‘Fotoğraf olmayan bir portre çizmek için üç şahsa ihtiyaç vardır. Bunlardan birincisi işi yapan, yani ressamın kendisi, ikincisi model, en zoru da üçüncüsü, yani tuvalin üzerinde belirmesi gereken şahıs. Bu yüzden bir portre yapmaya başladığımda modeli asla fazla yakınıma getirmem. Onun fazla yakınlaştığı an benim fotoğraftan yararlanma isteğine kapılma hatasına düşeceğim andır.’ diyor Fahrelnissa Zeid. Detayları görmeden sözde figüre bakarak aslında o kişinin varlığı ve belki ruhu önünde genel bir izlenime sahip olmak istemiştir. Bu şekilde bir nevi belirsizlik içinde çalışmıştır. Hiçbir şeyin kesin olmadığından emin fakat lekesiz beyazlık üzerinde uzak olan, pek de iyi görünmeyen insanın ruhunu yansıtmak gerektiğine inanmıştır. Portrelerinin çoğu kendisine benzetilse de Fahrelnissa her bir kişinin ruhunun derinliklerine inmeyi başarmıştır. Kendi izlenimlerini katarak birbirinden çarpıcı, renkli ve anlamlı resimler ortaya çıkarmıştır.
1901 yılında Büyükada’da doğmuştur. Fahrelnissa’nın babası dönemin ünlü şahsiyetlerinden asker, fotoğraf sanatçısı, tarihçi, edebiyat düşkünü Şakir Paşa, annesi ise Giritli İsmet Hanım. Sanata düşkün ve birçok sanatçının yetiştiği bir aile. Kimler yok ki bu ailede? Ağabeyi hepimizin Halikarnas Balıkçısı olarak bildiği Cevat Şakir Kabaağaçlı, kız kardeşi gravür sanatçısı Aliye Berger, yeğeni ünlü seramik sanatçısı Füreyya Korel, oğlu ressam Nejad Devrim ve kızı tiyatro sanatçısı Şirin Devrim.
Fahrelnissa’nın resme düşkünlüğü özellikle abisi Cevat Şakir’in büyük desteği sayesinde olmuştur. Henüz on dört yaşındayken babaannesinin portresini yaparak resim yeteneğinin üstünlüğünü ortaya koymuştur. Büyükada’dan kalkıp İstanbul’daki İnas Sanayi-i Nefise Mektebine katıldığında ise 19 yaşındaydı. Resim defterini yanından bir an olsun ayırmayan, ada vapurunda bile resim çizen ve bu yeteneğini geliştirmek için çok çabalayan, resme tutkun bir karakterdir.1920’lerin sonlarında ise Roger Bissiere’nin yanında çalışmak üzere Paris’e gitti.
İlk kez sanat eleştirmeni Fikret Adil tarafından İstanbul’da keşfedilmiştir. Fahrelnissa’yı sergi açması için teşvik etmiştir. D grubu ressamları ile birlikte sergilere katılmaya başlamıştır. D grubu dönemin en üretken, en güçlü ve kültür sanatı akademi üzerinden yönetmeyi başaran en radikal grubudur. Ancak sanatçı çok farklı bir yol izlemiştir. Belli bir temayı veya motifi modern bir dile dönüştürmekle ilgilenmemiştir. Çünkü o, kendisinde zaten var olan, daha sonra modern olarak adlandırılan sanata aitti. İçgüdüsel olarak ortaya çıkardığı kendine özgü eserlerle modern sanatın kendisiydi. Tarihler 14 Nisan 1945’i gösterdiğinde ilk sergisini Maçka’da oturduğu Ralli Apartmanında açacak kadar da cesurdu. Toplam 180 eserinin yer aldığı sergiyi insanlar coşkuyla karşıladı. 1946’da Londra’ya taşınarak Avrupa’da da önemli sergiler açmaya devam etmiştir. Ortaya koyduğu sanatsal tarzıyla yükselişe geçmiştir.
Sihirli Soyutlamalar
Nouvelle Ecole de Paris akımının bir parçası olarak Paris’teki usta sanatçılarla aynı sergilere katılmıştır. Londra’da yaşarken Paris’de de bir atölye tutar. Atölyede en önemli eserlerini icra etmeye başlar. Bu atölyeyi adeta sanatsal mabede, bir büyülü mağaraya dönüştürmüştür. Fahrelnissa’nın büyülü mağarasına şans eseri girenler oradan kolay kolay ayrılamadıklarını söylemektedirler. Son derece etkileyici, sihirli bir atmosferden bahsedilmektedir. Bu sihir cisimleri soyutlamanın gücünden gelmektedir. Onun resimleriyle, soyutlamanın aslında kişinin içsel gerçekliği olduğunu anlıyorsunuz. Kandinsky’nin soyutlaması gibi lirik bir soyutlama vardır tuvalinin üzerinde. Fakat tamamen kendine özgü bir sanat dili ile anlatmıştır. Doğu’nun ruhunu ve Batı’nın dinamizmini mükemmel bir alaşımla kaynaştırmıştır. Fahrelnissa Zeid hayatının inişlerinde ve çıkışlarında hep resme tutunmuştur. Resim yapmaya ara vermeyi düşündüğü zamanlarda bile kendisini renklerin büyülü gücüne teslim etmiştir.1958’ deki Irak Darbesinden sonra yine resme sarılmıştır. Bu kez kullandığı çarpıcı maviler, göz alıcı kırmızılar, parlak sarılar yoktur eserlerinde, bunun yerine ruha hitap eden siyah ve diğer renkleri buluşturmuştur. Hüzünle birlikte renklerin şiirselliğini yine ortaya koymuştur.
Renkleri Sevmek
Fahrelnissa Zeid girdiği her ortama rengini ve ışığını yansıtan destansı bir kişilik. Bu özelliğini resimlerinde de gözlemleyebiliyoruz. Zamanın akışıyla birlikte dünya üzerindeki değişimleri tuvaline yansıtan etkili sanatçılardan bir tanesi. Flaman resminin etkilerini gördüğümüz figüratif resimlerle kendisini ifade ederken, daha sonra soyut resimlere yönelmiştir.1970 yılında eşinin vefatından sonra ise kendisini yalnız hisseden ve insanların sıcaklığına ihtiyacım var dediği bir anda birbirinden güzel, duygusal portrelerin sayısını arttırmıştır. Ressamın hayatında portreler hep vardı. Ancak son yıllarını daha çok portrelere ayırmıştır.1976 yılında ise Amman’a oğlu Raad’ın yanına yerleşerek vefatına kadar Amman’da yaşadı. Fahrelnissa’nın burada da hayatı çok renkliydi. Öğrenciler yetiştirdi. Onların Avrupa’da sergiler açmasını sağladı. Ve hepsinden önemlisi Fahrelnissa Amman’a çağdaş sanatı, modern sanatı getiren sanatçı olarak tanındı.
Yaşamının son gününe kadar sanattan vazgeçmeyen, ‘Yaşam sevgisi ve yaratma sevgisi olmadan sanat yoktur, sanat eserleri yoktur, çünkü biz kendi kendimize yetemeyiz.’ diyen Fahrelnissa Zeid, etrafını sanatla besleyen ve ışığını her daim yansıtan çok değerli bir isim. Renkleri çok seviyordu ve etrafında sürekli renklerin olması gerekiyordu. Onun elinin değdiği her şey renkleniyordu. Topladığı taşlar, hatta tavuk ve hindi kemikleri bile. Kendisi için resim yapan sanatçı bir şeyleri ispatlamakla uğraşmıyordu, ışıltısını, renklerini içinden geldiğince yansıtıyordu. Belki de özgünlüğünün sebebi de burada gizlidir.
1991 yılında Amman’da dünyadan ayrılmış olsa da sanatı ve bıraktığı eserlerle yaşamaya devam edecek.
“Hayatın resmini yapmalıyız, ruhun derinliklerinin ışığının düştüğü canlı renklerle.” Fahrelnissa Zeid
Rabia Çolak