Türk Edebiyatının Gizemli Yazarı Sabahattin Ali
Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Sabahattin Ali, 20. yüzyılın ilk yarısında yazdığı eserlerle hem dönemin toplumsal yapısını hem de insan ruhunun derinliklerini ustalıkla yansıtmıştır. Ali’nin en bilinen ve en çok okunan romanlarından biri olan “Kürk Mantolu Madonna”, 1943 yılında yayımlanmış olup, yıllar geçtikçe etkisini kaybetmemiş ve her dönemde yeni okurlara ulaşmayı başarmıştır.
Yapı Kredi yayınlarından çıkan baskısında Füsun Akatlı’nın yazdığı önsöz yazarı anlamak ve romanı değerlendirmek için mutlaka okunmalı.
“Sabahattin Ali’nin talihsizliklerle Örülü yaşamı, gizemli yönleri hala tam aydınlatılamamış trajik ölümü, sanatçı ruhunun tutkulu derinlikleri ile ülke gerçeklikleri karşısındaki toplumsal bilinci arasında kimi zaman kurabildiği uyumlu denge, kimi zaman da bireyin iç dünyasına eğilen şikayetçi, karamsar ve melankolik bir ruhun patlamaları şeklinde kendini gösteren iç derinliği, onu modern edebiyatımızın kolayca etiketlendirilemeyecek öncü yazarlarından biri olarak, çeşitli yönleriyle bugün yeniden, yeni bir edebiyat merceği altında incelenmeye değer kılmaktadır. Şimdiye dek çoğunlukla, oldukça kaba ve şematik bir yaklaşımla, hep Sait Faik ile birlikte, Türk öykü edebiyatının iki karşıt eğiliminin temsilcileri olarak tanınmış ve tanıtılmıştır. Bu yaklaşım Sait Faik’i “bireyci”, Sabahattin Ali’yi “toplumcu” etiketleriyle özetlemekte; pek tabii ki her ikisi de gerçek ve güçlü edebiyatçı kimlikleriyle, bu sığ değerlendirmeyi çok aşmakta, hatta yapıtlarından çıkanla bilecek pek çok örnekle neredeyse geçersiz ve anlamsız kılmaktadırlar.”
Sabahattin Ali’nin Hayatı ve Edebi Kariyeri
Sabahattin Ali, 1907 yılında Edirne’de doğmuş ve genç yaşta yazmaya başlamıştır. Eğitim hayatı boyunca edebiyata olan ilgisini sürdüren Ali, özellikle şiir ve hikâye türlerinde başarılı eserler vermiştir. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğrenim gördükten sonra Almanya’da dil eğitimi almış, bu deneyim ona Avrupa edebiyatını daha yakından tanıma fırsatı sunmuştur.
Sabahattin Ali, yazarlık kariyerinde çeşitli dergilerde ve gazetelerde çalışmış, birçok kısa hikâye ve roman kaleme almıştır. Ancak, siyasi görüşleri ve yazılarında ele aldığı toplumsal eleştiriler nedeniyle defalarca tutuklanmış ve baskıya maruz kalmıştır. 1948 yılında şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden Sabahattin Ali’nin ölümünün ardındaki sır perdesi hala aralanamamıştır.
Kürk Mantolu Madonna: Bir Aşk ve Yalnızlık Hikayesi
“Kürk Mantolu Madonna”, Sabahattin Ali’nin en ünlü ve en çok okunan romanlarından biridir. Roman, Raif Efendi adında içine kapanık, sıradan bir memurun hayatını ve büyük aşkını anlatır. Raif Efendi’nin gençlik yıllarında Berlin’de tanıştığı Maria Puder isimli bir kadınla yaşadığı aşk, romanın merkezinde yer alır.
‘Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.’
Roman, iki farklı zaman diliminde geçer: Raif Efendi’nin gençlik yılları ve şimdiki zaman. Genç Raif’in Maria Puder ile olan ilişkisi, onun hayatındaki en önemli deneyimdir, bu ilişki, onun iç dünyasında derin izler bırakır. Şimdiki zaman diliminde ise Raif Efendi, sıradan bir hayat süren, içine kapanık ve çevresi tarafından pek de önemsenmeyen bir adam olarak karşımıza çıkar. Ancak, onun iç dünyasında büyük bir aşk ve acı saklıdır.
‘Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.’
Romanın Temaları ve Edebi Değeri
“Kürk Mantolu Madonna”, aşk, yalnızlık, içsel çatışma ve bireyin toplumla olan ilişkisi gibi evrensel temaları işler. Sabahattin Ali, Raif Efendi karakteri üzerinden insan ruhunun derinliklerine iner ve okura, bir insanın dışarıdan görünen yüzeyinin altında ne kadar zengin ve karmaşık bir iç dünya olabileceğini gösterir.
Roman, anlatım tarzı ve diliyle de dikkat çeker. Sabahattin Ali’nin sade ama etkileyici üslubu, okurun karakterlerle empati kurmasını ve onların duygularını derinden hissetmesini sağlar. Anlatıcı ile güçlenen yazım tarzı özellikle Raif Efendi’nin iç dünyasını ve Maria Puder’e olan derin sevgisini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.
Romanda Öne Çıkan Kavramlar
Aşk
Romanın merkezinde yer alan aşk, Raif Efendi ve Maria Puder arasındaki derin ve tutkulu ilişkiyle simgelenir. Aşk, karakterlerin hayatlarına anlam kazandıran, aynı zamanda onları en derin acılara sürükleyen bir güç olarak tasvir edilir.
‘Aşk öyle bir histir ki, nereden geldiğini bilemediğimiz gibi, günün birinde nereye kaçıp gittiğini de bilemeyiz.’
‘Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu… Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim.’ Maria Puder
Yalnızlık
Raif Efendi’nin hayatı boyunca deneyimlediği yalnızlık, romanın ana temalarından biridir. Hem gençlik yıllarında hem de şimdiki zaman diliminde, Raif’in iç dünyasında derin bir yalnızlık hissi hakimdir.
‘Berlin’de yalnızsınız değil mi?’ dedi.
‘Ne gibi?’
‘Yani… Yalnız işte… Kimsesiz… Ruhen yalnız… Nasıl söyleyeyim… Öyle bir haliniz var ki…’
‘Anlıyorum, anlıyorum… Tamamen yalnızım… Ama Berlin’de değil… Bütün dünyada yalnızım… Küçükten beri…’
‘Ben de yalnızım…’ dedi. Bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak: ‘Boğulacak kadar yalnızım…’ diye devam etti, ‘hasta bir köpek kadar yalnız…’
İçsel Çatışma
Raif Efendi’nin iç dünyasında yaşadığı çatışmalar, onun Maria’ya duyduğu aşk ve hayatın gerçekleri arasında sıkışmışlığını gösterir. Bu çatışmalar, onun kişisel gelişimini ve ruhsal durumunu derinden etkiler.
‘Her şeyi, her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalı.’
Toplum ve Birey
Roman, bireyin toplum içindeki yerini ve toplumun birey üzerindeki etkilerini sorgular. Raif Efendi’nin sıradan bir memur olarak hayatı, onun iç dünyasındaki zenginliğe rağmen toplum tarafından nasıl algılandığını gösterir.
‘Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?’
Sanat ve Gerçeklik
Maria Puder’in bir sanatçı olarak varlığı, sanatın insan hayatındaki yeri ve gerçeklik ile sanat arasındaki ilişkiyi irdeler. Sanat, karakterlerin kendilerini ifade etme ve anlam bulma araçlarından biridir.
‘Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.’
Hatıralar ve Geçmiş
Roman boyunca, Raif Efendi’nin geçmişte yaşadığı olaylar ve bu olayların hatıraları, onun bugünkü hayatını ve karakterini şekillendirir. Hatıralar, onun için hem bir kaçış hem de bir hücre olarak görülür.
‘Yavaşça defterin yapraklarını karıştırdım. İçimde mukavemet edilmez bir merakın gitgide büyüdüğünü hissediyordum. Tek çizgili sahifelerde, iri ve intizamsız harfler, gayet acele yazıldığı belli satırlar vardı. İlk sahifeye bir göz attım, serlevha filân yoktu. Sağ tarafta 20 Haziran 1933 tarihi ve hemen bunun altında şu satırlar vardı:
Dün başımdan garip bir hâdise geçti ve bana on sene evvelki başka birtakım hâdiseleri yeniden yaşattı…’
Kimlik ve Kendini Bulma
Raif Efendi’nin kendini ve gerçek kimliğini bulma çabası, romanın önemli unsurlarından biridir. Maria Puder ile olan ilişkisi, onun kendi iç dünyasını keşfetmesine ve kimliğini sorgulamasına yol açar.
‘Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.’
Sabahattin Ali ve “Kürk Mantolu Madonna”, Türk edebiyatının unutulmazları arasında yer almaktadır. Ali’nin yaşamı ve eserleri, onun ne denli derin bir gözlemci, yetenekli bir yazar olduğunu her okuduğumuzda hissettirir. “Kürk Mantolu Madonna” ise, sadece bir aşk hikayesi olmanın ötesinde, insan ruhunun derinliklerini keşfeden ve okura, kendi iç dünyasına dair sorular sorduran bir başyapıttır. Bu roman, Sabahattin Ali’nin edebi dehasının ve insan doğasına olan keskin bakış açısının en güzel örneklerinden biridir.
Kendime görev veriyorum, tüm kitaplarını tekrar okuyup, diğerleri hakkında da yazmak istiyorum. Bir başka yazıda şiirlerini anlatmak isterim.
Kitap ile Sohbet etkinliğimizin en çok konuğu olan Kürk Mantolu Madonna romanını herkese öneriyorum, mutlaka okuyun.
Yasemin Sungur