İnsan olarak en güçlü yanımız mantığımız ve analitik kabiliyetimiz değil, içgüdülerimiz, duygularımız ve sezgilerimizdir. Bilinçli zihnin ürünü olan düşünceler, birkaç bilgi veya düşüncenin birleşimiyken, duygular binlerce, milyonlarca bilgi ve düşüncenin kombinasyonu çünkü…
Geçen yazıdan devam ediyoruz:
3- Zihinsel yapı
İnsan zihni ile ilgili öncelikle “ruh-beden-zihin” meselesine değinelim. Bize, sistemi koruma ve devamlılığını sağlama adına, belli çerçevelerle öğretilenler ya eksik ya da tamamen yanlış olabiliyor. Bu yanlışlardan biri de bu üçleme… İnsan sanki bu 3 ayrı parçadan oluşuyormuş gibi… Gerçekte ise, tek bir varlık söz konusu: Makro varoluşuyla “beden”, içindeki elektro-kimyasal akım ve onun çıktıları açısındansa “zihin” diyebileceğimiz tek bir varlık…
E, bir de “ruh” var. Aslında zihnin adı konamayan, yeterince ayrıştırılamayan ya da henüz anlanamayan kısmının ismi (benim bakış açımdan, aşağıda da detayını anlatacağımız bilinçdışımızın yani farkında olmadığımız zihnimizin bazı işlemleri ve çıktıları)… Dolayısıyla ben bundan sonra tek bir varlığın yönlerinden bahsedeceğim: İnsan. Ve insanı özellikle zihinsel açıdan tanımak istiyorsak aşağıda okuyacaklarınıza değinerek devam edelim.
İnsan zihni, sadece beyinden ibaret değildir. İnsan zihni bütün bedendir. Her hücre de kendi içinde bir düşünme, kaydetme, hatırlama özelliklerine sahiptir. Öyle olmasa, milyonlarca yıldır, en uyumlu olanı öğrenen ve eğer işe yarar (uyumlu) ise onu yine milyonlarca yıldır devam ettiren yapılar olmazdı, hücreler de… Veya dokunsal hafızamız en güçlü olanı olmazdı.
Burada şu anekdota değinmek önemli. Bize yıllarca okullarda anlatılan bir safsataya… Bize derlerdi ki, “elinize dokunduğunuzda, mesaj beyne gider, beyin “hisset!” der ve biz hissederiz!” Şaka gibi değil mi? Hiç birimizin aklına gelmedi sormak:“Beyin “hisset!” deyince hissediyorsak, ondan önce dokunduğumuzda mesajın beyne gitmesi ne?”
Ben söyleyeyim ne olduğunu: İnsanın “zihin” dediğimiz açısı, aşağıdan-yukarıya ve yukarıdan aşağıya çalışan bir sitemdir. Yani bedenin her yanı birbiriyle bir emir-komuta (veya en azından ilişki) zinciriyle çalışır.
Şimdi bu yazdıklarımız ışığında insan zihnini iki yanıyla değerlendirelim:
Yukarıdaki mini tabloda da gördüğünüz gibi, bilinç, insanı diğer hayvanlardan farklılaştıran bir organizatörken; farkına varmadan kullanıyor olduğumuz bilinç dışı zihin ise devasa bir bilgisayar gibi devamlı kaydeden, hesaplayan ve çıktılar üreten bir yapı…
Susanna Tamarro’ nun “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” sözleri aslında bu işlemcinin gücünü anlatıyor bize. İşte bu sebeplen mantık ve duygu çeliştiğinde önce kaale alınacak olanın “duygu” olduğunu söylüyoruz. Çünkü tekrar altını çizersek eğer; “duygu”, gaybten gelen bir şey değil, devasa bir bilgisayarın, bu devasalık ve karmaşıklık dolayısıyla bizim ayırt edemediğimiz, belki tam açıklayamadığımız çıktısıdır.
Yine kısaca söylersek, insan olarak da en güçlü yanımız mantığımız ve analitik kabiliyetimiz değil, içgüdülerimiz, duygularımız ve sezgilerimizdir. Bilinçli zihnin ürünü olan düşünceler birkaç bilgi veya düşüncenin kombinasyonuyken, duygular binlerce, milyonlarca bilgi ve düşüncenin kombinasyonu… Yani aslında diğer yandan duygu, düşüncenin aynı mekanizmaya sahip olan daha karmaşığı ve donanımlısı…
Kısaca bilgilerimi paylaştım sizlerle ve bu makalenin başı bir önceki sayıda ve devamı önümüzdeki 2 sayıda olacak… Ama tabii ki sorabilecek ya da söyleyebilecek çok daha fazla detay var. Umarım keyif alarak okudunuz. Umarım, o daha fazla detayı birlikte sorgulayabilir ve öğrenebiliriz. Lütfen aşağıdaki adreslerimden bana sormak istediklerinizi, ya da söylemek istediklerinizi ulaştırınız.
Aydınlık Çağı’n kaotik başlangıcına da denk geldiğimiz bu günlerde, biliyorum ki ışık ile önderlik eden sizlere ve sizlerinde daha fazla bilmesi ve olmasına ihtiyaç duyar evren…
Kazım YURDAKUL