Gerçekler Üzerine Keyifli Bir Masal

“Milano Mucizesi”, Yeni Gerçekçilik akımının önde gelen isimlerinden.
Vittorio De Sica’nın, akımın karamsarlığı eleştirisine verdiği iyimser bir cevap.

Sinemada nostaljinin gündeme geldiği bugünlerde, biz de Avrupa sinemasının 1950’lerdeki örneklerinden birini sizlerle paylaşmak istedik. İkinci savaşın hemen ertesinde İtalya’da doğan ve zaman içinde dünyanın en önemli sinema akımlarından biri haline gelen Yeni Gerçekçilik içindeki orijinal bir eser, “Milano Mucizesi” (Miracolo a Milano).

Savaş sonrasındaki yoksulluk
Şehir dışında küçük bir evde yaşayan, sebze-meyve yetiştirmekle uğraşan yaşlı bir kadın, bir gün bahçesinde sebzelerin arasına terk edilmiş bir bebek bulur. Bebeği olanca şefkatiyle alıp büyüten kadın gün gelir hastalanır ve ölür. Küçük yaşlarda yine kimsesiz kalan çocuk (Toto), bu kez bir yetimhaneye gönderilir. Yıllar geçer ve yetimhaneden ergen bir genç olarak çıkar. Hayatın bütün güçlüklerine rağmen yüzünde bir endişe ve mutsuzluk ifadesi taşımaz genç Toto.

Savaş sonrasındaki toparlanma dönemi içinde Milano’da bir iş bulmaya çalışır. Bir gece çantasını çalan adamı takip eder ve onunla dost olur. Adam Toto’yu evine davet eder. Ev dediği yer, ağaç kovuğundan farksız, küçücük, dar, ilkel bir gecekondudur. O bölgedeki evsizlerin kendilerine bir şekilde barınma imkanı sağlamaya çalıştıkları bir arazide bulur kendini Toto. Burada yoksulluk içinde yaşayan insanlarla ve bu arada genç bir kızla da dost olan Toto, önce fırtınayla yıkılan derme çatma yerleşimleri onarmak için bir seferberlik başlatır, sonra da daha düzenli bir hayat oluşturmaları için bütün evsizlere yardım eder.

Eski Türk filmlerinde sıkça rastlandığı gibi, arazinin sahibi olan varlıklı bir takım adamlar yine varlıklı başka bir takım iş adamlarına araziyi satmak isterler. Arazide önce su, ardından da petrol çıkması üzerine, ellerindekini korumak isteyen halk ile burayı boşaltmak isteyen zengin iş adamları arasında zorlu bir mücadele başlar. Güvenlik güçlerinin de zenginlerin yanında saf tuttuğu ve çoğu kez komik duruma düştükleri bu mücadele, Toto’nun, annesinin ruhu sayesinde elde ettiği olağanüstü güçlerle renklenir ve bu sınıfsal çatışma fantastik düzeyde sürüp, bir masal havasıyla sona erer.

De Sica ve Zavattini işbirliği
Filmin önemi, başta da belirttiğimiz gibi, Yeni Gerçekçilik akımı içindeki özel yerinden kaynaklanıyor. Yeni Gerçekçilik döneminde yapılan filmler, İtalya’nın savaş sonrasında yaşadığı tüm yoksunlukları, güçlükleri ve bunlar içindeki insan malzemesini ele almıştır genel olarak. Ve bu akımın en önemli temsilcilerinden Vittorio De Sica, 1948 yılında “Bisiklet Hırsızları” adlı, bir gerçekçilik başyapıtına imza atmıştır. Bu film, günümüze dek yapılan en iyi film anketlerinde çoğu kez ilk ona girmeyi başarmış, çok önemli bir eserdir.

De Sica, yine o döneme damgasını vurmuş bir başka dev isimle, yazar ve senarist Cesare Zavattini ile birlikte gerçekleştirmiştir “Milano Mucizesi”ni. Dönemin birçok önemli filminin yanısıra, “Bisiklet Hırsızları”nın senaryosuna da imza atan Zavattini, kendi öyküsünden yola çıkarak yazar bu fantastik dokulu filmi. Film, belki de bu isimlerden beklenmeyecek bir iyimserlik, masalımsı bir atmosfer ve fantastik unsurlar içerir. Aslında yine katı toplumsal ve insani gerçeklikler gösterilir film boyunca… Diz boyu yoksulluk, evsizlerin acınası halleri, yaşlıların durumu, halka kötü davranan güvenlik güçleri, sadece maddi çıkarlarını gözeten iş adamları, vs. Tüm bu unsurlar, bu kez pembe bir gözlükle ele alınmıştır. İşin pembe tarafı, yoksulların bulundukları durumdan fantastik yolla çıkışlarında, ve karşılarındaki insanların düştükleri komik durumlardadır. Sonuç olarak filmi orijinal kılan nokta, De Sica ve Zavattini’nin, gerçekçi tarzlarını bu kez fantastik bir atmosfer içinde ele almış olmalarıdır.

Büyük, parlak bir prodüksiyon
“Milano Mucizesi”, 1951 yılında düzenlenen Cannes Film Festivali’nde büyük ödüle lâyık görülür. Filmleriyle sinema tarihinin en önemli isimleri arasında yer edinen İtalyan usta, böylece uluslararası ödüllerine bir halka daha ekler. O dönemin şartları içinde filmin çok büyük bir prodüksiyon başarısı sergilediğini de belirtmek gerekir. Kalabalık ve hayatın içinden sahneler kadar, fantastik unsurların yer aldığı bölümler de çok parlak şekilde gerçekleştirilmiş. Avrupa sineması içinde ayrıksı bir yer edinen bu siyah beyaz filmin, bir akımın orijinal bir örneği olarak sinema tarihindeki yerini aldığını söyleyebiliriz.

Önceki İçerikSağlıklı Bedenimiz
Sonraki İçerikCharlie’nin Çikolata Fabrikası ve Sıcak Çikolata Tarifi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz