Bir Edgar Allan Poe Öyküsü: Maelström’e Düşüş

Öykü için Harry Clarke tarafından çizilmiş bir illüstrasyon, 1919

Beni böyle sarsan yeni bir korku değil, içimde bir umudun doğmasıydı.

Edgar Allan Poe, Maelström’e Düşüş

Deniz, dağ, adalar ve balık… Hikâyenin geçtiği topraklar, İskandinavya’nın tüm güzelliklerini bünyesinde barındırıyordu. Norveç’in açık denizleri, bâkir koyları ve çarpıcı dağları, Nordland’ın Lofoten takımadasına aitti. Her şey, bu kadar güzel başlamıştı. Bu güzel başlangıç, Gotik edebiyatın başlıca temsilcisi Edgar Allan Poe’nin kaleminden çıkmıştır. Korku dolu hikâyeleriyle ün kazanan Poe, bu öyküsünde insan ile doğanın mücadelesini merkeze almıştır.

Öykü için Harry Clarke tarafından çizilmiş bir illüstrasyon, 1919

Edgar Allan Poe’nun Maelström’e Düşüş isimli öyküsü, Norveçli yaşlı bir balıkçının girdaba kapılmasını ve sonrasını konu edinmiştir. Maelström girdabının üzerinden üç sene geçmesine rağmen, olayın etkisinden kurtulamayan balıkçıyı yaşlı gösteren, aslında yaşı değil, kimsenin sağ çıkamadığı ve iki kardeşini yitirdiği bu olaydır. Yaşlı balıkçının bu süreç boyunca saçları beyazlamış, fiziği gücünü kaybetmiş, sinirleri yıpranmış ve tedirginliği artmıştır. Yaşlı balıkçının kurtulan tek tarafı, girdaptan sağ çıkan bedeni olmuştur. Yaşlı balıkçının, üç sene önce kardeşleriyle çıktığı balık avı, adeta bir ölüm oyununa dönüşmüştür.

Bu öykü, hiçbir geminin veya insanın hayatta kalamadığı bir yola sürüklenen kardeşlerin, doğa ile girdikleri çatışmayı kaybettiğinin resmidir. Edebiyat, gerçek hayatın bir sahnesi olarak yorumlanabilir. Doğa ile çatışan insanlığın kayıplarını, edebiyatın yanı sıra tarih de gözler önüne sermektedir. İnsan varoluşunu taçlandırmak için doğayı terbiye etmek gibi bir hataya düşmek yerine, sürdürülebilir bir yaşam felsefesinin kollarına kendisini bırakmalı, bırakabilmelidir. 1980’de Philip Glass, Maelström’e Düşüş öyküsünden yola çıkarak 66 dakikalık bir parça bestelemiş ve Avustralya’da bir dans gösterisine eşlik etmiştir. Bu durum, doğanın bir taarruz alanı olmayıp, hayata dair güzelliklerin bir portresi olarak görülmesine örnek gösterilebilir.

Dilan Şatır

Önceki İçerikGönüllülüğe Gönül Verenler: Gülcem Bayer Söyleşisi
Sonraki İçerikYaşamın Rengarenk Işıltısı: Fahrelnissa Zeid (1901-1991)