Uzun bir yolculuğa çıkmış da ancak dönmüşcesine yazıyorum bu satırları.
Haftalarca süren, 2,5 yaşında bir çocukla, vakitsiz taşınma, eşyaların içinde badana boyaya kalkışma, yerleşme, bir daha yerleşme, perde asma, çivi çakma, yeni evde misafir ağırlama telaşı derken, deterjanla haşır neşir olmaktan sertleşen ve yer yer çatlayıp kanayan parmak uçlarımla yazıyorum bugün.
Konu aslında zaman zaman benim de kanayan yaram olan ebeveynlik krizleri. Belki de bir ebeveynin mükemmel olma hayali ya da mükemmel çocuk yetiştirme sanatı. Yani aslında hiçbiri. İmkansızı düşlüyor ya insan çoğu zaman, imkansızlara inanmasam da ebeveynlikte bu tanımın var olduğuna bizzat şahit oluyorum.
Çünkü mümkün olan- imkanlı olan bir kalıba- herkesin normal kabul ettiği- mükemmel kabul ettiği şekilde, her türlü zor anı başarıyla atlatan bir ebeveynlik kalıbına henüz rastlamadım.
Belki de kalıplara sıkışmak yerine, içgüdülerimize sığınıp, sezgilerimize yaslanıp, duygularımıza sarılmalıyız tüm o zor zamanlarda. Yoruldum derken, yapamıyorum galiba derken..
Bir akşam yine zor bir uzlaşı anında, çay demlikte, yeni komşumuz bahçemizde sohbetteyken, bir kitap tavsiyesiyle, bunu da bir oku, bunu da bir düşün dedim kendi kendime. ‘Yetişin Çocuklar’ diyordu yazar Selçuk Şirin.
Eskiyle yeni düzen arasında öyle çok şey değişti ki. Şehirli olmak, köyden kente hareketle bize çok şey kazandırdı zannediyorken, anne babalar olarak o eskilerin yetileri, öğrettikleri yetmez oldu artık bize. Kalabalıklar içinde, coşkuyla, destekle çocuk büyütme lüksümüz kalmadı. Tek başına, sıkışık zamanlarda, stres altında, yabancılarla, ağaçsız beton binaların arasında, uzaklıklarla, korkularla yüzleşerek bir denizin ortasında buluverdik kendimizi. İlk kez yelken açar gibi, ilk kez batıverecekmiş gibi…
Ve sonra birçoğumuz kapı kapı gezip çare arar olduk. Neden böyle oluyor, neyi daha iyi yapmalıyız? Nasıl daha farklı olabilir? Daha iyi bir anne-baba olmak için, daha ‘melek(!)’ bir çocuk yetiştirmek için ne yapmalı?
Tek bir reçete yok diyor Selçuk Hoca. ‘Gereğinden fazla kafaya takıp kendini de çocuğunu da germe. Tek bir doğru yol yok, her çocuk için geçerli bir çocuk yetiştirme reçetesi yok. Çocuğun mizacına, yaşanılan kültüre, sosyal çevreye, zamana göre değişen doğrular var.’ diyor.
Okur, okur, unuturuz. Tekrar hatırlatıyor, ‘Duygusal gelişim zihinsel gelişimin de anahtarı.’ Çocuklarınızla güvene dayalı bağ kurun, onlarla duygu alışverişi yapın, onları dinleyin, onları görün diyor.
Yüreğime su serpiyor.
Ve 5 maddede ana mesajlarını veriyor bize. (*)
- Çocuğunuzun mizacını iyi tanıyın
- Mizaç çocuğunuzun hayatı boyunca değişmeyecek yanı, siz önce kendinizi tanıyın, sizin mizacınız çocuğunuzun mizacıyla hangi noktalarda ters düşecek farkına varın, ve köşelerinizi esnetin, çocuğunuzun mizacına uygun tutum ve davranış sergileyin.
- Çocuğunuzla güvene dayalı bir bağ kurun
- Güven olmadan özgüven olmuyor, özgüven olmadan bireysel başarı gelmiyor.
- Ebeveyniyle bağ kuramamış bir çocuk okul çağında öğretmenleriyle, yetişkinlik çağında arkadaşlarıyla ve çevresiyle yeterli bağı geliştiremiyor.
- Mükemmel değil, olduğu kadar iyi olun, yeter!
- Hadi hep birlikte deneyelim!
- Evde belli bir rutin oluşturun
- Çocuklar kurallara ve rutinlere ihtiyaç duyarlar.
- Seçme hakları elbette olacak ama yine de çerçeveyi siz belirleyin, tutarlılık ve sorumluluk bilinci noktasında örnek olun.
- Çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeçin.
- Hemen şimdi.
Dilerim, herkes için herşey olmaya çabalamayıp, çocuklarınız için herşeyi yapmaya çalışmadan önce, bir nefes alıp, siz de benim okuduğum ve ilham alarak yazdığım satırları okursunuz.
Tüm kalbiyle güzel evlatlar yetiştirmeye çalışan anne ve babalara sevgilerimle!
Gülçin Gürses Eroğlu
(*): Yetişin Çocuklar, Prof. Dr. Selçuk Şirin