Doğa her canlıya başkalarının özgürlük alanlarına girmeden dünya üzerinde yaşama hakkı verir. Bunu doğaya ait tüm canlıların yapabildiğinin ama biz insanları bunu bir türlü beceremediğimizin farkında mısınız?
Dün Gezi Parkı’nda, bugün Validebağ Korusu’nda, Soma Yırca’da, Artvin Cerattepe’de ağaçların kesilmesinin bir insanın nefes alma hakkını elinden almaktan ne farkı var ki?
Tabi ki insanoğlu mükemmel ve hatasız olamaz. Ama bilerek doğaya ve birbirimize zarar vermekte ne demek oluyor! Bunları yaparken aslen geleceğimize, çocuklarımıza zarar verdiğimizin neden farkına varamıyoruz? Kestiğimiz her ağaç, öldürdüğümüz her canlıyla bir insanın yaşam hakkını da elinden alıyor, onun alacağı her nefese ket vuruyor oluyoruz.
Birbirimize zarar verme konusuna gelince; savaş ve cinayetler tüm dünya insanları için yanlış ve acınası bir gerçek. Nasıl bir acizlik ve egodur ki bu bir insan başka bir insanın canına kasteder, onun yaşam hakkını elinden alır? Sözde bir gücün kaynağı olduğunu düşündükleri toprak parçaları, madenler ve petrol gibi değersiz maddeler için bunun yapılıyor olması da daha çok can yakıyor aslında. Dünyanın her yerinde kişi ve devletlerin kendi çıkarları için insanlara yapılan zulme sessiz kalması canımı yaksa da bugünün çocuklarından ümitliyim ben. 2013 yılında gördüm ben onları; doğa için canları pahasına ağaçların önüne geçtiler, sokaklarda düşen dilini, dinini, kim olduğunu hiç bilmedikleri, hiç tanımadıkları insanları ellerinden tutup kaldırdılar. Bu çocuklar güzel bir gelecek kuracaklar kendilerine ve torunlarımıza. Onlar doğanın ve onun bir parçası olan insanın kıymetini bizlerden çok daha iyi biliyor, kendilerine ve doğaya karşı daha duyarlı ve farkında davranıyorlar.
Geleceğin sahipleri olan bu çocukların fazlası ile farkında oldukları ve tüm insanlığın benimsemesi gereken özgürlük, eşitlik ve kardeşlik kavramlarının temelleri 1215 yılında İngiltere Kralı’na kabul ettirilen bildirge, Magna Charte (Magna Karta) sayesinde olmuş, Amerika’da yayınlanan Bağımsızlık Bildirgesi ile devam etmiştir. 1789 yılındaki Fransız Devrimi ile “İnsan Hakları Bildirgesi” yayınlanarak bu kavramlar yazılı bir hale getirilmiştir. Savaşlara dur demek ve çok çeşitli olan insan ırkının bu çeşitliliğini koruyabilmesi, gelişimin sağlanabilmesi adına 10 Aralık 1948 yılında yayınlanan “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” doğmuş, birçok ülke tarafından da kabul görmüştür. Birleşmiş Milletler’in kurucu üyelerinden birisi olan Türkiye’de bu bildirgeyi ilk onaylayan devletlerden biri olmuştur.
Umuyorum ki o günün aydın ve bilinçli insanlarının genlerini taşıyan bugünün çocukları sahip oldukları bu hakları insanlık için layığı ile benimseyerek uygulamaya koyacak haksızlıklardan, eşitsizliklerden, adaletsizliklerden uzak bir Dünya kuracaklar. Savaşları durduracak ve yaşam için en önemli unsur olan doğanın kıymetini benimseyerek geleceği sağlam bir şekilde inşa edecekler.
Bu ay İnsan Hakları ve Kadın Hakları haftaları var gündemde. Ardından da yeni bir yıla gireceğiz. 2015’in tüm Dünya insanları ve doğa için güzel bir yıl olmasını diliyorum. Herkese iyi seneler….
“Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.” (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi – Madde 1).