Çocuklar “yeni normal” eğitim hayatına ne kadar hazır?
Covid-19 salgınının Mart ayında Türkiye’de başlaması ile en az sağlık sistemi kadar tartışılan başlıklardan biri de eğitim sistemi oldu. Takip eden süreçte uzun bir süre okulların hangi koşullarda, nasıl açılacağı, uzaktan eğitim mi yoksa yüz yüze eğitimin mi uygulanacağı soruları tartışılmaya devam etti. Millî Eğitim Bakanlığı yeni eğitim ve öğretim yılının 31 Ağustos’ta uzaktan eğitimle başlayacağını, 21 Eylül’de de okullarda yüz yüze eğitimin başlamasını planladıklarını açıkladı. Ancak akıllardaki soru eğer yüz yüze eğitim başlarsa, çocukların özleyerek dönmek istedikleri okul ortamları özledikleri eski ortamlarından çok farklı olacak. Yeni kurallar ve alışık olmadıkları bir düzende “yeni normal” onları bekliyor.
Gelişim Enstitüsü Kurucusu ve Gelişim Lideri Yasemin Sungur, “yeni normal” düzeninde öğrencilerin yanı sıra ebeveynlerin, öğretmenlerin ve okul yönetimlerinin de adım atacakları eğitim öğretim dönemi için değerli tavsiyelerde bulundu.
“Online eğitim zorunlulukla değil, istekle yapılan bir sürece dönüşmeli.”
Yeni dönem, aslında tüm eğitim sisteminin gözden geçirilerek, radikal birtakım kararlar alınarak uygulamaya geçilmesi gereken bir dönem olacağını bize gösteriyor. Online eğitim, bence artık zorunlulukla yapılan bir eğitim değil, istekle yapılan bir eğitim sürecine dönüşmeli. Online eğitimin nasıl daha iyi yapılabileceği ile ilgili gelişim çalışmaları sürdürülmeli. Öğretmenlere online eğitimlerde nasıl daha etkin olacakları üzerine gelişim çalışmaları yürütülmeli. Şehirlerdeki kamu görevlileri dahil aileler ve okullar, genel kararların içinden kendi özel kararlarını çıkartmalı. Henüz resmi açıklanan rakamlara göre hastalık sayısının günlük bin 500’ün üzerinde seyrettiği ülkemizde, okulların açılması doğru bir karar değil. Çocukların hareket özgürlüğü, hızlı olmaları ve sosyal mesafe uygulamaları süreci zorlaştıracak gibi görünüyor. Çocuklar kendilerini korumaları konusunda bir yetişkine göre daha çok zorlanacaktır. Bu nedenle her şeyden önce günlük vaka sayısı 100’e düşene kadar eğitimin online olarak sürdürülmesi son derece önemli.
“Online eğitim, sınıf eğitiminin alternatifi olarak yer almalı.”
Her bir okul, kendi fiziksel ve kültürel ortamında verdiği eğitimi gözden geçirerek nasıl açılacağına, hangi grup öğrencilere hangi sınıfları açacağına karar vermeli. Belki de pandeminin en büyük faydası, eğitim sisteminin yenilenmesi oldu. Dokunmatik ekranlarla ve interaktif süreçlerle online eğitim, bence bundan sonra sınıf eğitiminin alternatifi olarak yerini almalıdır. Okullar, isteyen öğrenci ve velilere online eğitim fırsatı sunmalıdır. Yani bundan sonra bu bir seçenek olmalıdır. Deneyimsel çalışmalar online’da nasıl geliştirilir, bunun uygulamaları yapılmalıdır. Eğitimin gelecek bakış açısı, vizyonu, aktif olarak pek çok meslekten uzman kişilerin oluşturduğu kurullarda çalışılmalı ve en kısa sürede uygulanabilir hale getirilmelidir. Ebeveynlerin çocuklarını okula götürüp götürmeme kararı zor bir karar. Özellikle zayıf bünyeli bir çocuksa, mevcut bir hastalığı varsa, okulun koşulları sosyal mesafeye ve çocuğu hijyenik bir ortamda tutmaya müsait değilse, çocuk okula gönderilmemeli ve online eğitimin yolları aranmalıdır.
“Korkudan değil, bilgiden beslenen iletişim tarzıyla çocuklarla iletişime geçilmeli.”
Gerçekler, çocuğun yaşına uygun kelimeler seçilerek, korkutmadan ama gerçekle karşılaştırılarak anlatılmalıdır. Çocuğun yaşına uygun dil seçilmelidir; gerekirse pedagoglardan, rehber danışmanlardan, psikologlardan çocuğun yapısına göre destek alınmalıdır. Korkutmak çözüm değildir, öğrenmenin önünü keser. Korkutmak yerine, gerçek bilgiyle çocuğun yaşına uygun şekilde görseller kullanılarak, çeşitli uygulamalardan örnekler gösterilerek onlara konunun anlatılması gerekir. Sadece okul ortamında değil, bundan sonraki yaşamda da kendisini nasıl koruyacağını öğrenmeli çocuk çünkü bu virüs artık bizimle yaşayacak. Gün gelip kaybolmayacak. Bugüne kadar gelmiş ve aramızda yaşamasını sürdüren diğer virüsler gibi bu virüs de ilacı, aşısı bulunarak yine varlığını sürdüren bir virüs olacak. Bu virüsten korunmak hepimizin görevi. Bu nedenle tüm yaşam buna uyum sağlamak durumunda. Biz de çocuğumuzun yaşına en uygun şekilde bunu anlatmayı ve birlikte üzerine konuşmayı, korkudan değil bilgiden beslenen iletişim tarzıyla bu konuyu rahatlıkla aile içinde konuşabilir hale getirmeliyiz.
“Çocukların mekânsız, sınırsız ve zamansız eğitim alabilmesinin ilk şartı: İngilizce öğrenmek.”
Hepimiz pandemiyle beraber zorunlu olarak online eğitime geçtik. Ben de çeşitli yaşlarda çalıştığım gençler ve yetişkinlerle pandemi döneminde zorunlu olarak online‘a geçtim. Ancak ben yaklaşık 10 yıldır hem farklı şirketlerde hem de kendi projelerimde online süreçleri destekleyen bir eğitmen ve danışmanım. Teknolojiyi ve geleceği önemsiyorum. Gelecek teknolojinin gelişiminin, hayatımızı ve öğrenmeyi kolaylaştırmasını, öğrenmeyi globalleştirme halini çok önemsiyorum. Bence bu dönemde öğrencilerimizin tüm ebeveynlerinin en çok yapmasını istediğim şey, öğrencinin anadili gibi İngilizce öğrenmesini sağlamak. Birinci derecede buna ağırlık vermeliyiz. O zaman gerçekten çocuğumuz bir dünya insanı olacak ve dünyanın her yerinde online sistemi uygulayan eğitim kurumları artacak. Binasız eğitim kurumları artacak. Artık insanları binalarda toplamak gerekmediğine göre çok küçük merkezlerden hatta belki farklı ülkelerden yönetilen eğitim kurumları giderek hızla çoğalacak. Üniversiteler ve mevcut köklü okullar bu konuda yatırımlar yapacak. O zaman bizim Türk insanı olarak yapmamız gereken, çocuğumuz hangi yaşta olursa olsun çocuğumuzun anadilinin yanına İngilizce eklemek, öğrenmesini sağlamak. Böylece çocuğumuzun mekânız, sınırsız ve zamansız eğitim almasını sağlayabiliriz. Bu fırsatı sunabileceğiz. Belki de çok konuşulan Finlandiya eğitim sistemi, belki de en kısa sürede pandemi sürecine uyum sağlayan sistem olacak. Belki de biz çocuğumuzu Finlandiya sistemi içine dahil edebileceğiz.
“Okul durabilir, ama öğrenme durmamalıdır!”
Ekran kullanımından korkuyor bana danışan ebeveynler. Çocukların ekran karşısında çok vakit geçirdiklerinden ve çok hareketsiz kaldıklarından şikayetçiler. Burada çocuğumuzun ihtiyaçlarına bakarak, hangi alanlarda kendisini üretken kılacağına, yeteneğini hangi alanlarda kullanacağına bakarak birlikte ve yalnız oyun oynayacağı alanlar yaratmalıyız. Ekran süresi önemli elbette, göz ve zihin kullanımı için. Sağlıklı bir zaman diliminde, sağlıklı bir mesafeden ekranı kullanmasını sağlayalım ve onun dışında evin içinde oyun alanları yaratalım çocuklarımız için. Gençlerin güvenli ve hijyenik ortamlarda bir araya gelip oyun oynayacakları, sosyal, kültürel ve sanatsal eylemlerin içinde olabilecekleri süreçleri dahil edelim bu döneme. Her konuda eğitim alabileceğimiz kurumların açık olduğunu fark edelim. Araştıralım, soru soralım, merak edelim, çocuklarımızın eğitimde geç kaldığı düşüncesine kapılmayalım. Öncelikle sağlıklı olmaları gerektiğini düşünelim. Sağlıklı kalmaları gerektiğini, onları sağlıkları açısından korumaya alalım. Kendilerini korumayı onlara öğretelim, benimsetelim, alışkanlık haline getirelim. 3-5 ay veya 1-2 sene kayıp değildir. Okul durabilir gerekirse ama öğrenme durmamalıdır. Kitap okuma devam etmelidir. Araştırma devam etmelidir. Oyun oynama devam etmelidir. Sanatsal ve kültürel olarak yeteneklerini geliştirecekleri aktiviteler devam etmelidir. Çocukların online’da kendilerini, zekalarını ve yeteneklerini geliştirebileceği bir takım etkinlik alanları bulunmalıdır. Çocuklar bunları kendileri de yapacaklardır. Biz ebeveynler de bu konuda onlara destek olmalıyız.
“Öğretmenler hem ruhsal olarak hem psikolojik olarak hem de pandemi konusunda bilgilendirmeli.”
Okullar fiziksel olarak kendilerini gözden geçirmeliler. Sınıf düzenleri ve sınıflardaki öğrenci sayısı gözden geçirilmeli. Bu nedenle özellikle öğrenci sayısı çok kalabalık olan bölgelerde kesinlikle eğitim saatleri düşürülerek öğrencilerin farklı saatlerde okula gelmesi sağlanmalı, gerekirse velilerin okulun içine girmesi engellenmelidir. Öğretmenler özellikle hem ruhsal olarak hem psikolojik olarak hem de pandemi konusunda yeterince bilgilendirmeliler. Öğretmenlerimiz endişeli olmamalılar; onlar da kendilerini korumak durumundalar, iyi hizmet verebilmek için iyi rehberlik edebilmek için öğrenmenin yolunu açabilmek için morallerinin yüksek olması gerekiyor. Hem okul yönetiminin hem de öğretmenlerimizin moralleri iyi olmalı; onları da bilgilendirmeliyiz dinlendirmeliyiz, zorlamamalıyız ve yıpratmamalıyız bu dönemde. Bence özellikle moral bozukluğu pek çok konuda dikkatsizliğe de yol açıyor. Dikkatsizlik de birçok riskin nedeni oluyor bu nedenle okulların ve yönetim ekiplerinin bu konuda kendilerini geliştirmesi şart. Öğretmenlerin çalışma sistemini geliştirmeliler. Öğretmenlerin kendilerini geliştirmeleri için fırsat vermeliler ve öğretmenlere kriz yönetimi ve bu tür salgın ya da doğal afet gibi bir takım hayatı zorlaştıran, öğrenmeyi zorlaştıran, psikolojik olarak baskı yaratan krizler yaşadığımızda nasıl davranmalı konusunda eğitimler verilmeli. Öğretmenlerimiz ve yöneticilerimizin de bu anlamda kendisini geliştirmesi şart.
“Yönetim, öğretmen, veli ve öğrenci birbirinden ayrılamaz unsurlardır.”
Yönetim, öğretmen, veli ve öğrenci denge içinde, bilinçle birlikte yönetilmesi gereken unsurlardır. Net dil, temiz dil, sevgi dili kullanılmalı ve bilgi görsel olarak en iyi şekilde aktarılmalı herkese. Hem ebeveyne hem öğrenciye, hem öğretmene, hem yöneticiye. Herkesin bu konuda da görevleri var. Online eğitimi reddetmek yerine benimsemeyi seçmeliyiz. 2020, bizi online eğitime pandemi nedeniyle çok hızlı soktu. Hazır değildik; fakat bundan sonra hazır olmamız gerekiyor ve en iyi şekilde hazırlanmalıyız. Online’da etkin eğitimin nasıl olur? Deneyimsel süreçler online eğitimde nasıl uygulanmalıdır? Teknolojik olarak hazırlanmalıyız ve gelişmeliyiz.
“Yoksul bölgelerde ihtiyaç olan evlere online eğitim için destek verilmeli ve teknolojik ekipman sağlanmalı.”
Bu konularda bir de ülkemizin önemli bir ihtiyacı var. Pek çok bölgede, yoksulluk sınırı altında yaşayan birçok ailede var olan öğrencilerin evlerinde bir ekran olmaması, bilgisayar, telefon ya da televizyon gibi ekranların eksikliği o öğrencilerin eğitimden kopmalarına neden olabilir. Bu konuda sosyal olarak belediyelerin, devletin çeşitli kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının projeler yapması gerekir belki de. Bu konuda bir sosyal kampanya yürütülebilir. Eğitime gönül vermiş, eğitimi iyileştirmek üzere çalışan pek çok sivil toplum kuruluşu var, iş birliği yaparak özellikle yoksulluk olan bölgede ihtiyaç olan evlerde buna çözüm üretilmeli en kısa sürede. Yoksa o öğrencilerin okuldan ve eğitim sisteminden kopmalarına neden oluruz. Aslında böyle bir tehlike de var. Bu da dikkat etmemiz gereken diğer önemli bir konu.
“Hiçbir şey aceleye getirilmemeli, çocuklarımızın sağlığı tehlikeye atılmamalıdır.”
Covid-19 pandemisine karşı eğitimde alınması gereken önlemler ve yapılacaklara rehberlik edecek bir çerçeve oluşturmak amacıyla Harvard Eğitim Enstitüsü tarafından bir rapor yayınlandı. Sağlıklı kalabilmenin “korumak” olduğunu önemli bir şekilde vurgulayan bu rapor, 98 ülkenin iş ve eğitim ihtiyaçları analiz edilerek hazırlanmış bir rapor. Böyle bir raporun her yerde yayınlanması, tüm okul yönetimlerine ve eğitimle ilgilenen herkese ulaştırılması gerekiyor. Her okulun, her ailenin, her ilçenin Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ve tabii ki Milli Eğitim Bakanlığı’nın diğer bakanlıkların da desteğiyle dünyadaki bu rapor örneklerini de inceleyerek acele etmeden, korkuya kapılmadan, önlemler alarak, stratejik uygulamalar ve uygun örnekler hazırlanmalılar. Hiçbir şey aceleye getirilmemelidir, çocuklarımızın sağlığı tehlikeye atılmamalıdır. Almanya’da okullar açıldığı anda yeni hastalık sayısı 2 hafta içinde hızla arttı. Bu örnek atlanmamalıdır. Henüz ülkemizde günlük hasta sayısı çok yüksek, okulların açılması şu anda doğru değildir. Ben olsam yılbaşına kadar çocuğumu okula göndermem, evden ona en iyi şekilde öğrenme yolunu açacağı sistemleri bir veli olarak kurgularım. Bir eğitmen olarak, bir rehber olarak bana fikrimi soran ebeveynlere bu önerimi yapıyorum.
Yasemin Sungur Hakkında
Kendisini “hayat öğrencisi, eğitmen, yazar, sohbetçi, harekete geçiren” olarak tanımlayan Yasemin Sungur, Gelişim Enstitüsü kurucusu olarak 40 yılı aşan süredir bireysel ve kurumsal gelişim odaklı Yönetim, Liderlik, İletişim ve Kariyer konularında eğitim programları hazırlıyor ve sunuyor, gelişime liderlik yapıyor. Kariyer koçluğu ve rehberlik yapıyor. Sürekli okumayı, öğrenmeyi ve gelişimi hayatının merkezine koyan Sungur, Martı Kitap Kulübü’nü kuruyor bu kapsamda kitaplara olan tutkusunu “Kitap ile Sohbet” konulu bir etkinlikle paylaşıyor. Aynı zamanda “Yazar ile Sohbet” ve “Şiir ile Sohbet” etkinliklerini de hayata geçiren Sungur’un, “Hayat ile Sohbet” başlıklı kapsamlı bir sohbet programı da bulunuyor. Martı Dergisi isimli blog dergi yayınlayan, gelişim odaklı yazı kampları düzenleyen Yasemin Sungur, “Harekete Geç!” ile aktif online gelişim programı ile eğitimlerine devam ediyor. ‘’Kariyerim Gelecek’’ isimli bir de kitabı bulunan Sungur üretmeye, paylaşmaya ve öğrenme yolculuğuna devam ediyor.