Yeni bir sene başladı. ‘Bu yıldan çok büyük beklentilerim var’ demek isterdim. Savaşlar bitsin, dünyadaki kötülükler yok olsun. Açlık, sefalet, çaresizlik, acı ortadan kalksın. Kadına, çocuğa, hayvana, doğaya yapılan şiddet artık son bulsun. Yüzler gülsün, herkes mutlu olsun, barış ve huzur içinde yaşasın.
……………
Maalesef. 2025’de de üzücü olaylar yaşanmaya devam edecek. Çünkü hayatın doğası bu.
Yaşam bir denge üzerine kurulu
Aydınlığıyla karanlığıyla, iyisiyle kötüsüyle, savaşıyla barışıyla, Dualite (kutupluluk) Yasası gereğince yaşam bir denge üzerine kurulu. Ve bunların hepsi de hayata dair. Elbette dileğimiz, DÜŞ’ümüz yeni yılda artık bunların olmaması, fakat gerçekçi değil.
Yeni senede sadece iyilik, sadece mutluluk, sadece barış olsun istersek, 2025 biterken yine aynı şeyleri tekrarlarız:
‘Ne berbat bir yıldı. Gitsin bu yıl, gelsin umut dolu gelecek yıl!’
Buraya kadar yazdıklarımla karamsar bir hava yaratmış olabilirim, aslında niyetim tam aksi.
Merceğini neyi büyütmek için kullanacaksın?
Bana göre hayat bir paket ve bu paketi kabulle birlikte 2 seçeneğimiz var:
İlk seçenekte merceği hayatın olumsuz ve karanlık tarafına yöneltir, onu büyüterek günlerimizi geçiririz. Bu durumda bu yıl da öncekiler gibi umudumuzu ve huzurumuzu tüketerek geçer gider. Ve sene sonu geldiğinde yine gerçekleşmemiş beklentilerimiz, güzelleşmemiş dünyamızla hayal kırıklığımızı yaşarız.
Neden toplumsal sorunlar düzelmiyor, daha kötüye gidiyor? Neden herkes çok öfkeli? Neden şiddet çoğalıyor? Neden hep böyle oluyor? Neden hep benim başıma geliyor?
Bu ‘neden’ler meraka değil sızlanmaya, çözüme değil soruna yönelik. Varacağı nokta da umutsuzluk.
İkinci seçeneğimiz, hayatın etki alanımızdaki kısmına dikkatimizi vermek olabilir. Bu sayede yüksek bir enerjiyle güzel şeyler yaratır, dünyaya katkı sunar ve umudu, sevgiyi yeşertebiliriz.
Bu konuda ne yapabilirim? Nasıl yapabilirim? Nasıl gelişebilirim? Hangi çözümü bulabilirim? Ben hayata ne sunabilirim? gibi çözüme yönelik pek çok soru sorabiliriz.
Peki gerçekten 2025’de yapabileceğimiz neler var?
İyilik, güzellik nasıl çoğalır? Düşlerimiz nasıl gerçekleşir?
‘Dünyada Görmek İstediğin Değişimin Kendisi Ol’ adlı yazımda Amerikalı Dr. David Hawkins’in Bilinç Haritası’ndan bahsetmiştim. Buna göre frekansı 300 seviyesindeki bir kişi 200’ün altındaki 90,000 kişiyi etkileyip dengeleyebiliyordu. Frekansı 700 seviyesindeki bir kişinin 200’ün altındaki 70 milyon kişiyi dengeleyebilmesi inanılmaz bir etki.
Bu durumda hayatı, toplumu, dünyayı güzelleştirmek için yapabileceğimiz en iyi şey ‘kendimizle ilgilenmek’ diyebiliriz. Zaten etki alanımızda olan da sadece bu.

Kendi içimizdeki karanlığı fark edip aydınlığa dönüştürmek, iyi bir sene geçirmek için çözümün ilk adımı olabilir.
İçimizdeki sevgi ve şükür enerjisini büyütmek, kendi kendimizle kavgayı bırakıp kendimizle barışmak.
Öz farkındalığı, öz şefkati öğrenmek.
Duygularımızla temas kurabilmek, iletişim becerilerimizi arttırmak.
Bütün bunlar her birimize ve topluma ne kadar aydınlık bir yol açar!
Kıtlık bilincinden bolluk enerjisine geçebilmek, yokluğa değil varlığa yani sahip olduklarımıza odaklanmak.
Paraya, zenginliğe yüklediğimiz anlamlara göz atmak.
Bu yolda çalışmak hayatımızda nasıl büyük açılımlar yaratır! Gelin 2025’de kontrolümüzün dışarıyı değil içeriyi değiştirebilmeye yönelik olduğunu hatırlayalım. Einstein’in söylediği gibi, her gün aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemeyelim.
Her şeyin içten dışa oluştuğunu fark edelim. Olaylara etkimiz yok gibi görünse de, hislerimizi, bilincimizi, eylemlerimizi dönüştürdükçe, algıladığımız dünyanın da değişeceğini bilelim. Zaten herkes algıladığı şekilde yaşıyor hayatı.
Kendi içimizdeki sevgiyi, barışı büyüttükçe kolektife de faydamız olduğunu unutmayalım.
Yani dünyada barış mı istiyoruz, kendi içsel huzurumuzu arttıralım. Sevgi mi istiyoruz, yüreğimizdeki sevgi hissini besleyip büyütelim. Bolluk mu istiyoruz, içimizdeki varlık ve şükür enerjisini çoğaltalım. Güneşli günler mi istiyoruz, zihnimizdeki, ruhumuzdaki karanlığımızı aydınlığa dönüştürelim.
Bir Kızılderili hikayesi
Bu noktada beni çok etkileyen bir Kızılderili efsanesini paylaşmak istiyorum.
Bir Kızılderili köyü saldırıya uğramış, sadece bir dede ve torun sağ kalmıştır. Acı acı enkaza bakıp çaresizce köyün yağmalanmış halini seyretmektedirler. Dede Kızılderili fazla sessizlik içinde kalınca küçük torun sorar:
‘Dede neler oluyor, neden susuyorsun?’
Yaşlı adam cevap verir:
‘Dinliyorum, içimdeki kurtların sesini dinliyorum. Biri siyah kurt, diğeri beyaz kurt. Durmadan kavga ediyorlar. Siyah kurt ‘yak, yık, saldır, intikam al’ diye uluyor. Beyaz kurt ise ‘sakin kal, sev, yeniden başla, yapabilirsin’ diye uluyor. İçimde durmadan birbirleriyle savaşıyorlar.”
Torun merakla soruyor:
‘Peki hangisi kazanacak dede?’
Ve yaşlı Kızılderili’den gelen cevap:
‘Ben hangisini beslersem o kazanacak evlat…’
Herkes önce kendi evinin önünü süpürsün!
Herkes evinin önünü süpürdüğünde mahalle kendiliğinden temiz olur. Aynı şekilde herkes bu yıl kendine dönüp kendi içindeki beyaz kurdu beslese dünyamız güzelleşir.
Bu kendine dönüş seçimini bencillik veya duyarsızlık olarak algılıyorsak bakış açımızı tekrar gözden geçirelim.
Kolaya kaçmak olarak yorumluyorsak, insanın kendi duygu ve düşünceleriyle yüzleşmesinin zor, çok zor bir yolculuk olduğuna uyanalım.
Bu yolun tek tek her birimiz, toplumumuz ve hatta gelecek nesillerimiz için güzellik getireceğine inanıyorum. Hepimiz bu yolculuğun bir noktasında, bir durağındayız. Mühim olan yol almaya gayret etmek, niyet etmek.
Bu yolculukta ilerlemek için, içimizdeki beyaz kurdu beslemek için kullanabileceğimiz araçlar çok çeşitli. Buraya kendi hayatımda dönem dönem pratik ettiğim 3 uygulamayı bırakıyorum, umarım sizler de dener ve fayda görürsünüz.
3 Basit ve Pratik Öneri
-
Beş Tibet Hareketi:
Peter Kelder tarafından 1939 yılında yazılan Tibet’in Gençlik Pınarı adlı 2 cilt kitapta adı geçen bu 5 hareket, hem bedeni hem de zihni formda tutan, 2500 senelik geçmişi olan bir egzersiz sistemidir. İnternette araştırıldığında rahatlıkla ulaşılabilecek bu hareket serisini her sabah sadece 10 dakika ayırarak yapmak zamanla müthiş bir iyilik hali sağlıyor.

2.Mutluluk kavanozu:
Güzel bir kavanoz ediniyor, istediğimiz gibi süslüyor ve üzerine Mutluluk Kavanozu yazan bir etiket yapıştırıyoruz. Her gece, o gün bizi mutlu eden, iyi hissettiren, şükür ve minnet yaratan bir olayı (durumu, duyguyu) renkli bir kağıda yazarak kavanozumuza atıyoruz. Bunun büyük bir olay olması gerekmiyor. Tam tersine içimizi ısıtan demli bir çaydan tutun da bir arkadaşımızın ‘iyi ki varsın’ sözlerine kadar, bizi iyi hissettiren her şükür maddesini yazıp atabiliriz. Bu pratik, bilinçli farkındalıkla olumluyu seçme becerimizi arttıracaktır. Çocuklarımızla da uygulayabileceğimiz şahane bir etkinliktir aynı zamanda.
-
Farkındalıkla Dolu Bir Gün:
Vietnamlı Zen Ustası Thich Nhat Hanh, Farkındalığın Mucizesi adlı kitabında, hayatımıza bilinçli farkındalığı katmak, AN’da yaşamayı ve ŞİMDİ’nin tadına varmayı öğrenmek, zamanımızı otomatik pilotta değil doyasıya yaşamak için bir egzersiz önermiştir. Buna göre haftanın bir gününü kendimize ayırdığımız bir gün olarak seçiyoruz, ‘BEN’ günü diyebiliriz buna. O günü sakin, yavaş, farkındalıkla geçiriyoruz. Sabah uyandığımızda nefesimizi izlemeye başlıyoruz. Yavaş, uzun ve bilinçli nefesler alıyoruz. Yataktan fırlamak yerine her hareketimizi farkındalıkla besleyerek kalkıyoruz. O gün bütün etkinliklerimizi sakin ve rahatlatıcı bir şekilde, farkındalıkla yerine getiriyoruz. Sanki kendimizi dışarıdan gözlemliyoruz. Her hareketimiz sükunet içinde oluyor. Banyomuzu, öz bakımımızı yavaşça ve idrak içinde yapıyoruz. Zorunlu işler varsa yine baştan savmak için değil bütün dikkatimizle ve işimizle bütünleşerek yapıyoruz. Mümkün olduğu kadar az konuşuyor ve sessizliği koruyoruz. Zen ustası diyor ki, ‘eğer farkındalık içinde yapılırsa, herhangi bir işin başa dert olduğu duygusu kısa sürede yok olacaktır.’ Farkındalık gününde kendimize sanki dünyanın en önemli işiymiş gibi yemek hazırlıyoruz ve yiyoruz. Kahvemizi yavaşça, dengeli, gelece doğru koşmadan içiyoruz. Günümüzü birkaç dakikalık derin nefes pratiği ile tamamlıyoruz. Haftada bir günü Farkındalık dolu bir gün olarak yaşamak haftanın diğer günlerindeki enerjimizi, ruhsal ve zihinsel durumumuzu inanılmaz derecede olumlu etkiliyor.
Ben bu eylemlere kitap okumayı da eklemeden geçemeyeceğim. Günümüzün en önemli meselelerinden olan ‘Beyin Çürümesi’nden bizi koruyan, ruhumuzu besleyen, zihnimizi canlandıran okuma alışkanlığı bence beyaz kurdu beslemenin en önemli kaynaklarından biri.
Olanla mutlu hissetmeyi bildiğimiz,
kabulde ama eylemde olduğumuz,
gerçekçi ama olumluya odaklı yaşadığımız,
kalpten niyetlerimizin gerçekleştiği bir sene olsun dilerim.






















