Bu cümleyi son yıllarda çok duyar oldum.
Bu soruyu soranlara sorularımı hemen yapıştırıyorum:
– Hangi oyunları izledin?
– En son hangi tiyatro oyunlarını okudun?
– Beğendiğin oyuncular kimler ve neden?
– En çok hangi oyunda, hangi rolü oynamak istersin?
Sorularıma genelde “…hık, ….mık” cevapları geliyor, mazeretler bol.
E tamam da, peki neden tiyatro oyuncusu olmak istiyorsun?
Bunun cevabını da ben biliyorum:
Biri tarafından keşfedilip, bir TV dizisine kapağı atma, şöhret ve para.
Oysa tiyatro, er meydanıdır. Emek ister, iyi bir eğitim, çok sıkı bir alt yapı ister. Ve bu eğitim hiç bitmez, bitmemelidir de zaten…
Hani şu mektepli & alaylı kavramları vardır hak arasında. Mektepli olan konservatuar okumuştur, alaylı olan da içinde yeteneği olan birinin tiyatro sahnesinde oynaması sanılır. Oysa ne büyük yanılgıdır. Alaylı demek, iyi bir ustanın yanında onun rahle-i tedrisatından geçmektir.
Hal böyle olunca çok yetenekli çok başarılı oyuncuların yanı sıra, hasbel kader sahneye çıkan oyuncular güruhu ve onların oynadığı oyunlar sarmış ortalığı.
Çok sıkı tiyatro oyunları oynanıyor ama bir de seyirciyi tiyatrodan soğutacak kadar kötü oyunlar sergileniyor.
Ben de sosyal medyadan ya da yaptığım röportajlarımda “tiyatroya gidin, filmler izleyin, sergiler gezin, kitaplar okuyun” çağrıları yapıyorum elden geldiğince sanat çorbasına bir iki tutam tuz atmak için.
Tiyatro eleştirmeni değilim ama burada bir seyirci, hem de bilinçli bir seyirci olarak gittiğim oyunları yazmak istiyorum.
MARX’IN DÖNÜŞÜ
Genco Erkal bu oyunu 2009’dan beri oynuyormuş ama ben bu yıl izleyebildim. Hemen itiraf etmeliyim ki CKM’de aslında başka bir oyuna gitmiştim ama onun yerine Marx’ın Dönüşü oynuyordu ve canım o sırada 1.5 saatlik tek kişilik oyun seyretmek istemiyordu. Ama daha oyunun ilk dakikalarından ruhumla birlikte daldık oyuna ve nasıl bittiğini anlamadık.
Dostlar Tiyatrosu tarafından sahneye konan, içinde yaşadığımız dönem ile Marx’ın yaşadığı dönemin iç içe geçtiği tek kişilik oyunda; Karl Marx’ın, karısı Jenny, kızı Eleanor, dostu Engels ve siyasi rakibi Bakunin gibi karakterlerle ilgili değerlendirmeleri önemli yer tutuyor. Muhteşem bir şölen seyrettim. Genco Erkal çok usta bir oyuncu, tek repliği kaçırmamıza izin vermeden bize son derece sıkıcı bir konu olan ekonomiyi anlattı. Bakın gazetelere ve size yakın nerede oynuyorsa mutlaka gidin…
KOMİK BİR GECE
Ünlü İngiliz yazar Ray Cooney benim en sevdiğim oyunları yazmıştır. Muhteşem vodviller armağan etmiştir dünya tiyatrosuna. Çocukluğumdan beri de Dormen Tiyatrosu’nda ne güzel örneklerini seyrettim. Aynı heyecanla gittiğim Tiyatroist’in bu oyunu beni azıcık hayal kırıklığına uğrattı. Sanki bir tık daha yüksek tempo istiyordu. Son yıllarda hemen hemen dekor kullanılmayan tiyatrolara inat bildiğimiz klasik dekoru olmasına karşın, dolapta geçen aksiyonları salonun sadece sağ tarafında oturanlar tarafından görülecek şekilde yerleştirilmesini de yadırgadım. Çapkın İngiliz Bakan Richard Philips büyük bir cesaretle Muhalefet partinin sekreterlerinden genç, güzel ve seksi Jane Horman’la kaçamak bir aşk gecesi yaşamak ister.
İki kaçak aşık Parlamento binasına çok yakın Westminster Otelin’de bir otel odasında buluşurlar. Ama hesaba katmadıkları bir şey vardır. Jane’in kocası Ronie bir dedektif tutmuştur ve o da onları yakalamak için oteldedir. Richard Philips yılların kurt politikacısı kimliğiyle, hem özel kalemi George Pigdon’ı hem de otel çalışanlarını kullanarak, bir skandalın ortasında kalmamak için bin bir türlü hile ve yalanla bu kötü durumdan sıyrılmaya çalışır.”Amaca giden her yol mubahtır” felsefesini kendine kural edinmiş bakanın, karısınında otele gelmesiyle, söylediği her yalan onu daha kötü ve komik olaylara sürükler.
Ayşe ERBULAK