Kitap adı: Bizans Sultanı
Yazar: Selçuk Altan
Sel Yayıncılık, 189 sayfa
Yazar Selçuk Altun’un son romanı olan Bizans Sultanı’nı yeni bitirdim. Kitap bayağı bir araştırmaların sonucunda çok güzel bir kurguyla okuyucuyu Bizans İmparatorluğu tarihi yolculuğuna çıkartıyor. Kitabın kapağındaki resim, içeriğini okuduğunuzda sizi masal alemine götürecekmiş hissi veriyor. İçine baktığınızda Karacaoğlan’ın bir dizesiyle karşılaşıyorsunuz;
“Ak göğsün arası Zemzem pınarı
İçsem öldürürler, İçmesem öldüm.”
Romanı okumaya başladığınızda bölüm isimlerinin ne olduğunu anlayabilmek için baktığımda Yunan Alfabesinin harflerinin olduğunu anlıyorsunuz… Romanda Bizans’ı anlatabilmek için Dünyanın belli başlı şehirlerine ve Türkiye’deki bazı şehirlere kadar seyahate çıkartıyor. İstanbul’un tarihi kalıntılarındaki Bizans-Osmanlı ortaklığını gözler önüne seriyor. Hatta Osmanlı İmparatorluğu’ndaki kardeş ve oğul boğazlatma olaylarının Bizans döneminden geçiş olduğuna parmak basıyor…
Yazar, çok uluslu, çok dinli imparatorlukların birbirleriyle akraba olma olasılığını da düşündürüyor. Ayrıca kitapta altını çizeceğimiz birçok bilgi olduğu gibi anlamlı yazıları kahramanıyla bağdaştırması ve arada şiirler ve deyişler katması okuyucuyu harmanlıyor…
Mesela ben eski bir İstanbullu olarak doğduğum semtin camisinin adını okuduğumda oranın XI. Konstantions’un mezarının mekanı olduğunu öğrendiğimde çok şaşırdım… Selçuk Altun bu kitabıyla ilgili şöyle diyor:
“Gezegene modern yaşamın tohumlarını atan Bizans Uygarlığına saygı buketidir.
Bir vefa kitabı olmasının yanı sıra Bizans’a nankörlük, tarihe iki yüzlülük yapan Avrupa’ya bir teessüf mesajıdır. Avrupa yoksul ve dağınık bir konumdayken doğudan gelen ordulara Bizans, Avrupa’ya geçit vermedi. Yoksa bugün çok değişik harita gerçekleri söz konusu olurdu. Bizans Avrupa’ya yönetim, yaşam ve kültür alanlarında örnek ve öncü de oldu. Bunlara karşılık dar zamanında, başta Papalık makamı olmak üzere dindaş krallıklar onu hep oyaladı ama desteklemedi.
Avrupa’ya ne zaman bir barbarlık örneği gerekse, Moğolların Bağdat; Arapların İskenderiye kütüphanelerini yağmalamasını anımsar. Oysa 1204′te, Mısır’a gitmek üzere Konstantinopolis’e uğrayan IV. Haçlı çapulcuları, ortamı uygun görünce başkenti topyekûn yağmaladı. Büyük Saray’daki kapı kolları bile değerli madendir diye söküldü. Körpe kızlar ve rahibelerin ırzına geçildi, Ayasofya’da fahişelerle âlem yapıldı. Dönemin en önemli kütüphanesi olan Bizans devlet kütüphanesi yağmalandı. Bu vahşeti Avrupa sanki iş kazası diye geçiştirir…”
Okudukça sizi sarıp sarmalayan ve durup geri dönüp tekrardan okuyacağınız bilgiler silsilesiyle dolu bu romanı mutlaka okumanızı tavsiye ediyor ve daha fazla bilgi vermeyip kitaptan alıntıyla bitiriyorum…
Bizans kaç kareden oluştuğu bilinmeyen bir satranç tahtasıdır…
Kitap Adı: İncir Kuşları
Yazar: Sinan Akyüz
Alfa Yayıncılık, 320 sayfa
Yazar, eski bir muhabir olduğundan genelde gerçek hayat hikayelerinden yazdığını biliyordum. Bugüne kadar yayınlanmış bütün romanlarını okuduğum için sevdiğim bir yazardır. Kadın veya erkek kahraman kimse kendini onun yerine koyarak yazması, bende ayni duygularla okuduğum için dilini seviyordum. Bu romanında çok yakin tarihimizde Avrupa’daki soykırımla ilgiliydi. Sırpların Müslüman Boşnak halkına yaptığı zulmü, bas karakterin anlatımıyla okuyucuya aktarıyor. Suada ve Tarik adli gençlerin ask hikayesiyle başlayan roman, orada yasayan halkının anlamadan savaşın başlamasıyla devam ederken icler acısı olaylar ardı ardına yaşanıyor. Avrupa Ülkelerinin ve Birleşmiş Milletlerin umursamadığı soykırım olarak suçsuz halkın çektiği ızdırap kara leke olarak tarihe geçiyor. Suada’nin ve birçok Boşnak kadınların yaşadıklarını anlatan ve okurken boğazınıza yumru oturtan bir roman.
1992-1995 yılları arasında Bosna’da yaşanan bu soykırımda yüz binlerce Müslüman Boşnak; Sırplar tarafından olduruluyor ve elli bine yakin belki de daha fazla Boşnak kadına ve kızına Sırp güçleri tarafından sistematik olarak tecavüz edildiğinin ortaya çıkması karşısında Avrupa Ülkeleri ve Birleşmiş Milletler bu insanların yaşadıkları trajediye neden seyirci kaldığını yazarımız sorguluyor.
Bence mutlaka okunması gereken ve üstünde düşünülecek bir roman olduğuna inanıyorum.
Ayrıca bugünlerde Bazı Avrupa Ülkeleri lafta bazı soykırım iddasıyla tasarımları kabul ederken Müslüman Boşnak halkına göstere göstere yapılan soykırıma neden sessiz kalınıyor diye insanin aklında soru işareti bırakıyor…
Bu kadar iç karartıcı olayların arasında çok güzel bir ask hikayesi yer aldığından bu askla ilgili kitaptan alıntılarla bitiriyorum…
“Dil, kalbin aynasıdır.
Dil cambazlığım kalbimden, bu kalbim de ask evimin sahibesinden besleniyor.
O benim piyanomda çok severek çaldığım beste gibi…”
Kitapla kalın…