Fransa’nın kuzeyindeki gizli bahçenin heykellerle bezenme ve sanatsal bir mabede dönüştürülme hikayesi. Doğadaki sarmaşıklar, ağaçlar ve yosunlarla iç içe geçmiş bir gravür, resim ve heykel birikimi. Lucas bu gizli bahçede Abbé Fouerré’den Rotheneuf’a, postacı Cheval’den, heykeltıraş Robert Tatin’e ve çok eski çağlardan beri varlığını koruyan Kersanton’daki kemik mezarlıklarına atıfta bulunmuş. Birbirinden çarpıcı ve göz alıcı figürlerle bezenmiştir dört bir etraf. Ve her bir figür art brütün eşsiz örnekleri gibidir.
Fikir Sahibi ve Yaratıcısı: Jacques Lucas
1944 doğumlu Jacques Lucas, akademik eğitimini sanat tarihi alanında tamamlamış bir sanatçıdır. On dokuz yaşında resim yapmaya başlamış ve akademik kariyerinin ardından 10 yıllık bir süre boyunca da Fransa Kültür Bakanlığı’nda çalışmıştır. Fransa’nın Amanlis bölgesinde inşa etmiş olduğu La Maison Sculptée, sanatçının en önemli eseri sayılabilir. Hatta resim ve heykel alanında birçok eserinin burada, buraya özgü olarak hazırlanması da esasen bu alanı bir konseptin etrafında gelişen eserler bütünü olarak tanımlamayı gerektiriyor. Açık havada oluşturulmuş, yerleştirilmiş heykeller ziyaretçilerini masalsı ve fantastik bir dünyanın içine çekecek ölçüde etkileyici bulunmaktadır. Çocukken kulübe yapmayı ve birçok malzemeyi bir araya getirmeyi sevdiğini söyleyen sanatçı, oyuncaklarını da kendisi yapıyormuş. Çocukluğunda oluşturduğu oyuncakların yerini bugün heykeller almaktadır. Ayrıca katedrallerin atmosferinden ve orta çağın büyüleyici yapılarından, Breton heykellerinin çeşitliliğinden ve Gaudi’nin eserlerinden de etkilenmiştir. Okuduğu onca kitap, özellikle Kızılderili, Asya ve Mısır mimarisi üzerine yaptığı araştırmalar, Malraux’un tüm sanat kitapları bu benzersiz heykel evinin yolculuğundaki kahramanlardır. Tüm bunlarda hüzün, neşe, zıtlıkların iç içe girdiği, kutsal ve aynı zamanda içgüdüsel bir şeyler var. Romanesk sanatına olan tutkusu da heykellerin ortaya çıkışında etkilidir. Jacques Lucas’ın Laval yakınlarında yaşayan ressam ve heykeltıraş Robert Tatin ile La Frênouse’da tanışması bu fantastik dünyanın oluşumunu hızlandırmıştır. Lucas “La Maison Sculptée”nin başlangıcı için ilk heykellerini evinin etrafına monte etmiştir. Doğadan aldığı enerji ve güçle heykellerine her geçen gün yenilerini eklemiştir. Dünya üzerinde terk edilmişliğine mahkûm edilen bu izbe konut, Lucas’ın dokunuşlarıyla adeta sanatsal bir mabede dönüşmüştür. Bugün görünen heykellerin dörtte üçü, Jacques Lucas’ın çalışmalarına daha fazla zaman ayırdığı 1983 ve 1986 yılları arasında yapıldı.
Fantastik Bir Şölen: La Maison Sculptée
Eşsiz, masalsı ve fantastik dünyanın başlangıcı 1968 yılına dayanmaktadır. Jacques Lucas ve eşi Marie-France Harabe halindeki ve onlarca yıldır kullanılmayan, eski binalardan oluşan bir çiftlik evi satın almışlardır. Bu çiftlik Rennes’e yaklaşık otuz kilometre uzaklıktaki Amanlis’te “l’Essart” adlı yerde bulunmaktadır. Harabenin bütününü yaşanabilir kılmak için sanatın verdiği güçle Lucas hiç durmadan çalışmıştır.
Resimde tarama tekniğine eğilen ve kendi tarzını geliştiren Lucas’ın, kimi boyu 7 metreye ulaşan heykelleri ve duvarların iç ve dış cephesine yaptığı gravürleri her detayı ayrıca incelenesi eserlerdir. Lucas, çoğu eserin kompozisyonunda insan ve hayvan figürleri üzerinde yoğunlaşmıştır. Hayvan figürleri arasında en çok zarif kuş figürlerini kullanmıştır. Gökyüzüne doğru uzanan heykeller, betondan yapılmış totemler ve yemyeşil ağaçlarla örülü bu yer olağanüstü bir masalı çağrıştırır. Mekânın şiirselliğine kapılanlar, evrensel bir dilin sözlüğünü keşfetmiş gibidirler. Detaylarıyla göz dolduran kemerlerin izinden yürümek, su yolları ve göletleri takip etmek, ilmek ilmek yayılmış bahçelerin tılsımına kapılmak ve sanatı yeşille kucaklamak büyülü atmosferin sunduğu güzelliklerdendir.
Sanatın her şeyi değiştirip dönüştürebildiği ve güzelleştirdiği nadide yerlerden bir tanesi olarak görkemini hala koruyan La Maison Sculptée, daha fazla ilgiyi hak ediyor.
Rabia Çolak