İngiliz- Amerikan ortak yapımı Locke, sinema ekranına yansıyan dev gökdelenlerle başlıyor. Gece. Gökdelenlerin sadece silüetlerini görmekteyiz. Kamera yavaşça aşağı doğru inerken önce dev spot ışıklarını, sonra da aydınlattıkları inşaat alanını görüyoruz. Beton mikserleri harul hurul çalışmakta…
Bir adam aralarından geçip son model arabasına biniyor. Suratını görmüyoruz. Sadece giydiği kıyafetlere dair detaylar gözümüze çarpıyor. Arabasıyla sokaklarda ilerlerken yollarda ilerleyen başka arabaların farlarını görüyoruz. Uzaktan hepsi birbirinin aynısı.. Araba kırmızı ışıkta beklerken arkasına yaklaşan kamyonun farları arabanın içini aydınlatıyor. Arabayı süren adamın suratını ilk kez görüyoruz. Bu adam John Locke; bizim yol arkadaşımız. Ona Tom Hardy can veriyor. Birmingham’dan Londra’ya uzanan yaklaşık 90 dakikalık yolculuğumuzda ondan başkasını görmeyeceğiz.
Locke, son zamanlarda sıkça gördüğümüz tek mekanda tek karakterle geçen filmlerden. Bu tür filmlere örnek vermek gerekirse Phonebooth, Buried, 127 Hours ve Wrecked ilk aklıma gelenler. Düşük bütçeleri ve oyuncular için zor oluşları bu tür filmleri cazip kılan özellikler sanırım. Özellikle oyuncular için büyük bir meydan okuma, çünkü bütün filmi tek başlarına onlar sürüklüyor. Mesela bu filmde Tom Hardy’nin arabanın koltuğundan kalktığını bile görmüyorsunuz. Tabii ki bu da harekete ve hıza alışan seyirci için çok zorlayıcı. Kral da olabilirsiniz rezil de..
Inception’la dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Tom Hardy uzun zamandır çok başarılı bir kariyer grafiği çiziyor. Tinker Tailor Soldier Spy, Dark Knight Rises, Lawless beğeni kazanmış filmlerinden bazıları. Ama Tom Hardy’nin yeteneğini görmek istiyorsanız bence asıl izlemeniz gereken film Branson. Aynı isimli bir mahkumun anlatıldığı filmde Tom Hardy harikalar yaratmıştı. Locke, Hardy’nin Branson’da yaptığı meydan okumanın devamı gibi. Locke’un gişede veya festivallerde nasıl bir başarı yakalayacağını bilemem, ama Hardy’nin oyunculuğunun yıllarca konuşulacağından eminim. Şu ana kadar alışmadığımız bir tarzda karşımıza çıkan oyuncu bütün filmi izlenebilir hale getirmeyi başarmış. Beyazperde’de okuduğuma göre Locke’un yönetmeni Stephen Knight, Tom Hardy için şunları söylemiş:
“Tom, ekranda göründüğü anda tüm gözleri üzerine çevirebilen oyunculardan birisi. İnsanlar onun kafasının içindekileri görmek istiyorlar. Reaksiyonlarının ve duygularının karmaşıklığı açısından çok parlak bir oyuncu. Gerektiğinde duygularını içinde tutuyor ve gerektiğinde serbest bırakıyor. Doğru ve yanlış zamanları çok iyi kestiriyor. Çok parlak bir aktör.”
Yönetmen koltuğunda Steven Knight oturuyor. Filmin senaryosu da onun elinden çıkmış. Steven Knight’ı daha önceden Eastern Promises, Dirty Pretty Things, Closed Circuit gibi filmlerin senaryolarından tanıyoruz. Eastern Promises bir Cronenberg filmiydi. Çok iyi değildi, ama hamamda geçen mükemmel bir dövüş sahnesi vardı. Eğer internetten bu sahneyi bulabiliyorsanız izlemenizi tavsiye ederim. Dirty Pretty Things, Londra’da kaçak çalışan bir göçmenin başından geçenleri anlatıyordu. Filmde ki Türk kızını Audrey Tautou canlandırıyordu. Locke, Steven Knight’in ikinci yönetmenlik denemesi. Filmin çekim süreciyle ilgili şunları söylemiş :” Her şeyi baştan sona, her gece 1 ya da 2 kez çektik. Filmdeki diğer tüm oyuncular, otoyolun hemen kenarındaki bir otelin konferans salonunda, gerçek zamanlı olarak telefon başındaydı. Ve hattın diğer ucunda da gerçekten Tom’un otomobilindeki hands-free araç telefonu vardı. Oyunculara “arayın” diyordum ve arıyorlardı. Onlar önlerindeki senaryoyu takip ediyorlardı. Tom’a ise yardımcı olmak adına metin hatırlatma kartları temin ettik. Her 28 dakikada, yani Red kameranın hafıza kartı dolduğunda bir kez duruyorduk. Bunun haricinde hiç kesmiyorduk. Durduğumuzda her şeyi donduruyor, kartı değiştiriyor, lensleri ve açıları değiştiriyorduk. Tom’la kimse konuşmuyordu. Onu tamamen yalnız bırakıyorduk. Her an çekim yapan üç kamera vardı. Ve tekrar başlıyorduk. Her şeyi bir tur tamamladığımızda saat sabahın 4’ü oluyordu ve eğer herkes kendini iyi hissediyorsa tekrar yapıyorduk.”
Locke yönetmen olmak isteyen gençler için iyi bir ders niteliğinde. Az bütçeyle güzel filmler yapılabileceğinin kaliteli bir örneği. Sinema salonlarında bulması zor bir film, ama DVD’sine veya televizyonda rastlarsanız kaçırmamanızı öneririm.
İyi seyirler.