Şubat aylarının eskiden öyle fazla bir anlamı yoktu. Ama son yıllarda çok büyük anlam kazandı çünkü 14 Şubat Sevgililer Günü daha yaygın olarak kutlanmaya başlandı. Ana fikir aşk. İlk Kitabı ‘Bakar mısın’ yeni yayınlanan Betül Dursun’un kaleminden işte aşk…
Aşk ile nice dağlar delinmiş, nice çöller aşılmış, nice yollar geçilmiş, nice şiirler fısıldanmış kulaklara… Nice mektuplar, kitaplar yazılmıştır sayfa sayfa… ve dahi “Söylenecek başka ne kalmıştır ?” dendiği vakitlerdeyiz modern zamanlarda.
Bu zamanlar öyle duru, sakin, su gibi de değildir hani. Kimi çoşkulu, kimi tutkulu, kimi sorgulu sualli, bin bir türünü, bin bir mevsimini yaşarız biz aşkın… Ama yüzyıllar boyunca her nerede, nasıl ve kiminle olursa olsun, aşkın bir tanımını yapamaz, tanımlara sığdıramayız aslında. Aslolan sadece bir duygu mudur, yoksa bir boyut mu bilemeyiz.
Kimisi hastalıktır, hevestir der; fazla üzerinde durma, geçer gider…
Kimi zaaftır der. Tensel hazlara tutsak olduğumuz bedenlerimizin isterik çığlığıdır onlara göre.
Kimi tutsaklıktır der; zihni, ruhu ve geriye kalan ne varsa, öyle bir hapseder ki, bunu açabilen kilit henüz icat edilmemiştir belki.
Kimi büyüdür der; hem de en karasından, aklını başından en alanından…
Kimi ulaşılmazdır der aşk için… Her daim ruh doygunluğu arayan yalnız ve sessiz ruhlar için böylesi en makbuldür belki… Kimine göre bir çocuk… El bebek gül bebek büyütmek, beslemek lazım…
Kimine göre bir şarkı… Bir anda başlayan, coşan, çoşturan, ama en güzel anında bitiveren, geri döndürülemeyen…
Kimi için ise acının kendisi. Kıymık. Tenine batmış, ne çıkartabilirsin, ne de acıyı dindirebilirsin. Çürüyene, kendi kendine yitip gidene kadar, orada, onunla yaşamaya mahkumsundur. Kimi yoz der, kimi toz…
Kimi ateş der kimi kül… Kimi ilahisinden söz eder, kimi anlık zevklerden… Kimi güldürür der, kimi öldürür. Nerede başlar nerede biter onu bile bilemeyiz de, kör gözüne parmağım vurulur, çarpılırız, yıkılır belki yeniden vücut buluruz bir anda…
Her ne ise, her nasılsa işte o aşktır ki bizi ona, ötekine, belki de hayatın kendisine bağlayan… Aslolan kendimize, orada bir yerlerde unuttuğumuz masum benliğimize, ruhumuza ışık tutan. İçimizdeki koridorları aydınlatan, hayata bakışımızı değiştiren, saran sarmalayan, iyi gelen, iyileştirendir aslında. En çok da üşüyen ruhlara iyi gelir; aç, karanlıkta kalmış, sessiz olanlara güç verir. Aşk bilgeliktir bazen. Anlatır, bazen lafı dolandırır, akılları bulandırır, ama mutlaka öğretir. Acısı da keyfi de lazım gelir.
Mevsimleri de vardır aşkın. İlkbaharı tazedir, meraktır. Çiçekler açtırır, tazeler yüreğimizi. Yeniden doğar, yeniden doğururuz benliğimizi. Bir dokunuşu bin ateşte yanmaktan ötedir sevgilinin. İki bedende tek olmak zamanıdır şimdi, Çağıl çağıl çağlamak zamanı. Yürümez aşık, koşar hatta uçar bu mevsim. Tüm evrene yayılır sanki bu enerji. Yaz gelir sonra, sımsıcak yaşanır o günler… Sevgidir aslolan bu zamanda. Sonra mutluluk. Mutludur aşık, kıskanır, güvenir, karışır her şey birbirine. Evren tek yürek atmaya devam eder. Sonra sonra ezer hayat aşıkları bazen. Mevsim değişir, sonbahar gelir. Durulur her şey, dinginleşir ruhlar, ama aslında içerde bir yerde rüzgarlar, yağmurlar, fırtınalar başlar. Vurur aşıkları, zaman, mekan ve ayrılıklar. Sonra kara kış hakim olur. Soğutur, hapseder ruhları kendi bedenlerine. Ayrılık zamanıdır. Durur zaman. Kaybedilmiş inanç, yeni yollar açar katmer katmer önlerinde. Paylaşmayı bilmez aşk, azlığa dayanamaz. Öfkelenir, küser. Belki de bir anda çeker gider. Kalır aşıkların elinde boş bir çerçeve.
Her mevsimini yaşarız biz aşkın. Dört mevsimini değil, bin bir mevsimini belki. Hele modern zamanlarda öyle akışkan öyle geçirgendir ki bu mevsimler… Göklere çıktığımızı sandığımız anda yerden yere vuruluruz da haberimiz olmaz. Ruhumuz peşinden koşar da aşkın mevsimlerini bir türlü yakalayamaz. Oturup dinlenirken bir anda yanında buluverirsin bu yaramaz çocuğu. Hiç bitmez bu oyun, bu kovalamaca.
Tek bir gün değil, her mevsim aşk dilerim, dünya dönüp durdukça, daima…
Betül Dursun