Köy Enstitüleri “sağlık kolu” hakkında Türkiye’de gerçekleştirilen ilk kapsamlı araştırmanın ürünü olan “Sağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri: Sağlık Eğitimiyle Canlandırılacak Köy” başlıklı kitap 79. Yunus Nadi Ödülünü aldı.
Türkiye’nin en saygın ödülleri arasında yer alan ve Cumhuriyet Gazetesi tarafından Yunus Nadi anısına düzenlenen Yunus Nadi Ödülleri, bu yıl Uluslararası 31. Muğla Kültür ve Sanat Şenliği’nde takdim edildi. Seçici Kurul Sosyal Bilimler Araştırması dalında; Hilmi Uysal, Mualla Aksu ve Pakize Türkoğlu’nun çalışması ‘Sağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri-Sağlık Eğitimiyle Canlandırılacak Köy’ kitabını ödüle değer buldu.
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Yayınları tarafından 2023 yılı Temmuz ayında yayımlanan ve çok kısa bir sürede ikinci baskısını yapan “Sağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri: Sağlık Eğitimiyle Canlandırılacak Köy” kitabının yazarlarından Prof. Dr. Hilmi Uysal Hocamızla yoğun programı nedeniyle Ekim ayında aldıkları ödülle ilgili duygularını almak için Akdeniz Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim dalındaki odasında geçtiğimiz hafta buluşabildik.
Akdeniz Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim dalındaki görevinden bir süre önce emekli olmasına rağmen sürdürdüğü araştırma projesi için ilgili bölümdeki çalışmalarına öğrencileriyle birlikte devam eden Prof. Dr. Hilmi Uysal, pandemi döneminde hazırladıkları kitabın ödül almasından büyük mutluluk duyduğunu belirtti.
Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sağlık sorununa çözüm getiren ve Köy Enstitüleri’nin çatısı altında sağlık eğitimi alan “sağlık kolu” öğrencilerini ve sürecini araştıran Hilmi Uysal Hocamızla yan yana gelmişken sadece aldıkları ödülü değil, sağlık sistemimizin geleceği üzerine de bir iki kelam ettik.
“Kitabın Aldığı Ödülde Oğlumun da Hakkı Var”
Hocam biliyorum kitabınıza pandemi döneminde başladınız hem online dersler verdiğiniz hem de hasta muayene ettiğiniz yoğun bir dönemde bir yandan da kitap için araştırmalar yapıp, Köy Enstitülerini yerinde gezdiniz. Pandemiden sonra da kitap yayınlandı yakında üçüncü baskısını yapacak ve tüm bu çabalarınız çok önemli bir ödülle de karşılık buldu. Neler hissettiniz?
2023 yılı ülkemiz için çok önemli bir yıldı çünkü Cumhuriyetimizin 100. yılını kutluyorduk. Cumhuriyetimizin 100. yılına armağan olarak hazırladığımız “Sağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri: Sağlık Eğitimiyle Canlandırılacak Köy” kitabımızın Cumhuriyet Gazetesi Yunus Nadi ödülünü kazanmasından hem de sosyal bilimler alanından bu ödülü almış olmasından bir fen bilimci olarak son derece mutu oldum. Sadece ben de değil elbet Mualla Aksu ve Pakize Türkoğlu – kendisini geçen sene kaybettik maalesef- Hocamızla birlikte bu ödülü aldık. Çok gurur duyuyorum.
Pandemide sürecinde başladığımız çalışmalarımız için Pakize ve Mualla Hocalarımızla çok sıkı bir tempo tutturmuştuk. Gece-gündüz çalıştık ve 2023 yılına yetiştirdik. Köy Enstitüleri konusunun özgün bir kısmını yani sağlık eksenini toplu olarak bir araya getirdik ve bunda Pakize Hocanın ruhu var. Sonrasında Pakize Hocamızı maalesef kaybettik. İyi ki hızlanmışız. Belki yavaş davransak kitap bitmemiş, Pakize Hocamız da kitabı görememiş olurdu ve eksik kalırdı. Demek ki O’nun için de koşturuyormuşuz diye düşündüm daha sonra.
Kitap, Cumhuriyet’in en önemli eğitim devriminin sağlık çabasıyla olan bağıntısını gösterdiği için dikkati çekti ve sosyal bilimler dalında ödül aldı. Kitabı tam bir araştırma mantığıyla hazırladık. Bir hipotez kurduk. Hipotezi test etmek için mezun olan öğretmenlerle ve sağlıkçılarla görüşmeler yaptık. Sonra sağlık verilerine baktık. Mezun olan popülasyonun sağladığı sağlık desteğinin büyüklüğünü görmeye çalıştık. Hepsini bir araya getirdiğimiz için bence kitap da hak ettiği değeri Yunus Nadi Ödülüyle kazanmış oldu. Ülkemizin en prestijli ödülünü almış olmak bizim için de ayrı bir onur oldu.
Öte yandan kişisel olarak o dönemde –pandemi-özel bir ailesel sorun yaşıyordum. Oğlum henüz liseye başlamıştı ve oğluma ayırmak istediğim ancak zorunlu olarak ayıramadığım zamanı, özeni, ilgiyi, emeği bu kitaba ayırmış oldum. Yıllık izinlerimi, gecelerimi, hafta sonlarımı bu kitaba harcadım. Sözünü ettiğim zorunlu ayrılık süreci olmasaydı kitap süreci uzardı. Dolayısıyla bu kitapta oğlumun da alın teri ve hakkı var. Evladım inşallah ileride bunu anlar.
“85 Milyonun Hepsi Hasta mı?”
Sağlık sistemimizin son yıllardaki durumunu nasıl değerlendirirsiniz?
Sağlık bakanlığı geçen yıl polikliniklerde bakılan hasta sayısına ilişkin bir rapor yayınladı ancak bu raporda hiçbir şey söylemiyor. Yayınlanan raporda; hedeflenen değer 9.5, gerçekleşen değer 11.5 olarak belirtiliyor. Bu rakamlardan ne anlamamız gerekiyor belirtilmiyor. 11.5’dan ne anlamamız gerekiyor ben söyleyeyim: 11.5 ‘i 85 milyonla çarptığınızda yaklaşık 1 milyar yapıyor. Raporda 1 milyar poliklinik yapıldı demesi gerekirken bunu böyle demiyor. Hedeflediği de 790 milyon. Bir ülkede bir kişi yılda ortalama kaç kere aynı hastalıkla ilgili doktora gidebilir. 85 milyonunun hepsi hasta mı?
Peki bir kişi neden polikliniğe bu sıklıkta gidiyor?
Bunun sebebi, kurdukları sistem ve bunu raporda başarı olarak gösteriyorlar. Bundan övünç duyuyorlar. Git istediğin doktora muayene ol diyor. Yani 1. basamak, 2., 3. basamak diye bir şey yok. Onu ortadan kaldırmış. Git istediğin doktora muayene ol dediğin zaman ne oluyor? Halk mutlu oluyor. Aynı gün üç doktora, üç ayrı hastaneye giden var. Bırakalım uzman doktoru bir hastam yedi ayrı profesöre gitmiş. Bana, “sen gittiğim yedinci profesörsün” dedi. Bunu bana söylerken de bana yağ çektiğini düşünerek söylüyor. Bir insanın bir hastalık için yedi profesöre gitmesi çok üzücü.
“Git İstediğin Doktora Muayene Ol” Bakış Açısı Sistemi Bozdu
O kişinin hastalığının ilk gittiği doktorda teşhis edilememesinin nedenini nasıl açıklıyorsunuz?
Burada doktorun yapabileceği bir şey yok. 150 bin doktor 1 milyar poliklinik yapınca, beş dakikada bir hasta muayene etmek zorunda kalıyor. Resmen bunu da söylüyorlar. Bir öğrencim aynı saate iki randevu verdiklerini söyledi. Birisi gelmez ise diğeri bakılsın diye. Böyle bir sistemin içinde hekim nasıl çıksın? Bir hastaya ne kadar zaman ayırdığımızı biliyorsunuz. Bir hekimin başarısının sırrı hastaya ayırdığı zamanla ilişkilidir. Hastanın ilk önce detaylı öyküsünü alacak, notlarını tutacak, arkasından düzgünce muayene edecek. Sonra tekrar tartışacak. Hastaya tanıyı söyleyecek. Tedaviyi anlatacak. Bunlar kaç dakikada olur? Çorba yap desem yedi dakikada çorba yapılmaz. Hazır çorba bile yapamazsın. Ama hekimden bir hastaya yedi dakikada tanı koyması bekleniyor. O zaman ne oluyor? Yedi dakikada tanı konulamadığından o hasta yedi kere doktora gidiyor. Toplamda kırk dokuz dakika harcanıyor. Başta o süre verilse daha ilk gittiği doktorda tanı alacak. Bunun da bir sebebi var. “Git istediğin doktora muayene ol” oya dönüşüyor. Oyun önemli bir kısmını sağlıktan aldılar. Bu bakış açısı sistemi bozdu. Normalde biz birinci basamakta hastalığı yüzde 85 çözeriz. Birinci basamağı ne yaptılar? Şirkete çevirdiler. Eskiden birinci basamak kamu hizmetiydi.
“Bu Şekilde Sağlık Sistemi Şehir Hastanelerine Göre Kurulmuş Oluyor”
Tam o konuyu soracaktım. Aile Hekimliği tarafında ne oluyor?
Şimdi Aile Hekimleri ayaklanıyor, “şirket yaptınız bizi” diyorlar. Şirket ne demek? Kar yapan kurum demek. Ne diyor Aile Hekimine? Sen artık bir şirketsin; personelini de sen alacaksın, kiranı da sen ödeyeceksin, vergilerini sen vereceksin ben de senden hizmet alıp karşılığında sana para vereceğim deniyor. Şirket, kar etmek zorunda. Bu sistem hastayı direkt olarak ikinci, üçüncü basamağa götürüyor. Bu nedenle hasta yığılması oluyor. Aşağıda poliklinik yaptığımda günde elli hastaya baktığım oldu. Dolayısıyla sabahtan başlıyorsun akşama kadar ancak bitiyor. Oysa günde beş hastaya bakmalıyım, geriye kalan kırk beş hastanın sorunu birinci basamakta çözülebilecek durumda.
Mezun olan öğrencilerimizin hepsi acillerde çalışmaya başladı. Hiçbirisi birinci basamakta çalışmak istemiyor. En çok hekim grubunun birinci basamakta olması gerekirken uzman sayımız daha fazla. Örneğin 2021 yılında hekim sayısı 171 bin bunlardan 50 bini pratisyen, 88 uzman, 33 bin de asistan. İkisini birlikte hesaplarsak 120 uzman, 50 pratisyen var. Pratisyenlerden de sadece 25 bini aile hekimi. Aslında bunun tam tersi olması gerekiyor. Bu şekliyle sitem hastanelere göre kurulmuş oluyor. Buradan da iş şirketlere kurdurulan devasa şehir hastanelerine geliyor. Bütün bunların sonucu 1 milyar poliklinik, bakanlık yayınladığı raporda bunu da başarı olarak gösteriyor.