Bakmayın siz kahramanımızın adının küçük prens olduğuna, onun hayat felsefesi dağlardan daha büyük, yaşamın derinliğine varma çabası fırtınalardan daha kuvvetli. Bu kitap hayatın anlamını irdelemek için çok doğru bir başlangıç. Çocukların, gençlerin, yetişkinlerin rehberi olabilecek bir kitap.
Yazar, uçağı Sahra çölüne zorunlu iniş yaptığı sırada Küçük prensle tanışır. Prensimiz bir harman yeri büyüklüğündeki asteroidinden, dünyayı ziyarete gelmiştir. B 612 isimli bu asteroid, bir Türk astronom tarafından bulunmuş fakat fesli, şalvarlı bu adamın buluşuna kimseler itibar etmemiştir
Astronom, ancak batılı kıyafetlere büründüğünde kendini ispat edebilmiştir.
“Büyükler böyledir işte!” Bu sözü küçük prensin ağzından sık sık duyacaksınız kitapta ve ona sık sık hak vereceksiniz.
Prensimizin gezegeninde ikisi lav halinde, birisi sönmüş üç tane yanardağı vardır. Küçük prens onları düzenli olarak temizler. Bir de çiçeği vardır ki, dünyadaki en şımarık çiçektir o. Kendini, ondan daha güzeli olmadığına inandırmıştır. Bu sebeple de bir hayli kaprisler yapmaktadır prense. Küçük prens çiçeğinin kaprislerini sineye çeker ve ona çok iyi bakar her zaman. Derken, bir seyahate çıkmaya karar verir, sevgili çiçeğinden de izin alarak koyulur yola.
Gittiği ilk gezegende bir kralla karşılaşır. Ondan, insanın kendini yargılamasının en zoru olduğunu öğrenir. İkinci gezegende kendini beğenmiş bir adam çıkar karşısına. Herkesin kendisine hayranlık duymasını istemektedir adamcağız ama ne çare ki, gezegende ondan başkası yoktur. Küçük prensten kendisini alkışlamasını ister. Prens adamın arzusunu yerine getirirken, büyüklerin çok tuhaf olduklarını düşünmektedir.
Sonraki gezegende bir ayyaşla tanışır. Ayyaş içtiği için çok utanmakta ve utancını unutabilmek için daha fazla içimektedir. Şu büyükler gerçekten çok tuhaftı. Her gittiği gezegende bunu daha iyi farkediyordu Küçük prens.
Dördüncü gezegenin sahibi olan işadamı, sadece saymakla geçiriyordu günlerini. Gökyüzündeki bütün yıldızların sahibi olduğunu anlattı prensimize. Çünkü bunu ilk o akıl etmişti. Bu yüzden de yıldızlar ona aitti. Yıldızlarını sayıyor ve deftere kaydediyordu. İşadamının işiydi bu. Küçük prensin üç tane volkanı vardı her gün temizlediği, bir tane çiçeği vardı her gün suladığı. Küçük prens de onların sahibiydi ve bu durum, hem volkanlarının hem de çiçeğinin işine yarıyordu. Ama şu işadamının yıldızlara sahip olmasının yıldızlara ne yararı vardı ki! Bunu sorduğunda işadamına, hiçbir cevap alamadı.
Ziyaret ettiği gezegenlerin en ilginci beşinci gezegendi. En küçükleriydi . Sadece bir fener, bir de feneri yakan adam vardı. Gezegen o kadar hızlı dönüyordu ki, fenerci dakikada bir feneri yakıp söndürüyor ve çok yorgun düşüyordu. Uykuyu çok sevmesine rağmen bir türlü uyuyabilecek vakit bulamıyordu. Küçük prens sevdi bu adamı. Çünkü o kendinden başka bir şeyi düşünüyordu, fenerini.
Gittiği son gezegen çok büyüktü. Devamlı kitap yazan yaşlı bir adam yaşıyordu bu gezegende. Coğrafya kitapları yazan adam, hayatında hiç gezmeye gitmemişti. Hatta, gezegeninde bir okyanus olup olmadığından bile habersizdi. Çünkü o bir gezgin değildi. O gezginleri kabul eder, onları dinler ve anlattıklarını yazardı. Küçük prensten ona gezegenini anlatmasını istedi. Prens çiçeğinden de bahsetti adama fakat gelip geçici şeyleri yazamayacağını söyledi coğrafyacı. Demek, çiçeği gelip geçiciydi ve prens onu yapayalnız bırakmıştı. Bunu düşününce üzüldü.
Ve Küçük prens dünyaya geldiğinde çok güzel gülleri görünce, aklına gezegeninde bıraktığı çiçeği geldi. Zavallıcık kendisinin tek olduğunu sanıp, nasıl da böbürlenirdi. Burada olup da, şu güzelim gülleri görse, kimbilir ne çok üzülürdü. Eşsiz benzersiz bir çiçeğe sahip olduğunu düşünürdü oysa sıradandı çiçeği. Çimenlere uzanıp ağladı.
Tam o sırada bir tilki çıkıverdi ortaya. Tilki küçük prensten kendisini evcilleştirmesini istedi. Böylece aralarında özel bir bağ kurulacaktı. Tilki bunları anlatırken, küçük prens çiçeğinin de onu evcilleştirdiğini düşünüyordu. O yüzden diğerlerinde çok farklıydı prensin gözünde. Güllere tekrar baktığında, kendi çiçeğinin benzersiz olduğunu hissetti. Çünkü prens çiçeğine bakmış, korumuş, sulamıştı. Onun için emek vermişti. O çiçek sadece onun çiçeğiydi. Onun için çok özeldi.
Böylece başından geçen her şeyi anlatmıştı prensimiz. Hikayesini yazarına emanet eden küçük prens için ayrılma vaktiydi artık. Sarı bir pırıltıyla beraber yok olup gitti.
Fransız pilot Antoıne De Saınt-Exupery Küçük Prensi New York’da bir otel odasında yazmış, kitap 1943 yılında yaınlanmıştır. Fransa’da 50 frankların üzerinde hala küçük prensin resimleri bulunmaktadır. Ünlü aktör James Dean bu kitabı elinden hiç düşürmediğinden bahsetmiştir bir röportajında. Herkesin çok sevdiği bir kahramandır prensimiz. İnsanlara, büyüdükçe unuttukları, yaşama o çocuk masumiyetiyle atılan bir bakışı hatırlatır.
Kitap Adı: Küçük Prens
Yazar: Antoine De Saint- Exupery
Türü: Roman
Yayınevi: Mavibulut
Çeviri: Yaşar Avunç
Sayfa Sayısı: 93
Basım Tarihi: 2009
Aytül Bingöl