Deli Kadın Hikâyeleri – Mine Söğüt

Her hafta Salı günü Oyuncak Müzesinde gerçekleşen Kitap ile Sohbet kulübümüzde bu ayın kitabı Mine Söğüt’ün kaleminden Deli Kadın Hikâyeleri.  Bu hikayeler düşündürürken gülümseten cinsten değil ne yazık ki. Daha derin, daha da derin içine çekiyor, düşündürüyor, üzüyor, yaralara tuz basıyor.

Kadınlığın hallerini düşündüren yazar Mine Söğüt her hikâyesinde beni biraz daha derinlere götürüyor. Düşünmenin ötesinde eyleme geçme isteği uyandırıyor.

deli kadın hikayeleri-mine söğüt

İlk okuduğum hikâye iki tokat patlattı, uykum kaçtı.

Sonra “Bırak evi bok götürsün!” dedi. Ben söz dinleyen biriyim.

Bıraktım gitti.  Çarşafların ütüsüz serilmeyeceği, havluların ve iç çamaşırların ütülenmesi bilgisini de, üzerime yapışan köle etiketini de bir kenara bıraktım.

Bu gazla greve bile gidebilirim.

Ben kitaplarımı ya akşam yatarken ya da gün içerisinde bekleme eylemi içindeyken okurum. Bazı kitaplar vardır kalabalığın içinde bile rahatlıkla okunur. Onlar benim yolculuk kitaplarımdır. Çantamda dolaşırlar, şehir içi, şehir dışı, ülke dışı…

Mine Söğüt

Bazı kitaplar vardır okuması keyiflidir ama her an elimden bırakabilirim,  onlar bekleme kitaplarımdır. Doktor sırası beklerim, çocukların aktivitesinin bitmesini beklerim, okuldan gelmelerini beklerim.

Deli Kadın Hikâyeleri’ni kendi hayatımda hiçbir kategoride sınıflandıramadım. Okurken ağlamam gerekebilir mesela, bağırmam da gerekebilir. Kitabı fırlatıp bu düzene bir küfür patlatasım gelebilir. Sonra oturup bir daha, bir daha ama bir daha okurum. Çünkü rahatım kaçtı bir kere…  Korunaklı kabuğumdan başımı çıkarıp gerçek dünya ile yüzleştim bir kere… Gerçekler canımı yaktı.

“Deli Kadın Hikâyeleri” ile tanıştım. Ama nasıl tanışmak… Her bir hikâye birbirinden gerçek, birbirinden etkili… Günümüzün hikâyeleri, geçmişin hikâyeleri, hiçbir şey yapmadan devam edersek geleceğin hikâyeleri de olmaya devam edecek.

Belki de yazılanlardan birinin bile gerçek olma olasılığını düşünmek beni korkuttu. Üzdü, hem de çok üzdü…  Ben böyle düşünürken Mine Söğüt ile yapılan röportajlardan biri gözüme çarptı. Cevap hazır…

Soru: Sizin için yapılan gerçeküstücü yazar tanımına katılıyor musunuz?

M. Söğüt: Ben son derece gerçekçi yazarım. Tam tersine belki can sıkıcı gerçekçiliğe sahip bile olabilirim. Tamam hepsi masallar, efsaneler ama onların masal, efsane ve inanç olduğunun altı çizilerek yer alıyor üç kitabımda da. Ve bütün bunların gerçek hayatlar, gerçek karakterler, dokunabileceğiniz, kafanızı çevirirseniz yanınızda görebileceğiniz kadar tanıdık insanların hikâyeleri ve üstümde bıraktıkları etkilerden yararlanarak yazılıyor. Kanatlı, ayakları yere basmayan şeyler değil. 
Hepsi tam tersine gerçekçi romanlar. (Mine Söğüt ile Röportaj Radikal gazetesi 15/5/2007)

Evet, gerçekçi hikâyeler, gerçek romanlar.  Hem de can acıtan cinsten.

Kitap ile Sohbet’de #kitapdaşlar ile yaptığımız sohbette hikayelerin her birindeki deli kadınları tanımaya, anlamaya çalıştık. Kadınların iç sesini dinledik sanki. Daha çok canımız yandı.

Kitapdaşım Didem Pektok der ki  “Deli Kadın Hikâyeleri”ni okuyacak hiçbir kadın eski aklı ile kalmayacak”

Değişime hazır mısınız?

Deli Kadın Hikâyeleri

Yazar: Mine Söğüt

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Sayfa sayısı: 172

Önceki İçerikYaşam Boyu Koçluk Öğretisi
Sonraki İçerikYalancılar ve Sevgililer, İstanbul’dan Romanya’ya Uzanan Bir Roman
Hüma Oktay
Bir işletme bölümü mezunu olarak kurumsal hayattaki misyonumu tamamlayıp artık özüme döndüm. Yazarak yaşamaya... Hayat boyu bitmeyen bir öğrenme arzusu çok kitap okumaya ve kitapların yayına hazırlanması sırasında işin mutfağında olmaya yöneltti beni. Bazen görme engelliler için kitaplara ses verdim, bazen basılmadan önce kitapları çocuklarla birlikte irdeledim. Böylece çocuklar için eğlenceli kitaplar yazma serüvenim başlamış oldu. Her kitap yaşamımda bir iz bıraktı. Kafka’nın Dönüşüm’ü beni Prag’a sürükledi, Gülşah Elinkbank’ın Yalancılar ve Sevgililer’i Romanya’ya... Antoine de Saint-Exupéry’in Küçük Prens’i beni koleksiyoner yaptı, Orhan Veli’nin Şiirleri benim de duygularımı şiir ile ifade etmeme vesile oldu. Kitaplar ve seyahatler yeni şehirleri, yeni kültürleri ve yeni yazıları da beraberinde getirdi. Bu seyahatlerdeki yol arkadaşım kardeşim Baobab ve ben Albatros 2013 den bu yana kendi web sitemizde yazmaya başladık. Etkilendiğim kitaplar, doğal yaşam, geri dönüşüm, çocuklarla iletişim, çocuklarla hayata dair kaleme aldığım konuları 2015’den bu yana Martı Dergisi’nde paylaşıyorum. Dünyanın geleceğini bugünden görmek isterseniz bir eliniz çocuklara bir eliniz toprağa dokunur olsun... Sevgiyle kalın daima... Hüma Oktay

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz