Cami mahyalarını gördüğümüzde içimizde hissettiğimiz heyecan… Birlikte yürüyüp yüklerimizi hafifleteceğimiz bir yoldaş… Duaların amin seslerine tutunduğu aydınlık… Gönlümüzü derinliklere götürecek bir çift kanat… Ne güzel bir aydır gelen. Ne kadar anlamlıdır her bir günü.
Gökyüzündeki incecik hilâlle belirir önce… “Ben geldim” der. Sonra telaşlı adımlarla gidilen ilk teravih ve aynı gecenin sabahında edilen ilk niyetler…
“Niyet ettim oruç tutmaya…” der dudaklarımız, kalbimiz, ruhumuz. Ve niyet ederiz kendimizi tutmaya. Kalbimizi, gönlümüzü kibirden, gururdan, kavgadan, kötü ahlâktan sakınmaya. Gözümüzü kulağımızı, elimizi ayağımızı yanlışlardan, yanlış yapmaktan, yalandan, dolandan uzak tutmaya. Niyet ederiz, tefekkür etmeye; bedenimizle birlikte ruhumuzu da dinlendirmeye. Sabrı ve sabrın mükâfatını yeniden öğrenmeye. Kalbimizi yumuşatmaya, daha anlayışlı, daha hoşgörülü olmaya. Yüce Yaradan’ın rahmetine sığınmaya.
Sonrasında oruç başlar. Çalışırken, okuldayken, yolda yürürken, insanlar arasına karışırken tüm gün onun şefkatli kollarındayızdır artık. Kendimizi susamış zannederiz, aslında susamayız, acıkmış zannederiz aslında acıkmayız, yorulmuş zannederiz aslında yorulmayız. Oruç, doyurur bizi, hem zihnimizi, hem kalbimizi, hem nefsimizi.
Ve akşam olur. Top patlar, mahyalı minarelerden yükselen “Allahû Ekber” seslerine kulak kesilir herkes. Kimi sokaktadır, kimi hâlâ işinin başındadır, kimi vapurdadır, kimiyse tatlı bir misafir telaşındadır. Dillerde ortak bir dua vardır: “Allah’ım senin rızan için oruç tuttum. Sana inandım, sana sığındım. Senin rızkınla orucumu açtım. Hamd olsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete. Ey bağışlaması bol Rabbim! Beni, ailemi, milletimi, devletimi ve bütün inananları koru. Rahmetini, yardımın esirgeme ülkemizden. Amin.”
Açılan oruçla doyar ruhumuz, gözümüz, nefsimiz. Bu rahmet kapısından bir kez geçti mi insan, bir kez oruç tutmanın tadına vardı mı artık onu kimse tutamaz. Ağlamak, heyecanlanmak, sabretmek, tevekkül etmek, tasadduk etmek, çokça düşünmek… İçinizdeki “siz”i uyandırmak, geçmiş o güzel günleri hatırlamak, eskimeyen Ramazanların da hatrını sormak, çocuklarınıza anlatmak, öğretmek, onların da hatıralar biriktirmesini, hayatlarına geçirmesini sağlamak… Ne varsa hepsi Ramazanla ve oruçla başlar.
Ramazan, insanın kendine, dünyaya, hayata, zamana yüklediği anlamları değiştirme zamanıdır. Ramazan nefsin arzularını dizginlemek, sabır ve şükür gibi erdemleri geliştirmek, bunu tüm hayatımıza yaymak için bir başlangıçtır. Çok düşünmek, az konuşmaktır.
Ramazan, teslim olma ayıdır, rahmet ve mağfiret mevsimidir. Sadece şahsi yaşantılarımızı değil, içinde yaşadığımız toplumu ve tüm dünyayı sarıp sarmalayan bir rahmet ve şefkat iklimine girme fırsatıdır Ramazan. Mükâfatı içinde saklıdır, içinde hazineler gizlidir.
Bir mektuptur Ramazan… Adresi biz insan.
Avuçlarınızı semaya açın. Okuyun.
Zeynep Kıyak