Cadılık, illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşktan yapmıştım!
Ya siz aşk için ne yaparsınız?
Madeline Miller’ı daha önce hiç okumadım. Ancak mitolojiye düşkün biri olarak tanrıça/büyücü Kirke üzerinden hikayeleştirilmiş bu kitabı tüm mitoloji severlere öneririm.
Uzun betimlemeleri olmasına rağmen, anlattılan her yeri gözünüzde detaylı canlandırmanızı sağlayan bir roman. Bu yaklaşım ile mitolojik kahramanların isimlerinin ve olayların daha çok akılda kalmasını sağlıyor. Yunan mitolojisini öğrenmek isteyenler için ansiklopedik bilgi veren yayınlardan çok daha iyi.
Kirke, Yunan mitolojisinde “büyü tanrıçası”’dır. Kirke, Okeanos’un Nympha kızlarından birisi olan, Perses ve Güneş Tanrısı olarak da bilinen Titan Helios’un çocuklarının ilkidir. Kirke’ de hem sesinin insan sesine benziyor olması hem de gözlerinin diğer titanlardan farklı olmasından ötürü Tanrılar arasında bile alay konusu olmuştur. Kendi ailesi tarafından bu sebeplerden ötürü hiç sevilmemiştir. Babası ve dedesi Titan olmasına rağmen bütün fiziki farklılığının üzerine bir de güçlerinin olmayışı durumu (ya da var olan gücünün farkında olamayışı) kendisinin yaşayan bir hayal kırıklığı olmasına sebep olmuştur.
Kardeşlerinin doğumuyla birlikte zaten anne ve babası tarafından sevilmeyen Kirke, büsbütün gözden düşer. Unutulmaya yüz tutmuş birisi olarak hayatına devam etmek zorunda kalır. Bu onun dışlanmasına ve ailenin iyice yüz karası olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur. Kendisinin esas macerası olarak kabul edilen ise bir ölümlüye âşık olmasıdır. “Cadılık, illa nefret, kıskançlık ya da başka türlü kötülükten doğmaz; ben ilk büyümü aşktan yapmıştım” der. Siz aşkınız için neler yaparsınız? Onu elde etmek için elinden geleni yapmıştır. Ve bunun sonunda hem aşkını kaybetmiş hem de, Tanrılar tarafından suçlu bulunup sürgün edilerek “Aiaie” adındaki bir adada yalnız başına yaşamaya mahkûm edilmiştir.
Kadın bir karakteri, kadın bir yazarın dilinden dinlemek müthiş bir deneyim. Aslında kötü olarak betimlenen bir tanrıça olan Kirke, gücünü keşfetmeden önceki nahifliği ve daha sonra ağabeyi tarafından manipüle edilişi ve gücünün keşfi ile başına gelenler, yaşamını tasarlaması çok akıcı olarak anlatılmış.
Tanrıça bile olsan , bir kadının yaşadığı ayırımcılığı çok detay ve anlaşılır olarak anlatan roman dışlanmanın ve dışlandığı yerde daha da güçlenmenin ne demek olduğunu net anlatıyor. Bana, hep kullandığımız “seni başına gelen olaylar değil, onlara verdiğin cevap tanımlar” cümlesini sık sık hatırlattı.
Ve sen doğru kal, eğik duvarlar yıkılır cümlesini doğrularcasına; Onu ne kadar kötülemeye kalksalar da şefkati ve iyi niyetiyle hep çatışmayı kazanan olmuştur.
Ece Sueren Ok