Yaşadığımız bu dünya gerçek değil mi? Deneyimlerimiz, hissettiklerimiz, inandıklarımız gerçek değil mi?
Ruiz’in şu cümleleriyle sorgulamalarımız derinleşiyor.
‘Etrafımızdaki yetişkinler dikkatimize istedikleri çengeli atıyor ve tekrar yoluyla zihnimize bilgiyi yerleştiriyor.’
Hangi bilgiyi? Hemen açıklık getiriyor sıradaki satırlar;
Neye inanmalıyız, neye inanmamalıyız, ne Kabul edilebilir, ne edilemez, ne iyidir, ne kötüdür, ne güzeldir ne çirkindir, ne doğrudur, ne yanlıştır. Tüm bunlar, tüm bu bilgiler, tüm kurallar ve kavramlar, dünyada nasıl davranmamız gerektiği bize sunulmak üzere hazır bekliyordu.
Evet daha ilk sayfalarında kitap bizi kafamızda dönüp durmaya başlayan deli sorularla baş başa bırakıyor:
Hayatımızı kimin bilgisine, kurallarına, doğrularına göre yaşıyoruz?
Biz aslında kimin rüyasını deneyimliyoruz?
Okumaya devam ettikçe, derinlere dalan kurbağa metaforuyla dikkat çeken kitap kapağındaki gibi, zihnimizin bilinmezliklerine yol alıyoruz. Ve fakat çok geçmeden kitabın sade, anlaşılır, akıcı dili ve anlatımıyla taşlar yerine oturmaya başlıyor.
Toltekler, Yaşam Sanatının Ustaları
Yazarımız Don Miguel Ruiz, bir Toltek.
Tolteklerin yaşam felsefesini okuduğum zaman kalbim ısınmıştı. Bu Meksika yerlileri kendilerini doğanın bir parçası olarak görüyor. Dünyaya, güneşe, hayvana, ağaca her şeye canlı bir varlık olarak saygı gösteriyorlar. Doğayı yok etmenin kendini yok etmek olduğunu biliyorlar. Bir de dönüp günümüz dünyasında yaşadıklarımıza bakıyorum ve kalbimde depremler oluyor sanki.
Tolteklerin kendilerini ‘yaşam sanatının ustası’ olarak tanımlamaları çok etkileyici.
Yaşam amacı bu sanatta ustalaşmak olan bu topluluk, binlerce yıl önce bizim bugünün bilgisiyle, imkanlarıyla göremediklerimizi görüyor. İhtiyacımız olanın, zihindeki bilgi değil, ruhun derinliklerindeki ‘bilgelik’ olduğuna açık bir örnek oluyor bizim için.
Dönelim kitabın ilk sayfalarında daldığımız derinlere ve başlayalım kitabımızın izinde karanlıklara fener tutmaya.
Çoğumuz uykudaysak ve önceki nesillerden devraldığımız ANLAŞMALARLA otomatik pilotta yaşıyorsak, hayatımız boyunca bu rüyayı görmek zorunda mıyız? Sorusunu sormak yerinde olabilir.
Bize iyi gelmeyen, hayatımıza hizmet etmeyen anlaşmalarımızı fark etmek ve bunları daha sağlıklı olanlarla dönüştürmek mümkün mü?
Kitap bu noktada önümüze müthiş bir yol haritası sunuyor. Bize dünyadaki cennetin kapılarını açıyor desek, bence yanlış olmaz. Ruiz’e göre hayatımızda uygulamaya sokabilirsek dünyamızı değiştirecek olan Dört Anlaşma var.
Aydınlanmanın ve Özgürlüğün Yol Haritası
1.ANLAŞMA –Kullandığın Sözleri Özenle Seç
Sözler sizin yaratma gücünüzdür. Düşünmekte kullandığınız sözlerle yaşamınızdaki olayları yaratırsınız.
Yazarın bu vurucu satırları bana Einstein’ın son dönemde sıkça karşıma çıkan şu sözlerini hatırlatıyor.
‘İnsanoğlu, ağzından çıkan cümlelerin, beyninden çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp tekrar onlara geri döndüğünü bilse eminim çok daha dikkatli olurdu’ diyor ünlü fizikçi.
Peki siz, günlük hayatınızda en sık kullandığınız kelimelerin, sözlerin farkında mısınız?
Ve bu sözlerle nasıl bir hayat yarattığınızın?
Belki bugün bu konuda kendimizi gözlemlemeye başlamak dönüşüme iyi bir başlangıç olabilir.
2.ANLAŞMA – Hiçbir Şeyi Kişisel Algılama
Ruiz diyor ki ‘kişisel algılamak ancak söylenen şeye katılmakla mümkündür.’
Düşünüyorum da ;birisi bana çok tembelsin dese, çok suratsızsın dese, çok çirkinsin dese kişisel algılar mıyım? Hiç sanmıyorum. Çünkü bunların hiçbiri olmadığımı biliyorum. Bu anlaşmalara katılmıyorum. Bu söylenenlerin tamamen karşımdakinin bakış açısı, onun iç dünyasının yansıması, onun yaralarının izdüşümü olduğunu biliyorum.
Ancak her zaman bu kadar kendimden emin olamıyorum. Öyle durumlar oluyor ki kişisel algılayıp kendimi üzmekten kaçınamıyorum.
İşte burada sorulacak soru şu olabilir:
Başkalarının sözleri, davranışları kendileriyle ilgiliyse, peki benim karşıma bu kişiler neden çıkıyor ve beni nasıl böyle hissettirebiliyor? Bu olanların bendeki karşılığı nedir? Benimle ilgili olan kısmı nedir?
Doğru sorular doğru cevapları getirir.
Sizler özellikle hangi ilişkilerinizde, hangi hayat alanlarınızda çokça kişisel algılıyorsunuz? Ve sizin hikayenizde tetiklenen ne oluyor da böyle hissediyorsunuz? Bu soruların getireceği farkındalıklar belki bireysel dönüşüm için önemli fırsatlar yaratabilir.
3.ANLAŞMA – Varsayımda Bulunma
Neden varsayımda bulunuruz?
Bilme ihtiyacı? Netlik ihtiyacı? Anlam bulma ihtiyacı mı?
Peki soru sorup netleştirmek varken neden zihnimizde en kötü senaryoları yazıyoruz, varsayımda bulunuyoruz?
Kitabımızın satırlarında cevabımızı buluyoruz;
‘Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklama istemekten korktuğumuzda varsayımlarda bulunuyoruz.’
Ruiz’e gore soru sorma cesaretine sahip değiliz. Çünkü çocukluğumuzda yaptığımız anlaşmalardan bazıları şöyle der: “Soru sormak güvenli değildir.”
4.ANLAŞMA – Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap
Bu anlaşma, diğer üç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönüşmesini sağlayan anlaşmadır. Dördüncü anlaşma ilk üçün aksiyonudur.
Ruiz bu ifadesiyle tam olarak ne anlatmaya çalışıyor?
Bir düşünelim.
Bugünden itibaren yeni anlaşmaları uygulamaya niyet edelim.
Peki ağzımızdan hiç özenli olmayan söz çıkmayacak mı gerçekten?
Hemen yarın hiçbir şeyi kişisel algılamamayı başarabilecek miyiz?
Hiçbir şekilde varsayımda bulunmadan yaşayabilir miyiz?
Peki ya elimizden gelenin en iyisini yapmayı denesek?
Olmadığı zaman kendimize kızmak, vazgeçmek, pes etmek yerine kendimize şefkatle yaklaşsak, en iyimizi denemeye devam etsek?
İşte o zaman yine Ruiz’in kelimeleriyle;
En iyimiz gittikçe daha iyi hale gelecek.
Yeni anlaşmalarımız hayatımızda gittikçe daha fazla güçlenecek.
Her şeyin gittikçe kolaylaşacağını deneyimleyeceğiz.
Dönüşüm Sanatı
Ve bu dört anlaşmayla birlikte Tolteklerin deyimiyle Dönüşüm Sanatı’nda ustalaşacağız.
Don Miguel Ruiz, ruhsal dönüşüme rehber olan bu dört anlaşmadan sonra yazdığı ‘Beşinci Anlaşma’ kitabında ‘Kuşkucu Ol Ama Dinlemeyi de Bil’ diyor. Yazarımız bu anlaşmayı ayrı bir kitabın konusu yapmış, bize de ayrı bir yazının konusu yapmak düşer o halde.
Kitabı bitirdiğimde, yine en kıymetli başucu kitaplarımdan biri olan Tanrılar Okulu’nda, yazar Stefano D’Anna’nın Dreamer aracılığıyla verdiği mesaj düşüyor aklıma:
‘Dünya böyle çünkü sen böylesin.’
Ruiz de bir röportajında şu sözleriyle izleyiciden yardım istiyor:
‘Lütfen hayatı değiştirmek için bana yardım edin. Her birinizin kendi yarattığı hayatınızdan, gerçekliğinizden bahsediyorum. Her birimiz sanatçıyız ve kendi hayatımızı yaratıyoruz.’
Ruiz’in bizden isteği Dreamer’ın mesajından çok farklı değil. Bizlerin yapabileceği en iyi şey; kendimize dönmek, kendimizi bilmek, kendi faydasız anlaşmalarımızı fark etmek ve dönüştürmek. Her birimiz bunu yapsak, hayat değişir, insanlık değişir, dünya değişir, evren değişir.
O halde Don Miguel Ruiz’in şu satırlarıyla bu yazımızı bitirip, gerçek yaşam hikayelerimizi yazmaya başlayalım artık. Bugün yeni bir rüyanın başlangıcı olsun!