Bir Zerre

Dışarı çıkmak için hazırlanırken, Hümeyra çalıyor fonda. 

“Nasılsın kızım?

Anlat bana hikayeni…

Kimler üzdü gözlerini…

….

Sen neler neler çektin ben biliyorum.

Dokunsam ağlarsın hissediyorum…” diyor şarkıda. Nasılsın sahi? Çok ihmal ettim seni… Lunapark ışıkları gibi ışıl ışıl olan gözlerine çöken hüznü görmezden geldim kusura bakma. Ne istediğini sormadım ya da ne istemediğini…

Kendime vermediğim ilgiyi, sevgiyi çıkarsızca bol keseden başkalarına verirken hayatımın komutanı olmaları için dağıttığım rütbelerle, seni unuttum. Nelere heyecanlanırdın sahi? Oysaki kahkahalarının sesini bastırmak ne zordu. Sana ne yaptım ben? Kendin olmayı nasıl unutturdum? Nasıl kıstım sesini. Varlığını başka hayatlara hediye paketinde sunuşuna nasıl sessiz kaldım. Ben, seni nasıl da yok saydım!

Aynada bakarken sana, kimsin sen sorusu yankılanıyor bulanık zihnimde. Dilim istemsizce yanıtlıyor, “Ben bir zerreyim tüm alem içinde,” tekrar ve tekrar!

Kendimi ilk çaresiz hissedişim değildi elbet. İlk kez başımın çaresine bakışımda olmayacak… Neler gördüm neler geçirdim ben. Bir kurtarıcı da beklemiyorum. Sarılır kendime, öperim omzumdan en azından gerçek oluşumun güveniyle yürür, giderim. Yalanlar irademi elimden aldığında, yitirdim kendimi. Doğrular karar vermemi kolaylaştırdı der, yoluma bakarım. 

Zerre bedenimi, sürüyerek sokağa atıyorum. Evimin bir alt sokağı olan her zamanki güzergahımdan geçerken, soluduğum çiçek kokularıyla başımı kaldırınca görüyorum onları. İki tarafı turunç ağaçlarıyla çevrili, Arnavut kaldırımlı sokağı mis gibi kokutan o ağaçlarda açan çiçeklermiş. Hayret içerisinde bakakalıyorum birinin önünde durarak. 14 yıldır oturduğum bu mahallede, turunçlar olmadan bu ağaçların böylesine güzel kokan çiçekler açtığını ilk kez fark ediyorum. Daha önce bu kokuyu ve bu ağaçların meyvesinden önce çiçek açtığını fark etmemiş oluşum kendime, sevdiğim her şeyi unuturmuş olmamdan mıydı? Halbuki kaç kere geçtim bu sokaktan gülerek, ağlayarak, nefesimi tutarak ama hep başkalarına yetişmeye çalışarak…

Bir süre inceliyorum ağaçları, derin derin o güzel kokuyu içime çekiyorum. 

Yol boyunca bunu düşünüyorum, nasıl fark etmedim? Her bir ayrıntıya dikkat ederek yürümeye gayret ediyorum. Bahara yaraşır şekilde rengarenk açmış çiçekleri görüyorum. Her bir çiçeğin önünde incelemek için duruyorum. Artık çevremde olan bu güzellikleri atlamak istemiyorum. 

O sebeple bugün kafa izni yazıyorum kendime… Bir kahve alıp oturuyorum sahildeki banka. Denize vuran güneş ışıkları, canlılığı ve yaşamı anlatır gibi. Bugün ne çok şeyi fark ediyorum. Bir zerre için çok fazla değil mi bunlar? 

Duyguları, kalbi hatta varlığının yok sayılmasına müsaade etmiş ve en çok kendini yok saymış biri için; ne büyük anlar…

Elim, kolum bağlanmış. Renklerim solmuş, algım yitmiş. Ben, ben olmaktan vazgeçmişim en çok bunu fark ediyorum. Hızla yürüdüğüm yollarda kendiliğimden yavaşlamış, yorulmuş ve olduğum yerde kalakalmışım.

Bir uyanıştır içimdeki, tıpkı toprağın bahara uyandığı gibi. Varlığıma, kimliğime, kim olduğuma, ne istediğime ve en çokta ne istemediğime…

İnsan ışıltısını söndüren, ruhunu sömürenlerden kurtulmaya karar verdiğinde, yardım o güne dek görmezden geldiği kaynaklardan gelirmiş. Bir çiçek kokusu bir uyanış, bir farkındalık oluşturabilirmiş…

İçimde bir yerde hapsedilmiş rengarenk balonlarım var, gökyüzünü bu kadar mavi görünce o balonları serbest bırakma zamanının geldiğini hissediyorum. Renklendirmeliyim gökyüzünü balonlarımla. 

Şimdi anlamlı bir cümle dökülüyor dilimden. “Bir zerre taşır tüm alemi içinde” tekrar ve tekrar…

Emel Kızıldağ

Önceki İçerikGündüz Düşçüsü Dirmit
Sonraki İçerikYakamoz