Nasuh Mahruki “Kendi Everest’inize Tırmanın”

Kariyer Sohbetleri’ne bu ay zirveden bir isim ile devam ediyoruz. Konuğumuz, AKUT’un kurucusu ve başkanı, yazar, eğitmen ve profesyonel dağ sporcusu Nasuh Mahruki. Son kitabı “Kendi Everest’inize Tırmanın”da, beklentiler, riskler, hedefler, planlar ve en önemlisi birebir yaşanmış deneyimlerden bahsediyor. 

Bu ayki kariyer sohbetimizin ana teması ‘Zirvedekiler.’ Zirve denince akla gelen ilk isimlerden biri de hiç şüphesiz Nasuh Mahruki. Kendisine, kariyer yolculuğunda, başladığı noktadan geldiği yere kadar olan süreçte, birçoğumuzun aklından geçenleri sorduk. O da tüm samimiyetiyle yanıtladı.

Mesleğiniz ya da yaptığınız işi, bize kısaca tarif edebilir misiniz?

Ben uzun yıllar profesyonel dağcılık ve fotoğrafçılık yaptım. Aynı zamanda yazarım, 7 tane kitap yazdım. Motivasyon konuşmacısıyım. Kişisel gelişim ile ilgili eğitimler  ve seminerler  veriyorum. Televizyonlarda da değişik zamanlarda çıkıyorum. AKUT’un kurucusuyum, gönüllü olarak devam eden bu kuruluşun hala başkanlığını yürütmeye de devam ediyorum. Böyle olunca da, tek bir kaleme koyabileceğim bir sektör yok. Birçok iş yapıyorum.

Şu an yaptığınız iş dahilinde, bir gün içerisinde neler yaparsınız?

Çok değişik bir ajandam var. Çok fazla ilgi alanım olduğu için, değişik zamanlarda, değişik sürelerde hayatımda onlara da yer veriyorum. Bunlar yazıyla ilgili şeyler olabilir, spor olabilir, seminerlerim olabilir, AKUT’la ilgili şeyler olabilir. AKUT, bildiğiniz gibi, bir sosyal sorumluluk projesi. Bu şekilde tutabilmek için, yani bu kadar kaliteli ve verimli tutabilmek için, hakikaten sürekli çalışıyor olmanız lazım.

Çocukluğunuzda, hayalinizdeki meslek neydi? Dağ sporcusu olmayı düşünüyor muydunuz?

Çocukken hayalim veteriner olmaktı, sonra doğa tarihi araştırmacısı olmak istedim. Lisedeyken kendimi doğa tarihi üzerine geliştirmek istiyordum. Üniversite sınavları yaklaşınca, o hayaller pek gerçekçi gözükmedi gözüme. Bankacılık, iş dünyası, işletme, ekonomi yükselen değerler olacaktır düşüncesiyle de, fikrim değişti. Baştan Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölümü’ne  girdim, sonra  İşletme ile değiştirdim.

Peki siz nasıl bir öğrenciydiniz? En sevdiğiniz dersler nelerdi? Okulda, ne gibi şeylere ilgi duyardınız?

Liseyi Şişli Terakki’de okudum, Şişli Terakki zor bir okuldur. Lisede kötü bir öğrenciydim. Üniversitede daha keyif aldım, üniversite ortamından çok keyif aldım. Hatta üniversitedeki ilk senemde, bayağı yüksek bir not ortalaması tutturdum.  Üniversitede 20 yaşındayken başladım dağcılığa. Ama o zamanlar,işletmeyi seçmemdeki niyetim, o dönemde, bankacılık sektörünün ve iş dünyasının  patlama yapacağını düşündüğüm içindi. Bir de babamın uluslararası nakliye işi vardı, aslında onun işini devralmak düşüncesiyle ben ekonomi-işletme tarzı bir bölüm okumak istedim. Üniversitede dağcılık sporuyla tanışınca, vazgeçtim açıkçası. Vazgeçtim derken, en azından bir dönem bunu denemek istedim. Denedim, çok hoşuma gitti, bir daha da bırakamadım.

Sevdiğiniz dersler var mıydı? İşletme bölümünü okumaktan memnun musunuz? Aldığınız eğitim, size neler kattı?

Ben daha çok yabancı hocaların derslerini severdim. Üniversitede ilk sene genel kültüre yönelik dersler vardı. Sosyal tarafa dönük dersler çok hoşuma gitmişti; Batı Medeniyetleri Tarihi diye bir ders okuduk. Yıllar sonra, aldığım işletme eğitimini, çok verimli bir şekilde hayatıma dahil edebildim.

Everest’e tırmandıktan sonra, o gün bugündür, neredeyse, 16 senedir, takım çalışması, liderlik, kişisel gelişim, hedef odaklılık konularında seminerler veriyorum. İşletme eğitiminin bu manada çok faydası oldu, hatta son kitabım Kendi Everest’inize Tırmanın, 16 yıldır verdiğim seminerlerin toplamıdır aslında. Bu kitapta, doğa sporları, benim hayatla ilgili deneyimlerim ve birikimlerimi paylaştım. Başarıya giden yol haritası diye bir şey çıkarttım. Bunu yaparken, işletme eğitiminin çok faydasını gördüm. Seminerlerimde de yıllarca kullanmıştım. Bir optimizasyon öğretiyor işletme eğitimi insana. Hayatın bir çok alanına yansıtılabilecek, adeta bir joker gibi kullanılabilecek bir alan işletme. Ve benim için de çok büyük bir avantaj oldu. Bu niyetle okumadım aslında ama geriye dönüp baktığımda,  ‘İyi ki, işletme bölümünü okumuşum’ diyorum.

Keşke şunu okusaydım, diye aklınızdan geçirdiğiniz bir bölüm oldu mu?Doğa Tarihi Bilimi okumak isterdim.

Öğrencilik  yıllarınızda  etkinliklerle aranız nasıldı? Katılır mıydınız?

Lisedeki etkinlikler, genellikle zorunlu etkinlikler, çok da fazla seçme şansınız yok. Üniversitede tabii ki, bol seçenek ve ona göre de öğrencinin seçeceği bir hayat tarzı var. Ben 20 yaşındaydım, dağcılığa başladığımda. Bir yıl sonra, üniversitede dağcılığa başladığım kulübün başkanı oldum. Dağ Sporları Topluluğu olarak kulübün adını değiştirdik. 4 sene, mezun olana kadar kulübün başkanlığını yaptım. Akademik hayatımın dışındaki bütün zamanım, dalış, yamaç paraşütü, kamp, dağcılık gibi aktivitelerde geçti.

Peki, siz hiçbir ofis işinde ya da masa başı bir işte çalıştınız mı? Okuldan mezun olunca, böyle bir alanda mı çalışmaya karar verdiniz?

Masa başında çalışmadım. 20 yaşında, üniversitedeyken dağcılığa başladım. 24 yaşında üniversiteden mezun oldum. Diplomamı aldıktan tam üç hafta sonra Kazakistan’a gittim, oradan Kırgızistan’a geçtim. Rus dağcılarla birlikte  2 ay tırmanış yaptım dağlarda. İlk kitabım olan Bir Dağcının Güncesi’nde de  bahsettiğim Khan Tengri dağlarına ilk tırmanışımı yaptım.(7000 mt)  Zaten uzun süre dağlarda geçti hayatım.

İşletme ile ilgili bir alanda çalışıp çalışmama seçimini yaparken, nasıl bir süreçten geçtiniz?

Bilkent Üniversitesi iyi bir okuldur. Üniversitedeki bütün arkadaşlarım gözünü iş dünyasındaki fırsatlara çevirmişken, ben, ‘Bu tırmanışı deneyeceğim’ diye  karar verdim. Üniversite bittikten 3 hafta sonra gittim. Çok hoşuma gidince de, hayatımı bu yönde devam ettirmek istedim.

Düzenli bir ofis işiniz olsaydı, yine dağcılığı yapamaz mıydınız?

Yapardım, bir sürü insan da yapıyor sonuçta. Ben dağcılığa hobi olarak başladım ama profesyonel sporcu oldum. Benim tırmandığım limitlerde, o günlerde Türkiye’de hiç kimse yoktu. Mesela 8000 metre iyi bir hedefti ve bu hedef, proje olarak bile hiç kimsenin aklında yoktu. Ben denedim ve bu alanda devam etmek istedim.

Çalışma hayatınızda, örnek aldığınız birileri oldu mu? Kimler?

Türkiye’de örnek aldığım biri pek olmadı. Dünyada önemli isimler vardır  mutlaka ama hem dağ, hem motosiklet, hem arama kurtarma, hem kitap yazmak …Geniş yelpazede düşününce, tam bilemiyorum, yok sanırım.

İş veya mesleki anlamda karşılaştığınız zorluklara örnekler verebilir misiniz?

Eğer bir işi gerçekten çok iyi yapıyorsanız, o işle kendinizi geçindirebilirsiniz. Dünya klasmanında bir iş üretebiliyorsanız, oradan hayatınızı sürdürebilirsiniz. Ben zorluklar anlamında şunu söyleyebilirim: Yaptığım sporun kendine dönük zorlukları var, zaten onlarla ilgili hiçbir sorun yok, ben onlara razıyım. Antreman yapmak lazım, hazırlıklı olmak lazım, karşınıza çıkacak problemlerle nasıl başa çıkacağınızı bilmeniz lazım. Türkiye’de bir dedikodu mekanizması, bir karalama mekanizması var ya, asıl benim oradan çok ciddi sıkıntılarım oldu. 17 Ağustos depreminden sonra, AKUT, çok  popüler, çok güvenilir bir kurum haline dönüşünce, bundan rahatsız olan birtakım odaklar, ciddi bir karalama kampanyası başlattı. Genel anlamda, karşılaştığım zorluklar bunlardı. Ama aştım, başa çıktım, AKUT kurulalı 16 yıl oldu. Çok ciddi bir başarı, herkes gönüllü çalışıyor, yaptığımız faaliyetlerle AKUT’a gelir elde ediyoruz. Bir iş merkezinin camlarını siliyoruz mesela, oradan gelir elde ediyoruz, fabrikalara arama kurtarma eğitimi veriyoruz, kurumsal iş sürekliliği planları yapıyoruz, bunlardan  gelir elde ediyoruz. AKUT’un tabi ki, esas sırrı gönüllülük. Bu yapılanma, gönüllüler tarafından başarılmış bir şey. 16 yıl ciddi bir süre, benim hayatımın üçte biri neredeyse…

AKUT’un çok da başarılı operasyonları ve kurtarmaları  oldu. AKUT olarak, kaç hayat kurtardınız?

1400’ün üzerinde insan hayatı kurtardık. Sadece 17 Ağustos’ta, 220 kişi kurtardık. Bugünkü rakam 1428. Her geçen gün artıyor.  Keşke olmasa böyle üzücü durumlar ama, öyle bir  hayat yok maalesef.

Kariyerinizde kaldıraç ve kırılma anları dediğimiz anlar oldu mu? Bahsedebilir misiniz?

Bir tanesi, Ankara’ya gitmem ve Bilkent Üniversitesi’ni kazanmış olmam. İstanbul’dan çıkıp, Ankara’ya yeni bir hayata, yepyeni bir şehre gidip, oradaki bütün düzeni kendime göre kurgulama sürecine girmem, sorumluluk almam, hakikaten çok faydalı oldu. Kendi ayaklarınız üzerinde durmayı öğreniyorsunuz her şeyden önce.  Bu yüzden birinci kırılma noktası Bilkent Üniversitesi oldu.

İkinci önemli kırılma noktası, okuldaki misafir Rus matematik profesörü ile tanışmam oldu. O da dağcılık yapıyormuş, ben de o sırada kulübün başkanıydım. O hocanın arkadaşlarının  1992 yazında, Tien San dağlarında bir tırmanışa gidiyor olduklarını ve o tırmanışa katılabileceğimi öğrendim. Ben o dönem, üniversiteyi bitirip, dağcılıkla ilgili bir şeyler yapmak istiyordum, denemek istiyordum ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Böyle olunca, fırsat ayağıma geldi. Benim dağcılık görgüm, bilgim, kültürüm  Ruslarla başlamış oldu. Benim kişiliğime de çok uygun bir anlayışları vardı; yüksek riske giriyorlar, çok yüksek kabiliyetlerle yapıyorlardı bu işleri, sınırları çok ilerde. Her şeyi çok profesyonelce yapıyorlar. Bana da çok uydu bu model.

Khan Tengri tırmanışında “Kar Leoparı” fikriyle tanıştım. Böyle bir unvanın varlığından haberdar oldum. Rusya Dağcılık Federasyonu’nun verdiği bir unvan. Ben de bunun peşinden gitmeye karar verdim. Kar Leoparı unvanını almama çok yakın olan dönemde, Ruslarla tırmanışın olduğu bölgedeki bir kampta, İngiliz bir ekiple tanıştım. Onların tesadüfen aynı kamptayken, ertesi sene Everest’e gideceklerini öğrendim. Bu da başka bir kırılma noktasıdır.

Bu anlattıklarınızın dışında, yaşamınızda başka rastlantılar,  şanslar oldu mu?

Vardır muhakkak. Bu anlattıklarım, rastlantıdan ziyade, fırsat. Önemli olan o fırsatları görebilmek zaten. Rastlantı diye bakarsanız, o zaman kaçar gözünüzden. Sizin bunun bir fırsat olduğunun farkına  varıp, onu gerçekleştirecek riski  göze almanız lazım. O da, cesaret, atılganlık, farkındalık, hedef odaklılık, gelecekle ilgili beklentileriniz, planlı hareket etme kabiliyetiniz, tüm bunları beraberinde getiriyor.

Mesela, henüz Türkiye’de, 4000 metreyi görmemişken, bir anda 7000 metreye çıkmak…  Bu bir riskti. Bunun karşıma çıkması, benim için hakikaten fırsattı. Ekiple tanışınca da, hemen katıldım. Bunları da Kendi Everest”inize Tırmanın adlı  kitabımda  paylaştım.

Liderlik, takım çalışması, motivasyon, disiplin, risk alma konulu eğitimler veriyorsunuz. Bu etkinlikler nasıl geçiyor, geri dönüş nasıl? Daha çok katılımcılarınız kimler?

Bu eğitimler, kurumsal eğitimler. Genellikle şirketler kendi personelleri için alıyorlar. Okullara da gidiyoruz, çok iyi geri dönüş alıyoruz.

Yeni kitabınızı kimlere, hangi yaş aralığına öneriyorsunuz?

Daha çok lise ve üniversite  öğrencileri, 15-25 yaş aralığı olarak tasarladım ama gelen geri dönüşler farklı. Mesela altmış yaşında olup, ‘Keşke bu kitabı  gençliğimde okusaydım’ diyenler çıkabiliyor. Yeni kitabımda, tüm bu anlattıklarım var, 64 madde halinde başarı ve mutluluğun yol haritası diye bir formül çıkarttım diyebilirim. Bu adımlar, birbirini destekleyen tamamlayan adımlar. Mesela cesaretli olup, disiplinli olmamak olmaz. Kararlılığa da ihtiyacımız var, cesarete de; tedbirli olmaya da ihtiyacımız var, disipline de. Bunların hepsini beraber yapmamız lazım. Bunlar, herkesin hayata biraz daha sağduyulu baktığında, bulabileceği şeyler.

Kendinizde beğendiğiniz güçlü yönleriniz var mı, hangileri?

Ben kararlı bir insanımdır. İnce eleyip sık dokurum, bir kararı vermeden önce o konu üzerinde çok düşünürüm; kararımı verince de peşinden giderim.

Peki kendinizi mutlu hissetmek için ne yapıyorsunuz?

Bu anlattıklarımın hepsini yapıyorum.

Bize, sizi yönlendiren, bir iki kitap  veya film ismi söyleyebilir misiniz?

Çok değerli kitaplar oldu hep hayatımda. Mesela N. Kazancakis’in Zorba’sını çok beğenirim.

Dido Sotiriyu’nun  Benden Selam Söyle Anadolu’ya, Orhan Hançerlioğlu’nun Düşünce Tarihi kitaplarını severek okumuştum. Düşünce Tarihi’ni üniversitede birkaç kere okuduğumda çok hoşuma gitmişti.

Jerzy Kosinski’nin Boyalı Kuş’u,  Hermann Hesse’nin Bozkır Kurdu ve Richard Bach kitaplarını da sayabilirim.

Film deyince, daha yakın zaman filmleri aklıma geliyor. Teknoloji ve bilim kurgu filmlerini çok severim. Star Wars serilerine fena halde hayrandım. Animasyonlu filmler ilgimi çeker.

Son kitabınızdan sonra, sırada yeni farklı bir kitap çalışması var mı?

Fotoğraf kitabı yapmak istiyorum. Fotoğraf kitabı hiç yapmadım. Çok fotoğraf sergisi açtım ama böyle bir kitap da yapmak istiyorum. Seneye çıkarmayı düşünüyorum.

Sizin mesleğinizi ,özellikle de dağ sporlarını  seçmek isteyen bir gence ne önerirsiniz?

Dağcılık riskli ve tehlikeli bir spor. Kişi, iyi bir yerlere gelebilmek istiyorsa, öncelikle, kendisine karşı dürüst olmalı. Bu sporu yaparken yaralanabilir, sakatlanabilir, ama eğer fiziksel, zihinsel, duygusal yeteneklerimiz buna uyumluysa, neden olmasın?

Bu işi çok sevmek lazım. Bunun için antreman yapmak, hazırlık yapmak, fedakarlık yapmak, disiplinli olmak gerekir. Bunlarda anlaştıysak, işin diğer tarafı daha kolay. Bu sporun, kendini geliştirme fırsatını vereceğini rahatlıkla söyleyebilirim. Ama bu spor, oyun değil, şaka değil. O yüzden de dikkatli olunması gerekiyor. Bunların farkında bir şekilde hareket ederse, başka hiçbir disiplinde elde edemeyeceği kadar hem çok zevk alır, kendisini çok güzel ifade edebilir, hem de beden ve ruh sağlığı o oranda kuvvetli olur.

 

Önceki İçerik( gibi )
Sonraki İçerikYa Sevilecek Bir Yanımız Yoksa?
Zeynep Kıyak
1981 İstanbul doğumlu, İstanbul aşığı olan bir İstanbullu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halka İlişkiler ve Reklamcılık Lisans, Marmara Üniversitesi Medya Ekonomisi Yüksek Lisans mezunu. Editörlük ve kurumsal iletişim alanlarında üç yıl çalıştıktan sonra, insan kaynaklarına yöneldi, 12 yıldır profesyonel anlamda bu alanda çalışıyor. Çok klişe olacak belki ama “Çocukluğundan beri yazıyor” Ortaokul ve lise yıllarında yazıyla ilgili tüm il düzeyi yarışmalarda önemli dereceler kazandı. Üniversitede TÜHİD’in düzenlediği sosyal sorumluluk temalı yarışmada ekip arkadaşlarıyla “Genç İletişimciler” dalında Altın Pusula ödülünü aldı. Yazmayı bırakmadı. Sabah, Akşam gibi gazetelerde belirli dönemlerde yazıları; Kariyer.net’in blog sayfasında makaleleri yayımlandı. 2011’de Yasemin Sungur ile yolları kesiştiğinden beri Martı’da “Alternatif İK Sözlüğü”nü hazırlıyor. Bunun yanı sıra gündemle ilgili haber yazıları, röportajlar, farklı yazı dizileri üzerine yazmaya devam ediyor. MARTIDAŞ olmayı çok seviyor. Yeni projesi için yakında harekete geçecek ve bu yüzden çok heyecanlı…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz