Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok sessiz bir orman varmış. O kadar ki, rüzgar esse bile yaprakların hışırtısı duyulmazmış. Tüm hayvanlar mutsuz, gözleri yaşlıymış. Nedenini soracak olursanız bu çok eskilere taa Karınca ile Ağustos Böceği masalına dayanır.
Bir zamanlar cıvıl cıvıl olan bu ormanda bir Karınca ile bir de Ağustos böceği varmış. Karınca dur durak bilmeden, hiç dinlenmeden, çalışırmış. Bu sırada Ağustos böceği ağaç tepelerinde gitar çalar, şarkı söylermiş. Ormandaki tüm hayvanlar da onu keyifle dinlerlermiş. Zürafa, aslan, kunduz, baykuş ve diğerleri… Sadece akşam olduğunda onun dedikodusunu yaparlarmış: Ah bu akılsız Ağustos böceği, işi gücü müzik… Oysa hayat bu mu?
Ağustos Böceği ise şarkılar bestelemeye, yeni müzik aletleri denemeye, ormanın seslerini dinleyip taklit etmeye çalışmaya devam etmiş.
Bir gün Ağustos böceği dayanamamış, sürekli çalışan Karınca’ ya sormuş:
-Hey arkadaş, biraz dursan dinlensen de benim şarkılarımı dinlesen… Ne bu koşturmaca?
Karınca ise sırtındaki yükü bırakmadan söylenmiş:
-Şimdi çal söyle bakalım, kış geldiğinde gelirsin kapıma açlıktan.
Ağustos böceği ise o sırada piyano çalmaya merak salmış. Heyecanla;
-Şu yükü kenara koy da bir dinle: Mideni doyururken ruhunu doyurmayı unutma!
demiş ama Karınca dinlememiş.
Gel zaman git zaman hava soğumaya, kış gelmeye başlamış. Karınca, sürüsüyle birlikte evinin derinliklerine çekilmiş, ayağını uzatmış bir parça ekmek alıp yemeğe başlamış. Ağustos böceğinin ise açlıktan karnı gurulduyormuş. Etrafta gezip yiyecek bir şeyler aramış ama nafile…
-En iyisi arkadaşlarıma gidip misafirlik edeyim
diyerek önce Baykuş’un kapısını çalmış. Baykuş kahverengi sabahlığına sıkıca sarılarak açmış kapıyı.
-Hayırdır bu saatte?
diye sormuş Ağustos böceğine.
-Baykuş arkadaş, beni bu akşam misafir eder misin? Sofranı bana açar mısın?
Baykuş memnuniyetsizce gagasını büzmüş:
-Bugün ağırlasam bile sonra ne olacak? Tüm yaz şarkı söyleyip gitar çalarken düşünseydin
deyip kapamış kapıyı. Ağustos Böceği çok üzülmüş. Zürafa’nın, Aslan’ın, Kunduz’un da kapısını çalmış ama kimse onu yemeğe davet etmemiş. Sonunda Karınca’nın dediği olmuş: Ağustos böceği gidip Karınca’nın kapısını çalmış. Karınca, yüzünde zafer kazanmış bir ifadeyle gülümseyerek sormuş:
-Ooo Ağustos böceği, sen mi geldin?
Ağustos böceği başını sallamış. Daha bir şey diyemeden Karınca atılmış:
-Ben sana demiştim. Aç kaldın değil mi?
Ağustos böceği’nin gözleri dolmuş.
-Taşınacağımı söylemeye geldim Karınca arkadaş
demiş Ağustos böceği. ”Buradan çok uzaklarda bir orman varmış; orada benim gibilere iş varmış.”
Karınca şaşkın görünmeye çalışarak sormuş:
-Vay, Ağustos Böceği beyimiz çalışacak öyle mi? Dünyada inanmam!
Ağustos Böceği omuz silkmiş:
-Yine kendi işimi yapacağım. Bazısı avlanır, bazısı yuvasına yemek taşır depolar. Ben ise müzik yaparım. Ne yapayım… Seviyorum. Siz de sevseniz keşke…
demiş, hüzünle uzaklaşmış. Karınca ise arkasından bakakalmış.
Ağustos böceğinin ormanı terk edişiyle bir anda yapraklar sessizleşmiş. Kuşlar hatalarını anlayıp ötüşlerini yutmuş, aslanlar kükremekten utanmışlar. Baykuş guguk diyemeyecek kadar dilsizleşmiş. Müziği kaybetmişler.