Okurun Gözünden: Yürümenin Felsefesi, Frederic Gros

İki yıl önce, Antalya’nın kent içindeki en büyük yeşil alanı olan Zeytinpark için kurguladığım “Doğada İletişim, Doğayla İletişim” başlıklı eğitim çalışmasına hazırlanırken karşılaştığım ve alır almaz bir çırpıda okuduğum Frederic Gros’ın “Yürümenin Felsefesi” kitabını, evlere kapandığımız korona günlerinde, en çok da doğada yürümeyi özlediğimi fark ettiğimde, yeniden elime alıp sayfaları arasında gezindim. Altını çizdiğim satırları okurken, doğada yürüyüş yapma istediğimin haklı sebepleri kendini hatırlattı.

Yürümek öncelikle erteleme özgürlüğü sunar.”

Daha kitabın başında “Yürümek spor değil” diyen Frederic Gros, “yürümek öncelikle erteleme özgürlüğü sunar” diyerek de okurun heyecanlı bir başlangıç yapmasını sağlıyor. Korona Günlerinde erteleyemeyiz dediğimiz pek çok şeyi erteleyebildiğimizi gördük, bir tek şey hariç; “yürümek”.  Belki de Gros’un sözünü ettiği “erteleme özgürlüğümüzü” bu yolla yaşadığımızdandır.

Her türlü önlemi ve erzakı alıp eve kapandıktan iki hafta sonra, “kimseyle iletişime girmeden bir yürüyüş yapıp gelelim” diyerek ilk işimiz kendimizi doğanın kucağına atmak olmuştu.

Gros, insan hayatı için sıradan bir eylem gibi gözüken “yürümenin”, düşündüğümüzün aksine nasıl da sıra dışı bir deneyim olduğu üzerine yoğunlaşırken, yürüyüş üzerine ortaya attığı savları bir sonraki bölümde Nietzsche, Rousseau, Thoreau, Kant ve Gandi gibi düşünürlerin yaşamlarından ve eserlerinden yaptığı alıntılar ve anlatılarla desteklediği bölümlerle okurun kitaptan aldığı lezzeti iki katına çıkarıyor.

Yürümek ve Felsefe

“Yürümek Spor Değildir”, “Özgürlükler”, “Niçin Bu kadar İyi Bir Yürüyüşçüyüm-Nietzsche”, ”Yürüyenin Gündüz Düşleri-Rousseau”, “Yavaşlık”, “Kentli Flanuer”, “Parklar ve Bahçeler” gibi 25 farklı başlık altında Gros, hem insanoğlunun tarihten bugüne yürüyüşü deneyimlediği mekanlara hem de insanlık tarihine iz bırakmış yazar ve felsefecilerin yürürken neden doğada uzun süren yürüyüşleri tercih ettiğine, bu yürüyüşleri sonrasında yarattıkları eserlerdeki dönüşüme dikkat çekiyor.

Yürümenin tanımıyla başlayan yolculuk, yürümenin felsefesine, tarihin yürürken düşünen ve üretenlerin zihninden geçenlerle devam ediyor. Örneğin, Nietzsche’nin “yazarlığının değişmez refakatçisi” yürümek. Kitaplarının çoğunu yürüyüşleri esnasında yaratır. Yazmak için yürümek zorundadır, çünkü yürüyüşler onun yaşamının en temel parçasıdır.  Saatlerce masa başında oturmak veya kitaplar arasında düşünmektense doğanın içinde, hareket halinde üretir. Benzer bir şekilde Rousseau da düşünmek için yürürken, Kant düşüncelerden kaçmak için her gün aynı saatlerde düzenli yürüyüşler yapar.  “Doğaya dalıp gitmek dikkatinizi dağıtır. Her şey sizinle konuşur, sizi selamlar, sizden ilgi ister: ağaçlar, çiçekler, yolların rengi. Rüzgarın iniltisi, böceklerin vızıltısı, derelerin çığıltısı, adımlarınızın sesi… Hepsi varlığınıza yanıt veren mırıltılardır.” Gros, insanlara sivil itaatsizliğin farklı boyutlarını gösteren David Henry Thoreau’nun da ‘muazzam bir yürüyüşçü’ olduğunu anlatır.

Peki yürümek sadece evle iş arasında gidip gelmek, bir yerlere yetişmek ve koşuşturmak değil de evrenle özel bir ritm, akort ya da hafifleme içinde buluşmak olabilir mi?” diye soran Gros’a cevaben, korona günlerinde yürümenin salt bir yerden bir yere gitmek olmadığını anladık. Bugünlerde üzerine konuştuğumuz kavramlardan biri de “yavaşlık” oldu. Gros, “Yavaş yavaş yürüdüğünüz günlerse çok uzundur. Daha uzun yaşamanızı sağlar, çünkü zamanı eklemlere eziyet ederek geçirmek yerine her saatin, her dakikanın, her saniyenin nefes almasına derinleşmesine izin verirsiniz” diyor. Beden ölçülü adımlarla yavaşça ilerlerken zihnin izne çıktığını belirten Gors, bunun da yaratıcılığı tetiklediğini söylüyor.

Tek Başına Yürümek

Yürüyüşün mümkünse yalnız, değilse az sayıda insanla, konuşmadan yapılırsa daha faydalı olacağını öneren Gros’ı, Rousseau da şu sözleriyle destekliyor: “Hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyahatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadım.”

Gros’a göre gerçek anlamda yürümek, doğanın parçası olduğunu hissedebilmek, özgür olmaktır. Doğanın bir parçası olarak doğada olmamızın önemini anladığımız şu günlerde Yürümenin Felsefesi, açık, anlaşılır diliyle okuyucusunun bir nefeste okuyacağı kitaplardan.

“Dünyaya sahip olunca kim yalnız hissedebilir ki kendini? Görmek, egemen olmak, bakmak sahip olmak demektir. Hem de mülkiyetin külfetleri olmadan, dünya manzarasından adeta çalarak faydalanırız.”

Yürümenin Felsefesi

Frédéric Gros

Türkçesi: Albina Ulutaşlı

Kolektif Kitap, Ocak 2017

Seher Özen Karadeniz

Önceki İçerikEdebiyatı Sanat Yapan Şey Nedir?
Sonraki İçerikHayatın Köklerine İnmek
Seher Özen Karadeniz
İletişimci /Eğitmen. Okur, yazarım. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünde lisans, Gazetecilik bölümünde de yüksek lisans eğitimi aldım. İstanbul’da gazeteci olarak başladığım çalışma hayatımı, halkla ilişkiler sektöründe medya ilişkileri yöneticisi olarak sürdürdüm. Yavaş kent olduğunu düşünerek 2007 yılında Antalya’ya yerleştim. Büyükşehir Belediyesi’nin Tarih Vakfı’nın danışmanlığında sürdürdüğü Kent Müzesi Projesi’nde görev aldım. Proje vesilesiyle hem kenti, hem de insanın geçmişle olan ilişkisini nereden kurması gerektiğini öğrendim. Belleğin kıymetini, tarihin sadece kahramanların hayatı üzerinden yazılamayacağını/yazılmaması gerektiğini kavradım. Bu kavrayışla kentimle ilgili fullantalya ve businessantalya kent bloglarında röportaj yapıp kent yazıları yazıyorum. Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde iki yıl süreyle ‘Kurum Kimliği’ ve ‘Medya Planlama’, yaygın eğitim merkezlerinde ‘İletişim’ dersleri verdim. Halen kent içindeki en büyük yeşil alanı olan Zeytinpark’ta ‘Doğada İletişim, Doğayla İletişim’ başlılığıyla iletişim eğitimleri veriyorum. www.martidergisi.com’da 2012 yılından beri kitap yazıları, insan hikayeleri, kent yazıları, zaman zaman da gezi yazıları yazıyorum. Yaşam boyu öğrenme tam bana göre deyip AÖF Sosyal Hizmetler bölümünü bitirdim. Halen Sosyoloji bölümü 4. sınıf öğrencisi olarak öğrenim hayatımı sürdürüyorum. Evliyim ve 13 yaşında bir oğlum var.