Einstein’ın bir kitabının önsözünde Arthur Schopenhauer’un aşağıdaki sözüne rastlamıştı:“İnsan ne isterse onu yapabilir, ancak ne isteyeceği onun elinde değildir.”
O zamanlar hiç bir anlam verememişti. Şimdilerde bu söz çok daha manalı geliyordu. Bir zamanlar bırakmak istediği sigara illeti geldi aklına. Herkesin eleştirdiği yetmiyormuş gibi, kendisi de bırakmak istiyordu. Herhangi bir eylemi bırakamama fikri onu çileden çıkarıyordu. Dışarıdan destek şarttı. Sigarayı bırakmak için aldığı ilaçlar yardımcı olmuştu, artık daha sağlıklıydı. Spora başladı. Devamlı spor yapıyordu. Bu yeni durum hoşuna gitmeye başladı. Hem onu görenler kilo verdiğinden, ne kadar sağlıklı göründüğünden bahsediyor, onu takdir ediyordu. Oysa tüm bunlar akşam yemek sonrası bir sigara tüttürmekten aldığı zevke benziyordu. Başta güzel geliyor, sonra yavan bir tat vermeye başlıyordu.
Neydi problem?
Neden hala bir boşluk vardı içinde?
Artık herkesin onayını aldığı bir durumda problemi de göremez olduğunu hissediyordu. Birden aklına sigarayı bırakma çabasında olduğu dönemde okuduğu bir kitap geldi aklına. Bir uyarıydı aklına gelen, sigarayı bırakanların sonrasında o alışkanlığın yerine başka bir şeyi koyma ihtimali. Çoğu zaman fazla yemek veya alkol tüketimi. Ancak bazı zamanlarda ise güzel ve olumlu gibi gözüken bir alışkanlık. Onun için bu yeni alışkanlık spordu. Yapmadan duramıyordu. Bunu fark ettiğinde çok ilginç bir haz aldı. Çoğu zaman sadece başkalarını dinleyerek hayatına yön veriyor, kendini edilgen hissediyordu. İlk defa çocukluğunda ailesinden ayrılmak zorunda kaldığı dönemde hissettiği bir duyguydu bu.
Her şeyin kökünde çocukluğunda yaşadığı olaylar mı yatıyordu?
Kendini küçük bir çocuk gibi hissederken birden ona en çok destek olan kişi aklında geldi: Anneannesi. Onun pamuk gibi dokunuşu, bilgece sözleri yüreğini ısıtırdı her zaman. Nereden öğrenmişti tüm bunları? Hiç okumamış bu kadının neredeyse her duruma uygun bir sözü vardı.
En çok sevdiği sözleri kulağında çınlıyordu: “Diken bastıysa bahçeni, dikeni biçmen yetmez. Mutlaka kökünü bulmalısın. Kökler karanlıkta büyür, aydınlığa ulaşınca kökler ölür.” Yüzeyde olan her şeyin sebebi derindeydi, geçmişteydi. Kendi çocukluğunda. Olaya dahil olmuş kişilerin de kendi çocukluklarında. Hiç bir şey dışarıda değildi. Köklerden gelen besinlerin meyvesiydi hepsi. Olumlu veya olumsuz her türlü davranış kalıbı besleniyordu bu kaynaktan. Derine inmek hayatını kontrol eden damarları keşfetmek zamanıydı artık…
Nereden başlamalıydı? Bunu bilemiyordu. Oturdu, gözleri açıktı. Görüyor ancak bakmıyordu.
Dışarıdan gelen ışığı fark ediyor fakat ona dikkatini vermiyordu.
Dikkati artık içine dönüktü.
İlk defa ışığı gördüğü yerdeydi şimdi…
Deniz Öztaş