Daha 17 yaşındayken tanıdığım bir yazarın çok özel bir kitabını “Kitap ile Sohbet” listemize aldık ve okuyup hep birlikte sohbet ettik. İş hayatıma ilk başladığımda yanında çalıştığım sekreterliğini yaptığım kadın Ayla Kutlu ve kitabı Kadın Destanı. Çok şanslıydım daha o yaşta çok değerli bir rol modelim oldu bu sayede. Yıllardır görmediğim Ayla Kutlu’yu Kitap ile Sohbet’e davet ettim. Yazıştık, gelemeyeceğini bildirerek şu notu yazdı.
“Sen temsilcim ol. Dikkatli oku ve kadın bölünmüşlüğünün ne kadar yıkıcı olduğunu, ona yönelik şiddetin kendisiyle değil, baskıcı ataerkil düzenle ilgili olduğunu vurguladığını anlat. Metin beş bin yıl öncesinin değil, aynı zamanda günümüz için de kadının öyküsüdür. Bunu da atlama.”
Benim için çok değerli bu not ile büyük bir sorumlulukla başladı Kadın Destanı sohbeti.
Ayla Kutlu’yu yakından tanımak için bu videoda onu dinlemenizi öneririm.
Kitap destan formunda yazıldığı için pek çok katılımcı arkadaşım başlangıçta okumakta zorlandı. Alışkın olmadığımız bir tarz bu. Sizi uyarmalıyım, başta zor geliyor pek çok kişiye bu tarz. Sanırım ben şiir okumayı sevdiğim için hiç zorlanmadım, beni zorlayan ise hikayenin özü idi. Yıllardır kadın konusunda değişmeyen inançlarla yüzleşmekti. Acımasız bakış açısı idi.
Evet başlangıçta zor gelebilir okumak, ancak konuya girince hızla, etkileyerek ilerliyor. Kadın Destanı, kadınlar için yazılmış ilk DESTAN. Her kadın okumalı bu destanı. Kitabı okumaya 247.sayfadan itibaren Kadın Destanı hakkında yazar ile yapılmış röportajları okuyarak başlayabilirsiniz. Kadın Destanı’nı okurken arkadaki sözlükten yararlanabilirsiniz.
Ayla Kutlu kitabın arkasında yayınlanan (sayfa 256) röportajında “Kadın Destanı’nı koşuk dilinde yazmış olmam, daha sonra öz ve biçim arasındaki kopmaz ilişki üzerine yeniden düşünmeme neden oldu. Düşündüm: Kitabımda Sumerler, yani bundan 5 bin yıl öncesine anlatılacak. 5000 yıl öncesinin destan olmuş bir kişiliği Gılgamış var. Bir de çok küçük, neredeyse milimetrik ölçüde bir fonksiyon yüklenmiş bir “kadın” var ve ben bu kadının öyküsünü yazacağım.” der.
Gılgamış Destanı’nı duymuşsunuzdur ya da okuyanlar vardır. Dünyada yazılan ilk destan. Ölümsüzlüğü arayan bir kral destanın konusudur. Kral Gılgamış İÖ 3000 yıllarının ilk yarısında Mezopotamya’daki Uruk kentinde hüküm sürmüştür. Ölümsüzlüğün ve bilginin peşindeki insanı yücelterek anlatır Gılgamış Destanı. Gılgamış Destanı’nda erkeğin dünyası, erkeğin gözünden erkek egemen dil ile anlatılmıştır. Gılgamış’ta az sayıda önemsiz kadın karakter vardır. Aynı dönemde geçer Ayla Kutlu’nun Kadın Destanı ve küçük bir karakter olan kadınlar, sıradan kadınlar kahraman olur.
“Ben Gılgamış destanı alıp bunun tersini yazmış değilim. Nasıl yazar çağına tanıklık ederse bu sefer de yazar o çağa tanıklık etti. Çünkü buna zorunluydu.”
Ayla Kutlu Gılgamış destanındaki kadın için bir destan yazar ve “kadın da destan yaratabilir” der.
Ayla Kutlu Kadın Destanı’nın 43.sayfasında şöyle yazar…
“Bunun öyküsünü anlat.
Kırılganlığın ve doğurganlığın öyküsünü…
Böyle dediler Tanrılar, sonsuza kalacak meyve vermemi istediler.
Suyu, ışığı ve toprağı onlar verdi.
Zamanı verdiler sonra. Her şeyi görmem ve öğrenmem için:
Doksan yılı.
Anlat herkese, dediler: Yaz:
Duygularını yaz, yaşadıklarını ve ölümünü…
Anlat…
Hakimliğindeki ikiyüzlülüğünü erkeklerin,
Kapalı odalardaki zavallılığını…
Aklını erkeklere önce ödünç, sonra temelli veren kadınların acısını anlat.
Öyle kadınların hiçbir şeyi yenemediklerini,
Ve değiştiremediklerini, dünyayı.
Böyle durdukça acıların tütsüler gibi uzayacağını,
Uzak dumanlara benzeyeceğini,
Yaşamlarının, asla içine girilmeyeceğini,
Anlat bunları Nippukir, seni zamanın ötesine taşıyalım.
Binlerce yıl sonrasına.
Yalnızca doğru olanı yaz. Bildiğin doğruları. Kendinden
geçir.
…..
Anlat bunları Nippukir, seni zamanın ötesine taşıyalım.
Binlerce yıl sonrasına.
Yalnızca doğru olanı yaz. Bildiğin doğruları. Kendinden geçir.
Liyotani’yi anlat. Neler yaşamış, nasıl Nippukir olmuş?
Ben, deme artık. Anlat tarafsız öyküsünü iki kadının.
İki ayrı insan gibi yaşayan… Yaşamın böldüğü kimliği, zaman
bütünlesin.
Süt emenin ve ırzına geçilenin,
Hor görülenin…
Bugün ve binlerce yıl sonra…
Ve yüceltilenin…
Aynı bedende saygınlığın doruğuna yükselenin:
Anlat hikâyesini…
Süt emenin ve ırzına geçilmenin,
Hor görülenin… Bugün ve binlerce yıl sonra…
Ve yüceltilenin… Aynı bedende saygınlığın doruğuna
yükselenin: Anlat hikayesini…
Kitabın kapağında yer alan resim Frida Kahlo’ya ait önemli bir eser. Kitabı okuyunca en uygun resmin seçildiğini düşündüm.
Kitapdaşım, Martıdaşım Didem Pektok; “Gılgamış Destanı belki hepimizin okul yıllarından ismini bildiğimiz bir destan. Destanlarda muhakkak güçlü zafer kazanmış bir erkek kahraman bir bilge kişi ve çevresindeki kişiler konu ediliyor. Doğal destanlarda konu gerçek olaylardan yola çıkarak halkta coşku ve heyecan yaratmak için yazılıyor. Kahramanı sadece erkeklerden oluşan destanlara bir isyan belki de Ayla Kutlu’nun Kadın Destanı. Referansını Gılgamış destanından alan ve bir kaç senelik araştırma sonucu ortaya çıkan Kadın Destanı’nda bu sefer diğer destanların tersine kahramanlar ‘kadın’lar. Ayla Kutlu’nun zengin anlatımı ile şiirsel bir destan ‘Kadın Destanı’.
M.Ö 5000 yılından bu yana acaba ne kadar değişti kadının yazgısı? Erkekler kendi zafer hikayelerini yazdırırken yazıcılarına kadının adının dahi geçmediği destan binlerce yıl önceki kadını anlattı bize. Sanki değişmeyen hiçbir şey yokmuş gibi okuduk. Üstünden 5000 yıl geçmiş olsa da kadının yazgısı aynı. Sunulmak için doğan bir kurban gibi. Erkek dünyasında olmazsa olmaz bir figüranı. Sadece doğurganlığı için kutsal sayılan, onun dışında yok sayılanlar. Çocukluğu, genç kızlığı, kadınlığı bu dönemdeki duygu ve ihtiyaçlarının hiç bir önemi yok. Günümüzde halen kadınların çoğunluğu bu yazgıyı değiştiremeden yaşıyor.” diye yazmış Facebook KitapileSohbet grubunun sayfasında.
Benim çok etkilendiğim altını çizdiğim satırlar;
Sabırlı ol: Kendini bir armağan veriyormuş gibi soyluca sun.
Bu işe akıl yoranlar bilir: Gerçekte kadındır kazanan. Erkek aldığını sanır kadını, gövdesi ve yaşamıyla. Oysa farkında olmadan kendi ruhunu aktarmaktadır kadına.
Dahası… Zaman içinde hep ruh kazanır.
Zaten can dediğin de, çoğalıp yoğunlaşması ruhların.
O yüzden kadından gelir canlı. O yüzden kadın acılardan geçer, sınav gibi yahut çoğaltmak gibi.
Ey tapınak Kızı, bakma şu andaki çaresizliğine sabırlı ol!
Görevin sana sonsuz bir yaşamı getirecek.
Unutma görevini, aşağı görme…
Zamanda aşağılık iş yoktur. Zaman, öcünü alır. Senin öcünü ve kadın olanların hepsinin öcünü.
Kadın Destanı, Ayla Kutlu, Bilgi Yayınları, 270 Sayfa
Ayla Kutlu kimdir?
Öykü, roman ve çocuk kitapları yazan Ayla Kutlu, aynı zamanda 1960 Mülkiye (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) mezunu. Yazarın Kadın Destanı, Islak Güneş, Ateş Üstünde Yürümek, Kaçış gibi romanlarla, Mekruh Kadınlar Mezarlığı, Hüsnüyusuf Güzellemesi adlı öykü kitapları bulunuyor. Türk edebiyatının en önemli kadın edebiyatçılarından olan Kutlu, ayrıca çok sayıda çocuk kitabına da imza attı.
1985’te “Bir Göçmen Kuştu O” adlı romanıyla Madaralı Roman Ödülü’nü kazanan Ayla Kutlu, 1990’da ise “Sen de Gitme Triyandafilis” adlı yapıtıyla Türk edebiyatının en prestijli ödüllerinden olan Sait Faik Hikaye Ödülü’nü aldı. Senaryolaştırılan öyküyle, yazar En İyi Senaryo dalında Altın Koza ödülü aldı. “Sen de Gitme” adıyla yapılan film 1996’da Altın Portakal ve Altın Koza Film Şenliklerinde toplam 14 ödül topladı. 1995’te çıkan “Mekruh Kadınlar Mezarlığı” Yunus Nadi Roman Armağanı’na değer bulundu.
Bu yıl 6 Mayıs 2011 tarihinde beşincisi gerçekleştirilen, “Uluslararası Çukurova Sanat Günleri” (UÇSG) kapsamında geleneksel olarak verilen Çukurova Ödülünün sahibi Ayla Kutlu oldu. Çukurova Sanat Girişimi 2011’de Ayla Kutlu’ya verilme gerekçesini şöyle açıkladı; “Yazı yaşamı boyunca yazdığı yetişkinlere yönelik 14, çocuklara yönelik 20 kitabıyla özgün atmosferler yaratarak kadın ve çocuk sorunsalları üzerine eğildiği, eserlerinde ülkemizin her zaman duyarlı olan güney bölgesine ilişkin sosyolojik gelişmeleri irdeleyip aydınlatarak kültürümüze yaptığı katkıları dolayısıyla 3. Çukurova Ödülü’nün Ayla Kutlu’ya verilmesi uygun bulunmuştur.”
Törende yaptığı söyleşide Ayla Kutlu yazarlık hayatı ile ilgili şu bilgileri aktardı:
“Doğum tarihim 14 Ağustos 1938. Doğum yerim: Antakya. Çözemediğim bir bilmecedir: Yaşamöyküsü, tarihlere sıkıştırılıp özetlenen kuru bir anlatı mıdır, yoksa insanın geçirdiği evreleri içeren bir iç dökmesi mi olmalıdır? O yüzden biraz farklı bir öykü sunuyorum size. Yaşamımın çok önemli bir evresi saydığım kısa bir süre var: Elli yedi gün. Bu elli yedi gün, Atatürk’lü Türkiye’nin çatısı altında onun yalnızca manevi değil, maddi varlığıyla da birlikte geçirdiğimiz dönem. Biliyorum, bütün değerler gibi simgesel. Önemli olan, farkındalığın anlamını bilen bir insan olmam. Bu benim onurum ve heyecanım. (…) İnsanlara edebiyatın güzel, anlayışlı, bilgili, ılıman ve yaratıcı ortamını sunmayı başardım. Bu, benim acılaşmamı önledi. Artık uğraşımı, yaşam biçimimi değiştiriyor, başka bir yoldan yürüyordum. Artık önümde açılan tek yol vardı: Yazmak…”
Ayla Kutlu Hakkında bu videoyu izlemenizi öneririm.