“Hangi tahavvül insanı hayattan bu kadar bezdirebilir? Serhaddinin her köşesinde boş yere kanımı israf ettiğim payitaht nerede? Hasretiyle uzun seneler harap olduğum evim, ailem nerede? Sevgili nerede? Sevgisi nerede? Nedir bu eksilen şey ki, gönlümdeki ümidi, sinirlerdeki mukavemeti söküp götürdü? Ve beni birden sahipsiz bir yurdun içine, göğsü imansız, dimağı mefluç, aciz ve serseri, atıverdi.”
4 Ocak 1919’da yazılmış, hayal kırıklıklarıyla dolu bu satırlar, Türk edebiyatının ölümsüz ismi Agâh Sırrı Levend’in otobiyografik özellikler de taşıyan yegâne romanı Acılar’dan… Levend, Acılar’da, Birinci Dünya Savaşı’ndan ağır bir yenilgiyle çıkan Osmanlı Devleti’nin 30 Ekim 1918’de imzaladığı ateşkes anlaşması sonrasında fiili olarak işgale uğradığı dönemde yaşadıklarını, yarattığı Fikret karakteri üzerinden anlatıyor. Sanayi-i Nefise Mektebi’ni (Güzel Sanatlar Akademisi) bitirmiş genç ressam Fikret, 1. Dünya Savaşı’nın Osmanlı cephelerinde savaşmaktayken, çocukluktan sevdalısı Selma’nın kendinden kopmasıyla derinden sarsılmıştır. Sonrasında, genç bir savaş gazisi olarak döndüğü İşgal İstanbul’unda bir iş arayışı içinde çırpınırken, Selma evli bir kadın olarak yeniden karşısına çıkar. Fikret, aile dostlarının kızı olan nişanlısı Behice ile Selma arasında yıpratıcı gelgitler yaşamaya başlar. Ülke İtilaf Güçleri’nce kıskaca alınmıştır. İstanbul’un seçkin semtlerinde İngiliz, Fransız ve Yunan askerleri kol gezmektedir. Halk huzursuzdur, önünü göremez. Devlet yönetimi saflarındaysa işgalden yana çıkanlar, cepheden dönen gazileri hor görenler bile vardır. Yüreğinde yurt acısıyla sevda acısını bir arada yaşayan Fikret, İzmir’in de işgaliyle, yaşamında yeni bir ufku aramaya yönelecektir.
Az sayıdaki Mütareke Dönemi romanından biri olan Acılar, Dil Devrimi’nin yürürlüğe girerek Arap harflerinin terk edildiği, Latin alfabesinin resmi olarak kullanıma sokulduğu gün olan 1 Kasım 1928’de yayınlandı. Bu sebeple Osmanlıca olarak yayınlanmış son eser olma özelliğini de taşıyor.
Eserin transkripsiyonunu, yani Osmanlıcadan Latin harflerine aktarılması işini şahsen üstlendim. Levend’in kızı Sevim Yasin Hanım ve torunu, değerli tiyatrocu Ahmet Levendoğlu ise bu önemli eseri büyük emeklerle yayına hazırladılar. İşgal altındaki bir ülkenin insanlarının yaşadıklarının neye benzediğini hatırlatmak arzusu ve bir daha asla savaş yüzü görmemek umuduyla…
Agâh Sırrı Levend Kimdir?
1894 yılında Rodos’ta doğdu. Edirne’de Mülkiye Rüştiyesi’ni ve Askerî Rüştiye’yi bitirdi. 1913’te Darülfünun’da Edebiyat Şubesi’ne girdi, bir yandan da öğretmenliğe başladı. 1914’te 1. Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine Doğu Cephesi’ne gönderildi. 1922’de kurduğu özel İstiklâl Lisesi’nde 1940’a kadar müdürlük ve edebiyat öğretmenliği yaptı. 1940-46 yılları arasında Aydın Milletvekili olarak TBMM’nde görev yaptı. Felsefe ve İçtimaiyat, Yeni Türk dergilerini çıkardı. İnönü (Türk) Ansiklopedisi΄nin yayın kurulu sekreterliğini yürüttü. 1953–1956 yıllarında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Türk Edebiyatı Tarihi dersi verdi. 1951’den 1960’a değin on yıl Türk Dil Kurumu’nun Genel Yazmanlığını, 1963-1966 arasında da Başkanlığını yaptı.
Çok sayıda dergi ve gazetede yayımladığı, sayıları sekiz yüzü aşan yazılarıyla Türk dil ve düşünce dünyasına büyük hizmette bulundu. Yayımlanmış otuzu aşkın kitabı arasında öne çıkanlardan kimileri: Edebiyat Tarihi Dersleri (3 cilt), Maarifimiz ve Milli Terbiyemiz, Eserler ve Şahsiyetler, Divan Edebiyatı Kelimeler ve Remizler, Mazmunlar ve Mefhumlar, Nabi’nin Surnamesi, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Safhaları (Evreleri), Gülşehri: Mantıku’t-tayr, Türk Edebiyatında Şehr-engizler ve Şehr-engizlerde İstanbul, Tarih Boyunca Türk Dili, Ümmet Çağı Türk Edebiyatı, Ali Şir Nevai (4 cilt), Dil Üstüne, Türk Edebiyatı Tarihi. Bunların dışında biyografiler (Profesör Ferit Kam, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ahmet Rasim, Şemsettin Sami vb.) deneme, inceleme, çevrimyazı kitapları yayımlayan Agâh Sırrı Levend 1978 yılında yaşamını yitirdi.
Ceren Çıkın