Merhaba.
Sanırım uzun zamandan beri beklediğim an, bu andı. Klavyenin önünde oturmuş tuşlara dokunmaya başladığım ve sizler için yazdığım bu sihirli anın tadını keyifle çıkarıyorum şimdi.
Beni tanıyan bilir, biraz açık sözlüyümdür ama bilmeyenlerle tanışma fırsatı yaratan bu mecrada sizlerle bir yola çıkmak şereftir benim adıma. Hayalleri olan herkes gibi yolu yarıladım şimdi. Gerisi kaleme ve sizin beğeninize kalmış. Martı kanatlarını açmış uçmaya hazırken bende giriverdim kanatlarının altına. Demem o ki madem hep beraber uçacağız martının semalarında o zaman dokunabildiğimiz ve anlayıp anlatabildiğimiz kadar yazalım hikâyelerimizi ne dersiniz?
Her bir hikâyenin dili olduğuna inanarak büyüyen biri olarak gözlemlemek ve dinlemek en büyük marifetim oldu diyebilirim. O yüzdendir ki, yazabildiğim her hikâyeyi konuşturmaya karar verdim. Konuşan her hikâyenin fısıltısını duymak adına okurken hayatın sesini biraz kısmak lazım derim. Uzun zamandır toplumsal platformlarda şahit olduğum yaşamlar ve kendi yaşadıklarımla oluşan kitap serimin yanı başında Martı Dergisi’nin bir sayfasında da yer alarak sizlerle konuşmak ve yazışmak benim için büyük memnuniyettir.
Herkesin başrolünü oynadığı kendi öyküleri vardır. Kim bilir bir gün boyunca yanlarından bilmeden geçtiğimiz hayatların nelerle boğuştuklarını neleri göze aldıklarını veya nelere sevinip ağladıklarını bilmeden yaşıyoruz yalnız kalabalığımızda. Demem o ki eğer sen de yalnız kalabalığını paylaşmak istersen arada es verip dinlemen lazım insanları hatta hayvanları da. Hele pandemi denen kabusla boğuşurken dünya, biraz nefes almak için başka hikâyelerden nemalanmak iyi bile gelebilir.
“Şimdi sen de mi pandemiden bahsedeceksin?” demeyin. Yok öyle bir niyetim. Her yerde yeterince duyuyoruz hatta yaşadık veya yaşıyoruz. Madem sosyal mesafeli farklı bir dünyaya alışmaya çalışıyoruz o zaman elimizden geldiğince okuyarak, dinleyerek ve anlatarak farkında olalım derdindeyim. Kalplere dokunmak iyi gelir bir bakıma…
Önce kendimden başlamak istedim. En başta kadınım ve her zaman mücadele alanlarında savaştım. Kendi konuşan hikâyelerim var ve elbet ara ara paylaşacağım sizlerle. Başlangıç olarak büyüdüm, akıllandım ve yaşadıklarımdan çok güzel yararlandım. Sevdim aldatıldım. Sevilmedim ayıplandım. Güldüm ağlatıldım ve ağlayıp soyutlandım. Dost deyip bıçağı sırtıma batıranlar arasında hayatta kaldım. Beni gerçekten anlayan ve sevenlerle yorgunluğumu atıp nefes aldım. En sonunda mı? Tırnaklarımla hayatta kaldım. Uçma vaktim geldiğinde de yağmur çamur demeden bulutlara daldım… Kısacası beni aşağı çeken ne varsa ben kanat çırptım onlar düşüverdi yeryüzüne. Durumun en güzel özetini büyük usta Özdemir Asaf çok değerli iki satırla özetlemiş aslında.
“Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun dedi,
Öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an, bozmadım!”
28 Ocak 1981 yılında kaybettiğimiz bu büyük ustayı da anmadan geçmek olmazdı. Kalemi ile hayatlarımıza dokunan usta, ruhun şad olsun…
O zaman hikâyelerin sesini açmayı ve gün gelir şarkılarını dinlemek isterseniz ben buradayım. Umarım severek okur ve eşlik edersiniz.
Sevgiler…
Burcu Ertürk