Hep farklı olduğumu düşündüm, özellikle de yakın çevremden. Bu nedenle de anlaşılmadığımı. Çok uzun süre buna inandım. Önce ailemin düşüncelerinden farklı olduğumu, sonrasında çevremdekilerin istediklerine göre farklı isteklerimin olduğunu, üniversitede ideallerimin herkesten farklı olduğunu düşünerek koskoca yıllar geçirdim. Ta ki, farklı olmadığımı anladığım güne kadar. Tam da bunu anladığımda aslında farklı olduğumu anladım! Evet, yıllar boyunca biricik, tek, farklı, kendine özel… Bir sürü tanımlamalarla doğumumuzdan itibaren farklı olduğumuza inandırılırız. Ve sonra da özellikle ev ortamından çıkıp okulla karşılaştığımızda her biri farklı olduğuna inandırılmış birçok kişi ile tanışır ve kendi farksızlığımızın farkına varana kadar da bu duygu ile hayatımızı sürdürürüz. Farksızlığımızın farkına vardığımızda, farkımız olduğu savı ile kendimizce kendimizi bulmaya çalışırız.
Farklılığımız
Hayallerimiz olmalıdır mesela peşinden gidebileceğimiz. Özgün olmalıdır bu hayaller. Bir ilgi alanımız olmalıdır herkesin gıpta ile baktığı. İşte tam da bu noktada farklılığımıza inandıran en büyük kaynak ailelerimizin norm, adet, gelenek sözleri ile de karşılaşmaya başlarız. Hani farklıydım ben diye başlayan cümlelerimiz ama ile başlayan birçok cümle ile karşılanmaya başlar. Anlarız ki aslında farklılığımızı belli bir yaş limiti, belli bir yer ve belli görenekler çerçevesinde sergileyebiliriz. Yani aslında her farklı olmaya çalıştığımızda direnç ve acı ile karşılaşa karşılaşa kendi sefil (!) varlığımızı sürdürmeye devam ederiz. Bu durumda aslında farklı olmak ne demek? Bana kalırsa farklı olmak demek fark yaratmak demek ve bu farkı yaratırken aslında kimseden farklı olmadığının bilincinde olmak demek.
Farklılaşmak
Ben Ankara’da doğmuş çoğu Türk gibi Müslüman bir kızım. Ya da en azından temel olarak bana bakıldığında söylenebilecek olanlar bunlar. İşte sıradan bir tanımla bile farklılaştım. Ya da sen öyle sanıyorsun. Aslında ayrıldım. Farklılaşmanın bununla da bir ilgisi yok. Ben milyonlarca DNA ve anatomik yapımla dünyadaki milyarlarca insandan biriyim ve kimseden hiçbir farkım yok. Ben Amerika’daki zencinin kanıyım, ben Kürdün içtiği sigaradayım, ben Hristiyan bir kızın taktığı kolyedeki haçın içindeyim, hatta bu anlamda canlı sınıfına giren her şeyim ve o her şeyden bir parçayım. Yaprağın çektiği oksijenim, aslanın yelesindeyim, kaplandan kaçan geyiğin son derece hızlı atan kalbiyim. Tam da bu nedenle bir’im, biriz biz hepimiz tüm dünya olarak aynıyız.
Fark Yaratmak
Hiçbir müzik bilgisi olmayan ben, dünyaca ünlü bir sopranodan farksızım. Sadece bir soprano değilim. Yani bu anlamda manidar bir fark yaratmadım. Asıl mesele de bu aslında. Sen farklı değilsin, farklı olmaya da çalışma. Fark yaratma kapasitesine sahip olduğunun farkında ol. Fark yaratan ol. Ama bunu illa yapacağım diye düşünme. Fark yaratacağın alanı hisset, bul. Bulamıyor musun? Dert etme. Tüm dünya ile bir olduğunu bil. Ve farklılıkların, ayrımların karşısında durarak fark yaratan ol. Çünkü belki de şu dönemde en önemli ihtiyacımız farklılıklarımızı kutsayan değil birliğimizi kutsayıp bu bilinçle fark yaratan olmak.
Fark Et
Mutlu değilsen, huzurlu değilsen, sağlıklı değilsen fark yaratan olmak da boş. Ne kadar klişe geliyor değil mi söylediklerim? Avustralya’da yanan binlerce hektar alanda ölenler için değil ama. Her gün bir namlunun ucunda bildiği tüm duaları okuyan masum bir asker için değil, kalp krizi geçiren ve hayata geri dönen baban için değil, avaz avaz bağırarak karnından çıkmasını beklediği ve cansız bedeni ile karşılaşan yavrusunu kucağına alan anne için değil…
Anlayacağın ister farklı olduğunu düşün, ister fark yaratan ol, sadece yaşam enerjini elinde tut, her şey ile bir olduğunu fark et. Nefes aldığın her an fark yaratmışsın demektir.
Zeynep Terim