Eyüp Dostları Vakfı (EDV) ‘Yaşayanların Dilinden Son Yüzyılın Hikâyesi EYÜP’ isimli bir kitap ve belgesel film projesine imza attı. Araştırmacı-Yazar Şener Türkmenoğlu’na ait proje, 2000-2018 yılları arasında 60 yaş üstü 120 Eyüplünün anlatımlarından yola çıkarak hazırlandı.
Bazen, bir işe balıklama dalmak insanı çok mutlu ediyor. Bir de bir an kafanızdan “Bu iş çok iyi bir iş, sonu çok iyi ve faydalı olacak” da derseniz memnuniyet kaçınılmaz oluyor. Yazar ve Araştırmacı Şener Türkmenoğlu imzalı ve benim de editörlerinden biri olduğum ‘Yaşayanların Dilinden Son Yüzyılın Hikayesi Eyüp’ kitabı da benim için böyle oldu.
İLMED Başkanı Hüseyin Irmak’ın sosyal medyada editör arandığına dair çağrısına “Bu işin içinde olmalıyım” diyerek saniyeler içinde olumlu yanıt verdim. Böylece, başka bir yazının konusu olabilecek Eyüp Dostları Vakfı ile tanıştım. Bu yazının konusu ise ‘Yaşayanların Dilinden Son Yüzyılın Hikayesi Eyüp’ kitabının öyküsü…Kitabın hikayesi de ta, 18 yıl önce başlıyor ve bugün bir belgesel ve kitap olarak karşımıza çıkıyor. 663 sayfa olan kitabın yayıncısı Eyüp Dostları Vakfı (EDV)., yayın organizasyonu da Fatma Sevil Malcıoğlu tarafından yapıldı…
‘Yaşayanların Dilinden Son Yüzyılın Hikayesi Eyüp’ sadece Eyüp’ün değil, İstanbul’un da hikayesi… Bu şehrin en kadim yerleşim alanlarından biri olan Eyüp’ü tanımak aslında biraz da İstanbul’u yakından tanımak demek… Kitap İstanbul’da yaşamanın ayrıcalığını da gözler önüne seriyor. Her ne kadar İstanbul’u sakinleri çok sevmese, benimsemese de bazı gerçekleri silmek mümkün değil. Neyse, bu da bir başka yazının konusu; Eyüp’e ve kitabımıza dönelim ve sözü işin sahibine, aynı zamanda EDV (Eyüp Dostları Vakfı) Başkan Yardımcısı olan yazar ve araştırmacı Şener Türkmenoğlu’na bırakalım.
“18 yıl boyunca yapılan yüzlerce kayıt işte böylesi bir sözlü tarih çalışmasına büründü. Özünde insan kaynağı ile ortaya çıkan ve Eyüp’ün Sözlü Tarihi olarak adlandırdığımız bu çalışma, 2000-2018 yılları arasında 60 yaş üstü 120 Eyüplü’nün yazıları ve kayıtları ile önemli bir veri birikimine ulaşmıştı. Söz konusu kaynak veriyi kamuoyuna sunmak ve gelecek nesillere aktarmak asli görevimizdi. Proje kapsamında görüştüğümüz insanlar kendi anılarının yanı sıra büyüklerinden duydukları hikâyeleri de aktarmaya başladılar. Günlük yaşamdan anlatılan notların bile büyük önem taşıdığı bu tanıklıklar ilerledikçe, sadece tarihe değil geçen yüzyılın modernleşme sürecine dair de önemli veriler ortaya çıkmaya başladı. Proje kapsamında görüştüğümüz insanlar kendi anılarının yanı sıra büyüklerinden duydukları hikâyeleri de aktarmaya başladılar. Günlük yaşamdan anlatılan notların bile büyük önem taşıdığı bu tanıklıklar ilerledikçe, sadece tarihe değil geçen yüzyılın modernleşme sürecine dair de önemli veriler ortaya çıkmaya başladı. Yeni anlatıcıların da katılımı ile birlikte Eyüp’ün mukaddes yapısının dışındaki çağdaş ve yenilikçi yüzü de kitapta kendisini gösterdi. Sözlü tarih yayın türünde gerçekleştirdiğim bu çalışmada, samimi anlatımlar sırasında daha önce hiçbir yerde kayıtlı olmayan bilgilerin dile getirilmesinin okurların ilgisini çekeceğine inanıyorum.”
Canan Toktaş, Aslı Eşbah ve Aslı Didari ile kitabın editörlerinden bir olarak, kayıtları yazıya dökerken zaman tüneli içine girdim çıktım adeta. Kaynaklardan okuyarak öğrenilen bilgiler çok kıymetli ama yaşayanların pratik hayatı anlatmaları çok daha ilginç. Eyüp için sinemaların ne kadar önemli olduğu, hem sinema hem de Zeki Müren de dahil pek çok sanatçının konser verdiği Halk Bahçesi, kar kuyuları, Üç Şehitler, bostanlar, mukaddes yerler, kütüphaneler, camiler, kiliseler, padişahların kılıç kuşandığı Haliç ve sanayileşen Haliç, Arnavutluk’tan Bulgaristan’dan gelen muhacirler, Müslümanların, Hristiyanların birlikte yaşamları; hiç aklımdan çıkmayanlar arasında. Bazen şaşırdım bazen hüzünlendim çoğu kez İstanbul için üzüldüm, ama her seferinde Eyüp’ten İstanbul’a bir selam yolladım. Anlatıcıların tanıklıklarına geçmeden son 2 not: Eyüp deyince sadece Eyüpsultan’dan söz etmiyoruz. Alibeyköy, Rami, eski adı Taşlıtarla olan Gaziosmanpaşa, eski adı Petnahor olan Göktürk ve Kemerburgaz da öykülerde yer alıyor. Kitabı Eyüp Dostları Vakfı’ndan edinebilirsiniz. http://www.edv.org.tr.
Bu arada Lale Belkıs, Rana Selçuk Alagöz, Mediha Şen, Erol Mütercimler gibi Eyüplülülerin de anlatımları kitapta yer alıyor. Aşağıda iki ilginç anlatımla sizi baş başa bırakıyoruz.
Eyüp Kulübü-Eyüp Mim Mim Grubu ve İstiklal Savaşı. Anlatan Namık Haznedar (1919-2018)
Eyüplüler Mim Mim Grubu [Mim Mim Grubu, kuruluşunda Enver Paşa ve Talat Paşa’nın da rolünün bulunduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin resmen tanıdığı bir istihbarat grubudur. Asıl adı Müsellâh Müdâfaa-i Milliye’dir ve baş harfleri olan ‘M. M.’nin Osmanlıca alfabedeki okunuşu olan ‘Mim Mim’ kısaltmasıyla tanınmıştır] İstiklal Savaşı’nda ‘Milli Müdafaa Grubu’ demektir. Her semtte vardır İstanbul’da. Eyüplüler kadar vazifeyi ifa eden ve kahramanlık derecesine varmış olanları yoktur.
Kemerburgaz’da İngilizlerin Preveze Yolu vardı. Kemerburgaz’a giderken yolun sol tarafındaki tümenin cephaneliği de Çobançeşme’deydi. Ben oraya bir mesire yeri olarak ailecek gittiğimizde binanın delinip boşaltıldığı deliği gördüm. Şimdi bu hikayeyi anlatayım size… Çobançeşme’de bir çınar ağacının dibinde bir çeşme olacak, eğer halen duruyorsa, onun arkasındaki üç kâgir binayı Eyüplüler Mim Mim Grubu büyük fedakarlıklarla arkadan delmişlerdir. Cephaneleri sandallarla Alibeyköy Deresi’nden Sütlüce önünde bekleyen mandalara yüklemişler çünkü Alibeyköy Deresi’nde su 1 metre var yok, sandal ancak yüzebilir. O mandalar limana gitmiş, cephane gemilere yüklenmiş ve Samsun’da cepheye sevk edilmiştir. Bahsettiğim duvarların delinme nedeni budur. Eğer o duvarlar hâlâ oradaysa, bu bir tarihi hadisedir.
Eyüp Kulübünün kurucuları arasında ye alan Fikri Balkanlı çok vatansever ve bu vata niçin hakikaten çalışmış bir insandır. Bu grupta o da mevcuttu. Eyüp Kulübü bu Mim Mim Grubu vazifesini ifa ettikten sonra spora dönmüş çalışmalar yapmıştır.
Bu arada şunu da belirtmeliyim. Dünyada ilk gece maçını Eyüp, Beşiktaş ile yapmıştır. Beşiktaş’ın sahasında yapılmıştır ve bu maçta ben de oynadım.
Kar Kuyuları’ Anlatan Cahit Altınbaş (D:1945)
Bizim Eyüp’te ismimiz ‘Karcılar’ ailesi olarak geçer. Çünkü dedem, Eyüp’te bulunan altı kar kuyusunun sahibiydi. Eyüp Çarşısı’nda, şu anda Ezel Kuyumculuğun olduğu yerdeki bina, dedemindi. Burada dedem, Bulgarlardan önce sütçülüğe ve kaymakçılığa başlamış. Kaymağı İstanbul’daki bütün büyük tatlıcılara hatta saraya kadar yollarlarmış. Kaymak, kaliteli manda sütünden yapılır. Bulgaristan’dan göç eden ve ülkelerinde olduğu gibi burada da kaymakçılığa devam eden vatandaşlarımız, Silahtarağa’da mandıracılık yapıyorlarmış. Sütleri de dedeme verirlermiş.
Kaymak yapımında en önemli nokta buz, şayet buz olmazsa o kaymağı kıvırıp imal edemiyorsunuz. İşte ‘Kar Kuyuları’ tam da burada devreye giriyor. Bu kuyuların sahibi dedem olduğu için kar ve buz sıkıntısı hiç çekmemiş. Eyüp’teki altı kuyusunun haricinde iki tane de Yalova tarafında kuyu tutmuş. Bu kuyular kar yağmadığı zaman, İstanbul’a deniz yoluyla gelirmiş.
Kar Kuyularını, ‘İstanbul’da Karcı Esnafları’ diye bir yazısında en iyi Rıza Zelyut anlatmış. Bu yazıda Eyüp’teki altı kuyudan bahsediliyor. Altı kuyunun haricinde eski Halk Bahçesi’nin sahibi Çiçekçi Yusuf’un da iki kuyusu olduğundan söz ediyor. Bu kuyular da Üçşehitler Camisi’nin arkasındadır. Dedem, onlar karcılık yapmadığı için o kuyuları seneliğine kiralarmış. ‘Kar Kuyuları’nın olduğu mevkiinin toprağı nemli olduğu için Karadenizliler gelip hakiki Osmanlı çileğini yetiştirmişler. Bu kokulu çilek şeker ve şurup için kullanılırmış.
Kar kuyularımızın yerleri de şöyleydi: Bülbüldere’de, Karlıtepe’de, Karlık Bayırı’nda, Üçşehitler Camisi’nin arkasındaki Meşatlık Dere’nin karşısında birer, Gümüşsuyu’nda da iki tane olmak üzere, altı tane kuyumuz gayet iyi korunmuş. Yeni modern buz fabrikası açılana kadar da İstanbul’a hizmet vermişler. Sonra yeni fabrikalar açılınca tabii kar kuyuları kapatılmış. 1922 Sakarya Muharebesi ve Büyük Taarruz sonrası Eyüp Sultan, Fatih ve Sultan Ahmet camilerinde dağıtılan şerbetlere buz, Eyüp’ün kar kuyularından sağlanmış.
Ayşe Dural