Dört Yapraklı Yonca

Dört yapraklı yonca aramayan, göz ucuyla da olsa bakmayan var mıdır? Şans var mı hayatta? Spritüel veya değil hepimizin inançları var. Pazarlamacılar, markalar bunları kullanıyor mu?

Bu inanışlar davranışlarımızı etkiliyor mu? Zihinsel Pazarlama bize bu konuda ışık tutuyor.
İlk hikâyemiz Nepal’e, Himalaya dağlarına kadar uzanıyor. Burada mucizevi bir böğürtlen yetişmekteymiş. Bu böğürtlenin ismi Goji… Goji’nin kelime anlamı ise mutluluk.

Ne faydası var bu Goji’nin? Saymakla biter cinsten değil; kanserden, şeker hastalığına, bel ağrısından kan dolaşımına, depresyondan cinselliğe kadar herşeye deva… Efsaneye göre Li Qing Yuen’in her Goji yiyerek 252 yıl ömür sürmüş.

Doğal olarak, bu ürünün her türlüsü tüketicilere ulaştırılıyor. Goji esanslı içeren firmalar arasında PepsiCo, Coca-Cola, Schweppes, Dr.Pepper ve Campbell’s var.

Dünyadaki Goji üretimini %90 tedarikini sağlayan firmanın yıllık cirosunun $250milyon doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Gerçekten mucizevi bir böğürtlen mi Goji? Yapılan bir çok araştırmanın sonucunda bazı faydalarına rastlanmışsa da saydığımız tüm o uzun liste hakkında net bir delil elde edilmemiş. Tüm bu bilimsel araştırma sonuçlarına rağmen, neden bu kadar talep?
Yine zihnimiz bize oyun mu oynuyor?

İnsan beyni, bilinçaltından duygusal bağlantılar kurabilme yeteneğine sahiptir.
Goji daha çok Çin ve Malezya’da yetiştiği halde pazarlamacılar bu ürünün Himalaya’da yetiştiği üzerine iletişim kurup, paket tasarımını bile bunun üzerine oturtmuşlar.

Himalaya deyince zihnimiz otomatik olarak bağ kurmaya başlıyor: Himalaya, Eşsiz, En Yüksek, Daila Lama, Tanrı’ya Yakın, Saf, Temizlik, Budizm, Aydınlanma, Bilgelik!

Bazı Pazarlama uzmanları, pazarlamayı müşteriye bir vaadi satmaktır diye tanımlarlar. Son zamanlarda tüketicilere yoğun bir şekilde “sağlık, güzellik ve güç” vaadinde bulunulmakta. Aslına bakarsanız ‘algılanan’ sağlık, güzellik diye gider…

Popüler kelimeler ortaya çıktı:

Organik, Doğal, Lifli Yiyecek, Doymamış Yağ Oranı, Antioksidan, Trans Yağlar vs.
Evrende doğal olmayan bir varlık olabilir mi? Organik olmayan bir yiyecek?

Bu kelimelerin anlamlarını biliyor muyuz? Veya bize çağrıştırdıkları, zihnimizin bağ kurduğu kavramlar gerçekten ürünle ilgili mi?
En başta gelen ‘Doğal’ kavramı… ‘Bir yiyecek doğalsa sağlıklıdır’ varsayımı son derece tehlikeli. Zakkum da doğal, zehirli mantar da… Gerçek ve doğal patatesten yapılan bir cips rakiplerine göre daha az zararlı olabilir ama halen işlemden geçmiş, yağ oranı yüksek ve düşük besin değerine sahip.

“Enerji” içecekleri en güzeli… Enerji ne demek? Enerji demek kalori demek. Eğer yüksek kalorili içecek satıyoruz ve bu size enerji verecek denseydi satışlar nasıl etkilenirdi acaba?

Özellikle çocukları hedefleyen ‘gerçek meyve tanecikleri ‘ile yapılan meyve suları… İçerisinde ne kadar şeker olduğuna dikkat edin.
Transyağlar… Yiyecek işlenirken meydana çıkan yağlar. Güneş altında yetişen her üründe “transyağ” sıfırdır, ama doymuş yağ oranı yüksektir. Sıfır transyağ diye reklam yapmak aslında “silahım yok, ama el bombam var” demek gibidir.

Yiyecek sektörü kadar, güzellik ve kozmetik sektörlerinde de benzer vaatler ve karmaşalar mevcut.

Özellikle kremler medikal ürünler olmadıkları için vaatlerinde rahat hareket edebiliyorlar; bir gece kremi stresi azaltıcı özelliği olduğu bile iddia edilebiliyor. Doktor Eric Finzi’ye göre bu tıbben imkansız ve kozmetik sektörünün %98’inin sadece pazarlama olduğuna inanıyor.

La Prairie’in Skin Caviar Crystalline Concentre ürününün 30ml’si 850 TL den alıcı bekliyor. Bu cilt sıkılaştırıcı krem hücresel bileşimler sayesinde insan cildini sıkıştıracağını iddia ediyor. Finzi’ye göre hiç bir hücre bir kremde canlı kalamayacaktır, ayrıca bir bitkinin hücresinin bir insan hücresine faydası olmayacaktır.

Diğer önemli bir konu ise sağlıklı, güzel, çevreci ve duyarlı olmanın pahalı hale gelmesi.

Global Ekonomik krizle beraber hayatlarımız küçüldü ve basit bir hale geldi. Kupon toplar, en ucuz markete gider, kendi kendimize mobilya yapar ve tanrıya daha çok dua eder olduk. Huzur, Basitlik, Denge, Mutluluk gibi değerler materyalizmin biraz da olsa önüne geçmeye başladı.

Daha çok kişi işlerini bırakıp, sanatla, tarımla uğraşmaya , daha doğru yaşamaya başladılar.
Bu eğilimlerle bereber daha çevreci firmalar, ürünler artmaya başladı. Bir anda yeşil bir dünya hayali satmaya başladılar.

GFK firmasının yaptığı araştırmaya göre katılımcıların yarısından çoğu ‘yeşil, etik, organik ve çevreci’ ürünlere daha fazla ödeyebileceklerini belirtti. Marka değerinin ve sıralamasının yanında artık en yeşil markalar da sıralanıyor. Dünya sıralamasında ilk 7 markasını üçü araba, üçü de elektronik markası! Araba ve elektronik mi?

Zihinsel pazarlama araştırmalarından çıkan en çarpıcı sonuçlardan biri de, bir şekilde yeşilci ürünleri tercih edenlerin vicdanlarını biraz rahatlattıkları için diğer konularda daha rahat davranmaya başlamaları. Çevreci bir araba alan kişi, çöplerini geri-dönüşüm kutusuna atmamaya başlıyor veya timsah derisi çizme giyebiliyor. Bu, tüm ünlülerin Çevrecilik Konferansına cipleri ile gitmesine benziyor.

Psikolojik olarak bu durum, çevreci görünerek veya çevreci ürünleri alabilecek kadar zenginim imajı vermek olarak tanımlanıyor. Diğer bir araştırma ise bunu destekliyor. Eğer yanımızda bizi gözleyen biri varsa çevreci ve sağlıklı ürünler tercih ederken, yalnızken en fiyat performansı yüksek ürünleri tercih ediyoruz. Gerçekten çevreci olmak, sağlıklı beslenmek ve huzurlu olmak, umut etmek… Zihninize dikkat edin!

Önceki İçerikRüzgâr Sen Benim Kardeşimsin!
Sonraki İçerikKentsel Dönüşüm Zirvesi
Deniz Öztaş
TED Ankara Koleji, ODTÜ Makine ve ODTÜ İşletme Yüksek Lisansı ile 18 senelik eğitim hayatında öğrendiklerini 2006 sonrasında unutma sürecine girip, yeniden öğrenmeyi seçti, yeniden bir yolculuğa başladı. Bir nefeslik mola verilen durakta kendini öğrendiklerini uygulama ve paylaşmak amacıyla araştırmaya ve yazmaya başladı… Önce insanoğlunun hayatında önemli bir yeri olan bilinçaltını inceledi. Daha sonra bireylerin de ötesinde onları derinden yönlendiren kolektif bilinçaltına merak sardı… 2014 yılında Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesinde Öğretim Görevlisi olarak dersi vermeye başladı. 2011 yılında tanıştığı Psikolog Bert Hellinger’in çalışması Aile ve Organizasyon Sistemi Terapisi konusunda eğitimleri Svagito Liebermeister ve Ralph Willmann‘dan aldı. Hem şirketlere hem de bireylere uygulanabilen Aile ve Organizasyon Sisteminin Uygulayıcısı olarak çalışmaya devam ediyor. Yasemin Sungur ile tanıştığı 2010 yılından beri ondan aldığı ilhamla MARTIDAŞ Öztaş olarak yazılarını paylaşmaya devam ediyor. Gezmeyi, kitap okumayı ve film seyretmeyi çok seviyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz