İş Hayatında Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadının Yeri

Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların ve erkeklerin toplumsal yaşamın her alanına eşit katılımları yani herhangi bir cinsiyet ayrımcılığına uğramamaları demektir.

Toplumsal cinsiyet rolleri hayatın başından sonuna kadar insanların yakasına yapışmış bir etiket gibidir ve sökmesi çok zordur. Evde, okulda, iş yerinde, her yerde insanlar çoğunlukla önce cinsiyete bakmakta ve ona göre tercih yapmaktadır. Eğitim düzeyi, yaşanılan yer, sosyal ve kültürel faaliyetler gibi faktörler kadının iş hayatına girmesinde ve gelişmesinde çok önemli rol oynamaktadır.

İş Hayatında Kadının Yeri Nedir?

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 2020 cinsiyet eşitliği karnesinde Türkiye 153 ülke içinde maalesef 130. sırada yer alıyor. (Cinsiyet eşitliği listesi hazırlanırken, kadınların ekonomiye katılımı, fırsat eşitliği, eğitim imkanları, sağlık ve kadının siyasi güçlendirilmesi gibi kriterlere bakılmıştır.) Ayrıca Türkiye’nin de yer aldığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesi, yüzde 60,5 ile cinsiyet eşitliği konusunda en geride yer alıyor. Dünyada kadınların iş gücüne katılımı %51.6 ile dünya ortalamasının ne yazık ki gerisinde kalıyor. Oysa kadınların iş gücüne katılımı dünyadaki herkesi ilgilendiren bir konu. Kadın istihdamı dünyadaki sürdürülebilir ekonomik büyüme açısından da oldukça önemli.

Kadının iş hayatındaki yeri aslında bir toplum meselesi. Kadınlar meslek hayatında başarılı olsalar bile o mecrada bambaşka ayrımcılıklar onları bekliyor olabiliyor.

Kadınlarla erkekler aynı iş yerinde aynı koşullarda aynı maaşla çalışsalar bile kadınlar hep bir adım geriden takip etmek zorunda kalabiliyor. Örneğin, çalışırken bir baba rahatlıkla baba olabiliyor, işleri etkilenmiyorken ne yazık ki anne için aynı şey geçerli değil. Bir de üstüne kadınlara ev ile ilgili çok sorumluluk yüklenilmesi de kadınları iş hayatından iyice alıkoyabiliyor.

Bununla birlikte kadınlar iş hayatında yaşanan cam tavan sendromu (kadınların belirli bir seviyeye ulaştıktan sonra yükselmelerini engelleyen etkenler) ve mobbing (psikolojik baskı) gibi kavramlara da çoğunlukla maruz kalabiliyorlar. Bu konular erkeklerinde maruz kaldığı ancak kadınların bariz biçimde şikayetçi olduğu başlıklardan biri. Kadınların bu konuda güçsüz ve savunmasız olduğu düşünülerek potansiyel kadın çalışanlara daha kolay ket vurulabiliyor.

Yıldırma (Mobbing) : İngilizce “yıldırma” (Mobbing) kavramı, “mob” kökünden gelmektedir. “Mob” sözcüğü, İngilizce’de yasal olmayan biçimde şiddet uygulayan kalabalık veya “çete” anlamındadır. Bir eylem biçimi olarak mobbing sözcüğü ise, psikolojik şiddet, kuşatma, topluca saldırma, rahatsız etme veya sıkıntı verme anlamına gelmektedir.

Zaman zaman ise bir insanın cinsiyeti yapacağı işte belirleyici oluyor. Örneğin, belli mesleklerden bahsederken cinsiyet belirtme gereği duyuluyor. Örneğin, kadın yazar, erkek sekreter, erkek hemşire, kadın polis gibi. Sanki bu meslekler o cinsiyetlerin tekeli altındaymış gibi davranılabiliyor. Oysa erkeklerin yaptığı işlerde kadınlarında gelişimi sağlanır, teknik donanımları arttırılır, eğitimle desteklenir ve farklı projelere dahil edilirse güzel sonuçlar doğurabilir. Çünkü kadının iş yaşamında etkin olması, kurumlardaki çalışmalarda verimlilik, inovasyon, etik değerler açısından bir işin başarısında kadının olması, kadının katkısının olması çok önemli sonuçlar ortaya çıkartabilir.

Sonuç olarak, çalışma yaşındaki toplam nüfusun yarısı kadınlar. Ve bu nüfusun yarısı çalışmıyorsa yaşam standardının yükselmesi, ekonominin de büyümesi de düşünülemez. Kadınların iş gücüne katılımlarının sağlanması onların ekonomik özgürlüğe kavuşmalarında ve hane içi karar alma süreçlerindeki güçlerini de arttıracaktır. O yüzden şöyle söylemeliyiz: Kadınlar! Haklarınızın farkına vardığınız, onlar için savaştığınız, cesurca ayağa kalktığınız, kariyerinize, gelirinize, değerinize ve değerlerinize sahip çıktığınız bir yaşam sizinle olsun.

Sevgilerle…

Aybike Akgün

Önceki İçerikBir Tutam Baharat
Sonraki İçerikOruç Aruoba’nın Ardından