Alanınızı Genişletin, Mesafenizi Açın

Mesafenizi açın, genişletin alanınızı. Bu hem fiziki hem enerjetik olarak da çok önemli. Enerjinizi büyütün, genişletin onu, alanınızı genişletin, hatta şimdi bunun için önce geri çekilin.

Herkes ilerle derken ne demek şimdi geri çekilmek?

Evet biraz da geri çekilip izlemekten bahsediyorum. Geri çekilmek geride kalmak değildir, geri çekilmek daha geniş açıdan mevcut duruma bakabilmektir.

Mesela çok güzel bir manzarayı hayal edin, bu manzara en uzak ve en yüksek mesafeden neredeyse tamamıyla gözükür olur, etkisi daha da büyük olur.

Fotoğrafçılıkta buna “Alan Derinliği” deniyor. Kısaca anlatayım. Alan derinliği, netleme yaptığımız objenin önünden başlayıp arkasındaki bir noktaya kadar devam eden fotoğrafta net olarak algıladığımız mesafedir. Bu mesafeyi az tuttuğumuzda konuyu izole eder ve belirginleştirir, arka planı flu hale getirmiş oluruz. Alan derinliğinin çok olduğu fotoğraflarda derinlemesine büyük bir alan net gözükür. Manzara çekimlerinde ön plandan arka plana kadar tüm detayları net görebilmek için alan derinliğini artırmak isteriz. Mesafemiz arttıkça alan derinliği de artar. Alan derinliği aynı zamanda yaratıcı fotoğrafçılıkta en etkili unsurlardan birisidir. Devamını araştırıp derinleştirebilirsiniz:) (çok da keyifli ve öğretici bir hobidir ayrıca.

Bundan birkaç yıl önce çok sevgili dostum Sevgili Şeniz Özbey (tanıdığım en iyi fotoğrafçıdır kendisi) düzenlediği fotoğraf kursuna katılmış ve o zaman fotoğraf çekmenin inceliklerini öğrenirken aynı zamanda birçok konuya bakışım ve uygulama şeklim de bu çalışmadan sonra dönüşmüştü. Çalışmalarımızı (fotoğraflarımızı) paylaştığımız bir ders sırasında şunu öğrenmiştik, uzak mesafe çekim yapılan bu fotoğraflar öyle derin ve net, etkileyici olmalı ki önce ilk gördüğünüzde “vay” dedirtiyor mu bunu heyecanla beklerdik. Daha sonra bu fotoğrafın bir köşesinden girip o fotoğrafın içinde yürüyebiliyor o uzaklara biz de gidebiliyor muyuz bunun çok keyifli yarışını yapardık, (birden ne kadar çok özlediğimi hatırladım o güzel heyecanlı yaratımların) Derinliği hissetmek önemli.

Peki başka nerelerde var mu mesafe hayatımızda ve ne işe yarıyor?

En yakınımızda olan bedenimizden başlasak mesela.

Çok doğal bir mesafemiz vardır burası özelimizdir, çok az insan ancak biz istersek bu mesafeden bize yaklaşabilir. Beden bilir. Asansörlerde bu yüzdendir insanların bir an önce inmek istemesi, göz göze gelmekten biraz da imtina ettiği, zorlandığı alanlar. Çünkü herkes birbirinin özel alanına girmiş durumdadır, istem dışı.

Yeni tanıştığınız bir kişi ile ilk selamlaşmanızda bu mesafe doğal bir biçimde kurulur. Bunu bozan yaklaşımlar sizi rahatsız eder, hemen anlam veremeseniz de bedenimiz bilir..

Bir duygunun içindeyken de durum buna benzerdir. Çok içinde olmak bazen iyidir bazen değil. Düşünün çok öfkelisiniz, çok üzgünsünüz, çok mutlusun, “çokların bol olduğu” her duygu öğreticidir aynı zamanda da doğal süresini aşarsa durdurucudur. O duygudan ancak bir adım uzaklaşabilir, o duygu ile aranıza bir mesafe koyabilirseniz ancak durum sizin için faydalı mı yoksa alıp başını gidiyor sizi de bir bilinmeze mi sürüklüyor görebilirsiniz. İçindeyken bunu görmeniz çok zordur, mesafeyi açmak gereken bir durum daha. Ne zaman ki mesafeyi açarsınız işte o vakit etrafınızda olup bitenleri daha net görmeye başlayabilirsiniz. Tıpkı fotoğraftaki etki gibi, etrafta neler var hepsini daha iyi görüp değerlendirme şansınız daha yüksek olur. Veriler ne kadar fazla ve anlamlı ise bunlar arasındaki bağlantılar ne kadar doğru kurulabilir ise anlam netleşir. Resmin bütününü görmek dedikleri…

Bir de yeni aşıkları düşünün; çok yakınlardır, arada mesafe iyice azalmış, yakınlaşma artmış. Peki bu gerekli kabul etmek lazım. Malum ilk tanışma, birbirine alışma, birbirini etkileme aşamaları ki davranış biliminde de bu doğru bir yaklaşımdır. Ta ki artık birbirini tanıma, uyumlanma yaşanana dek. Bunun doğal süresinde olma hali eğer uzarsa, bağlı değil bağımlı hale gelinirse, arada mesafe hiç bırakılmadan yaşanmaya çalışılırsa, benden başkasını görmesin telaşı ile hayat zindana dönerse, fayda zarara dönüşür, nefes aldırmaz hatta bu aşk öldürür. Mesafeyi korumak nefes aldırır, değerin değerini arttırır. Alan açmak önemlidir, senin olan zaten senindir...

Çoğu hatalı kararlar alan darlığından olur, zihin baskı altında küçülür, düşünecek yeri kalmaz, stres yükselir ve bir an önce bu durumdan çıkmak adına bir şey yapar farkında olmadan. Çok olan duygularda bunlar ister pozitif olsun, ister negatif karar almayın derim. Çok motive misiniz sakın karar almayın, çok öfkeli misiniz sakın karar almayın. Kendinize bir alan açın, enerjinizi büyütün, onu takip edin.

Aklınızın ve yüreğinizin birleştiği durumu takip edin. Bunu bilirsiniz, beden de akıl da yürek de bilir. Hepsinin birbirini tamamlayıcı bilgileri vardır. Onlar kendi dillerinde konuşurlar anlaşırlar yeter ki siz dinlemesini bilin. Bizler tanımsız varlıklarız, her molekülünüz evrenin tarifsiz mucizevi enerji zerrecikleri ile dolu. Enerjiyi takip edin, onu büyütün, alanınızı genişletin, mesafenizi açın, yaratım ancak bu zamanlarda bu bilinçte ve alanda gelir.

Bilinmeyeni bilinir, görünmeyeni görünür kıldığınızda evrenin sihir kapıları açılır, size sadece içeri girmek kalır.

Sevgiyle kalın, iyide kalın.

Mari C. Pektezol

Dönüşüm Ustası ®, Eğitmen, Enerjist

www.3ddonusum.com

@maricamgoz

Önceki İçerikBruno Mars 24K Magic Turnesi
Sonraki İçerikPsikolog Yazar Mustafa Topkara ile Bağımlı İlişkiler Üzerine – II
Mari Camgöz Pektezol
1976 İstanbul doğumlu, insan aşığı bir insan. Yıldız Teknik Üniversitesi İstatistik bölümü ve İstanbul Kültür Üniversitesi İşletme Yüksek Lisans Mezunu. Arel Üniversitesi Psikoloji Yüksek Lisans öğrencisi. Yaklaşık yirmi yıl süren kurumsal iş yaşamında farklı bölümlerde ve görevlerde yer aldı. İdari & Organizasyon, İnsan Kaynakları ve son on yılı Finans Yöneticiliği olarak süregelen kariyerine 2016 yılı sonunda yeni bir yön verdi. Neredeyse ilk gençlik yıllarından bugüne değin, hiç bitmeyen bir tutku ve merak ile, gelişime ve dönüşüme ilgi duydu. İnsanın; zihin, beden, duygu ve ruhu ile “bütün” olduğunu ilk keşfettiği 2005 yılında, yeni bir dönüşüm yolculuğuna başladı. Zaman içinde aldığı farklı eğitimler ile beslendi, aldığı bilgilerin birbirleriyle bütünselleşmesine önem verdi.Yazmayı ise ayrı sevdi, kitap okumaya aşık iken, yazarken yeniden yaşadığını keşfetti, yazarken yeniden yarattığını... Her yazı onu kendine daha da yaklaştırdı. Ve gün geldi yazılarından yeni bir “hayat” yeni bir kitap doğdu. Kitap adını kendi seçti, “El Yapımı Hayat” olsun dedi... 2014’de Yasemin Sungur ile hem yolları & hem de kalpleri buluştu. MARTIDAŞ olmayı çok sevdi, seviyor, hep de sevecek. Şimdİ yeni yazılar, yeni kitaplar ve yeni umutlarla yoluna devam ediyor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz