Geçtiğimiz yıl Kitap ile Sohbet katılımcıları #kitapdaşlar ile Orhan Pamuk’un Kar kitabının izinde bir yolculuk yapmayı konuşmaya başladık. Geziyi Doğu Ekspresi ile yapmaya karar verdik, gezi planının detayları ile arkadaşımız Sema ilgilendi ve sonunda 11 Şubat günü Kayseri’den bindik Doğu Ekspresine. Kars gezisini arkadaşımız Yeşim Martı Dergisine yazdı, okumanızı öneririm.
Gezimiz devam ederken ülkemiz bir cinayet haberi ile sarsıldı. Genç bir kız vahşi bir şekilde öldürülmüştü. Genellikle gezilerde ülkemizin gündemine kulaklarını tıkamaya çalışan biz kadınların bu kez bunu yapması pek mümkün olmadı. Özgecan Aslan, Çağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü 1’inci sınıf öğrencisiydi. Okul çıkışı bindiği minibüste vahşi bir şekilde hayatına son verilmişti. Ne yazık ki her gün haberlerde kadın cinayetleri konusu ilk sıralarda yer alıyor. Her kadın ölümünde tüm kadınlar sessiz çığlıklar atıyor, bu kez çığlıklar ses oldu, tüm ülkeye yayıldı. Bu yazıda istatistiklerin detaylarına girmeyeceğim, merak edenler şu yazıya bir göz atsınlar…
Gezdik, gezdik ancak o gün yüreğimden dökülen satırlar şurada. Birlikte bir şey yapmalı dedik, içimizden sessiz çığlıkların eşlik ettiği acıyla. Ve o gece benim düşüm başladı. Kadınlar hikayelerini yazsınlar, kendiliklerinden kadınca yazsınlar. Her hikaye diğer kadınlar için ilham verici olsun, diğer kadınlara kanat olsun diye yazsınlar. 21 Şubat günü Gümüşlük Akademi’de Latife Tekin ile görüştük, ona anlattım. Adını koyduk ve böylece başladı bizim Kadınca Yazı Kampı’nın hikayesi. Yazacağız, kitap olacak, uçacak ve henüz tanımadığımız kadınlara kanat olacak, kadınların birbirine desteğini simgeleyecek. Bu yıl 15 – 21 Ağustos arasında gerçekleştirdik 11 kadın ile kampımızı.
Bu yılın başında 8 Mart günü konuşma yapmam istendiğinde, önce isteksiz kaldım, sonra da “Kadınlar Günü’nün kutlanacak bir gün değil, biz kadınların kendimizi geliştirerek, birbirimize ve çevremize fayda olmak için harekete geçeceğimiz bir gün olmalıdır.” Mesajını içeren bir metin hazırladım. O metinden küçük bir parçayı buraya alıyorum.
Güçlü Kadın, Güçlü Toplum
Toplumun yarısını kadın oluşturuyor. Kadın kimliği ile Türk toplumunda başımızın tacı olarak tanımlanıyor. Hele bir de anne olduysa cennet ayaklarının altına seriliyor. Ancak yaşamın içinde ne yazık ki bu sözlerin etkisi görülemiyor. Kadına başımızın tacı diyen erkekler; yani babalar, kocalar, abiler, eski kocalar, ayrılan eski sevgililer tarafından kadın baskı görüyor, temel hakları elinden alınıyor, yetmiyor dövülüyor ve hatta öldürülüyor. Kadınlar öldürülüyor, hem de en yakınlarındaki ailenin erkekleri tarafından. Cinsel saldırılar, tecavüzler ise hem aile içinden hem aile dışından erkekler tarafından gerçekleşebiliyor.
Aile içinde şiddete neden olan, erkeğin kadından daha üstün ve kadın üzerinde baskı kurmasının doğal bir hak olduğuna inanılmasıdır. Güçlünün güçsüze yaptırımı şeklinde. Bunun ilk adımları da aile içinde atılmaktadır. Aile içinde bireyler birbirlerine saygı duymuyorlarsa, iletişim kuramıyorlarsa, konuşmuyor, birbirlerini anlamıyorlarsa, şiddetin arttığı gözlenmektedir. Anne baba birbiriyle sağlıklı iletişim kurmalı, çocuklarına örnek davranışlar sergilemeliler. Anne baba olarak çocukları erkek kız diye ayırım yapmadan yetiştirmeliler. Aileler çocuklarına öğüt vermek yerine, doğru davranışları sergilemeliler. Unutulmamalıdır ki çocuklar söylediklerimizi değil yaptıklarımızı yaparlar.
Öğrenim evin içinde başlar ve aileyle başlar. Siz evde lütfen derseniz çocuk lütfen demeyi öğrenir. Birbirlerine saygıyı öğrenir. Toplumun yarısı kadın, aile kadın ve erkeğin birlikteliğiyle oluşuyor. Ailenin varlığı kadının ve erkeğin birlikte güçlü ve mutlu olmasına bağlı. Aile içinde kadın kimliği ile kendini güçlü hissetmeli, saygı ve değer görmeli. Bunlar gerçekleşirse bir anne olarak bu davranışına yansır. Çevresine saygı duyan, kendini değerli bulan ve çevresine değer veren çocuk yetiştirir. Mutlu aile, birbirine saygı duyan bireylerden oluşur. Aile içinde mutlu olan anne, mutlu çocuk yetiştirir.
Tam burada Hürriyet Gazetesinden Ayşe Arman’ın Özgecan Aslan’ın babası ile yaptığı röportajdan bir cümle almak istiyorum.
“İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin. Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?” diyen Mustafa Kemal Atatürk’e inacımla…
Güçlü kadın olmak için, ilham vermek için, kanat olmak için hikayelerimizi yazalım, yayalım… Ne yazacağım ki demeyin, ne yaşıyorsanız onu yazın. Nasıl yazacağım demeyin, içinizden ne geliyorsa onu yazın ve bana gönderin…
Sevgiden daha büyük bir güç yoktur… Sevgiyle, kitaplarla ve kelimelerin size yaşattığı anlamında kalın…