Genel okur kitlesi için önsözler, kitabın başında yer alıp kapladığı sayfa sayısıyla asıl eserin okunmasını geciktiren ve “neden konulduğu bir türlü anlaşılamayan” metinlerdir. Peki, yayınevleri önsözlere neden yer veriyorlar? Yukarıdaki düşüncede ifade edildiği gibi önsözler entelektüel bir gevezelik mi? Bu soruların cevaplarına geçmeden önce önsöz kavramının sözlükteki karşılığının ne olduğuna bir bakalım.
Dil Derneği’nin önsöz tanımı: “Bir yapıtın amacını, konusunu, işleniş biçimini açıklayan, kimi kez de hazırlanmasında emeği geçen kişileri belirten yazı, °mukaddime, °dibace: “Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın önsöz yazmadığı roman yok gibidir.” -Salah Birsel.
Türk Dil Kurumu’nun önsöz tanımı: “Kitapların giriş kısmına konulan, o eserin konusunu, amacını, işleniş biçimini anlatan yazı, sunuş, söz başı, ön deyi, mukaddime.”
Bu arada şunu da belirtmem gerekir ki iki kuruluş arasında önsöz kelimesinin yazımıyla ilgili farklı görüşler mevcut. Türk Dil Kurum, kelimenin yazımını “önsöz”, Dil Derneği de “önsöz” olarak göstermektedir. Kitaplarında en çok önsöz barındıran yayınevlerinden biri olan İletişim Yayınları “önsöz” ve “sonsöz” olarak, Yapı Kredi Yayınları da ön-söz ve son-söz şeklinde bir yazımı kullanmaktadır. Bu incelemede Dil Derneği’nin kullanımı tercih edilmiştir.
Önsözlerle ilgili en önemli çekince günümüzün içerik odaklı okurunun “kitapta yer alacak olaylara dair bir bilgiye denk gelirim” korkusudur. Bir romanın ortalama iki yüz-üç yüz sayfa civarında olduğunu, yazarının kurmaca dünyasını yıllarca adım adım kurguladığını düşünürsek bir önsözde yer alacak kitabın içeriğine dair bilgiler yalnızca bilgi kırıntısından ibarettir. Kısa diyebileceğimiz bir romanda dahi yazar o kadar çok olay ve karakter anlatır ki, önsözde içeriğe ne kadar girilirse girilsin nitelikli bir okurun o kitaptan alacağı zevki kaçırmayacaktır. Ayrıca edebi eserler salt içerikten ibaret değildir. Yazarın neyi anlattığıyla birlikte nasıl anlattığı da önemlidir. Yazarın üslubu, metinde kullandığı anlatım biçimleri, başka yazar ve kitaplara yaptığı atıflar, hangi yazarlardan etkilendiği, okuduğumuz kitabın hangi dönemde yazıldığı gibi son derece önemli konular önsözlerde yer almaktadır.
Bildiğimiz gibi İrlandalı yazar James Joyce’un eserlerini okumak çoğu okur için fazlasıyla zordur. Hatta kimi zaman okurlar bu önemli yazarın eserlerini yarıda bırakırlar. Örneğin James Joyce okumaya onun ilk romanı olan dilimize “Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi” adlı eseriyle başlamak istediniz. Bu esere dair birçok farklı baskıyla karşılaşırız ama Murat Belge çevirisiyle İletişim Yayınları’ndan çıkan baskıda romanı daha iyi okumamızı sağlayacak birçok unsura denk geliriz. Bu baskı 339 sayfa olup kitabın diğer çevirilerine göre çok daha fazla sayfaya sahiptir. Kitap ilk olarak romana ve yazarına dair görsellerle başlar, sonrasında Joyce’un hayatına ve eserlerine dair kronolojiyle devam eder. Daha sonra ABD’li edebiyat eleştirmeni Harry Levin’in on sekiz sayfalık önsözüyle devam edip son olarak romanın geçtiği şehir Dublin’in 1907 yılındaki haritasıyla metne geçilir. Bu baskıda roman elli birinci sayfada başlayıp üç yüz yirmi birinci sayfada biter. Sonrasında on altı sayfa kadar da çevirmen Murat Belge’nin sonsözünü okuruz. Bu baskıda görüldüğü gibi Joyce’u anlattıklarını anlayabilmek ve romanını okumayı bizler için kolaylaştırmak adına yayınevi birçok unsurla kitabı desteklemiştir. Kitapla ilgili görseller, şehrin haritası, yazarın hayatına dair bilgiler, Harry Levin ve Murat Belge gibi önemli edebiyatçıların gözünden kitaba dair düşünceler, bize romanı ve yazarını daha iyi anlamamız için birçok olanak sağlamaktadır.
Yalnızca tek bir yayınevinde kalmadan bu örnekleri biraz daha çoğaltmak istiyorum. Yapı Kredi Yayınları’nın iki cilt halinde Ahmet Cemal çevirisiyle yayınladığı Avusturyalı yazar Robert Musil’in dev romanı Niteliksiz Adam’ın girişinde, bir sayfa çevirmenin notu daha sonra da tam tamına elli dokuz sayfa Avusturyalı gazeteci- yazar Ernst Fischer’in önsözü karşılar bizi. Bu romanın Modern edebiyatın en önemli eserlerinden biri olduğunu ve iki cilt toplamının yaklaşık bin sayfa olduğunu düşünürsek böylesine uzun bir önsözün bu kitap için gerekli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (Bu romanın tam metni dört cilt halinde Aylak Adam Yayınları tarafından 2018 yılında yayınlanmış olup 2120 sayfadır) Bir başka örneği de Kırmızı Kedi Yayınları’ndan Uğur Ün çevirisiyle çıkan İrlandalı yazar Samuel Beckett’ın meşhur üçlemesini oluşturan romanlarda görebiliriz. Üçlemenin ilk romanı Molloy için Fransız edebiyat kuramcısı Maurice Blanchot’nun, ikinci roman Malone Ölüyor için Romen düşünür Emile Cioran’ın ve son roman Adlandırılamayan için Güney Afrikalı yazar J. M. Coetzee’nin önsözüyle karşılaşırız.
Yazarlar, edebiyat eleştirmenleri, düşünürler gibi okuyacağımız metni ve yazarını bizlere göre daha kapsamlı değerlendirebilecek kişilerin sözleri okurlar için kitaba daha farklı bir açıdan bakma imkanını sağlamaktadır. Bu sözlerimi yine küçük bir örnekle zenginleştirmek istiyorum. İrlandalı yazar Laurence Sterne’ün 18. Yüzyılda yazdığı “Tristram Shandy Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri” adlı romanının Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanan baskısının önsözünde yazar Orhan Pamuk, kitaptaki vaiz Yorick karakterini Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanındaki Olric karakteriyle ilişkilendirir. Bu önsözü okumasak belki aklımıza dahi gelmeyecek böylesine bir konuyu Orhan Pamuk kitabın başında gözümüzün önüne sermektedir.
Sonsöz
Günümüz okurlarının bir kısmı önsözleri hiç okumayıp bir kısmı ise kitabı bitirdikten sonra okuyor. Fakat aslında önsözler yazarı ve okuduğumuz metni daha iyi anlamamız için son derece önemli bir rehberdir. Önsöz, sonsöz, çevirmen notu ve kronolojiler yazarın metinde ne anlattığından çok nasıl anlattığına dair kıymetli ipuçları sunarlar. Yukarıda belirttiğim örneklerde olduğu gibi önsöz, sonsöz gibi çeşitli unsurlarla güçlendirilmiş kitapları okumak edebiyata bakış açışımızı da değiştirip geliştirecektir. Ondandır ki son derece değerli kişiler tarafından kaleme alınmış önsözleri esere başlamadan önce okumanızı tavsiye ediyorum.
Turhan Yıldırım