Cumhuriyetin 100. Yılında Kültür ve Sanatla Bir Ülkeye Katılan Değerler

100 yıl. 

Ülkemin CUMHURİYET yolculuğunda 100.yılı kutlu olsun. 

2.Yüzyılda da Atatürk devrimlerine, Cumhuriyet’e sahip çıkmaya ve bu yoldan ayrılmamaya ben söz veriyorum. 

Hep birlikte söz verelim mi? 

Kendi yapacaklarımı seçiyor ve bir Cumhuriyet kadını olarak değer yaratacağım alanlarda emek vererek çalışıyor, yaşıyorum, yaşamaya, paylaşmaya devam edeceğim. 

Söz veriyorum.

Atamın iki sözüyle 100.yıla bakıyorum. Atamın sözleriyle düşünmek, bakmak ve anlamak hayata bakış açımı güçlendiriyor. Atatürk gibi düşünmemi sağlıyor. 

Kendime örnek aldığım söz:

“Benim başlıca eserim, Türk gençliğine en güzel ve en gerçek Türk milleti ruhunu vermek olacaktır.”

Atatürk, Türkiye’nin geleceği için güçlü bir gençlik yetiştirmek, onlara çağdaş dünya ile uyumlanacak bir kimlik kazandırmanın amaç olduğunu belirtmiştir. 

Gençlerin cumhuriyet değerlerine sahip çıkması için inancımı güçlendiren söz yine Atatürk’ten;  

“Türkiye Cumhuriyeti, özgür, bağımsız, demokratik, laik ve halkçı bir hukuk devleti olarak sonsuza kadar yaşayacaktır.”

Türkiye; özgür, bağımsız, demokratik, laik, halkçı, yani sosyal bir hukuk devleti olarak Türk gençliğinin ruhunu bilim, kültür ve sanat güçlendirerek sürmelidir. Ben bu yazıda daha çok kültür ve sanat üzerinde duracağım. Sanat eğitiminin, güzel sanatların yaşamsal önemini göstermek için Atatürk: 

“Güzel sanatlarda başarı, bütün devrimlerin başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olamayan uluslar ne yazık ki bütün başarılarına karşın uygarlık alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan her zaman yoksun kalacaklardır.” 

Atatürk döneminin kültür ve sanat politikasının bir sonucudur güzel sanatların gelişmesi ve halkın günlük yaşamında bir ölçüde yer alabilmesini sağlamak. Güzel sanatlar okullarının yurdun her bölgesinde olmasını planlamış ve hayata geçirmiştir. 

Atatürk’ün sanata ve resme olan ilgisi öğrencilik yıllarına dayanır. Lord Kinross kitabından bir hatıra; 

Atatürk, dostu olan Ali Fuad’la bir hafta sonu Büyükada’da dinlenirken: “Fuad, eğer matematiğin üzerinde durduğum kadar şiir ve resim üzerinde de dursaydım, Harbiye’de dört duvar arasında kapanıp kalmazdım. Mehtaplı gecede okuldan kaçıp buraya gelir ve şiir yazardım. Sabahleyin ortalık aydınlanır aydınlanmaz da resim yapmaya başlardım.” 

Ulusumuzu her konuda olduğu gibi, sanata yönelme konusunda da özendiren kişi Atatürk’tür. Atatürk, 1923 yılında Ankara Halkevi’nde ressamlarla yaptığı bir söyleşide şöyle demektedir: 

“…. Sanatçı da toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.”

Yaşamı boyunca, sanata, sanatçıya ve estetiğe verdiği önemi 1930 yılında aşağıdaki özdeyişi ile vurgulamıştır: “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkâr olamazsınız.” 

Ayrıca insan ruhunun gelişimini düşünerek sanattan uzak bir ulus için “Bir ulus sanattan ve sanatkardan yoksunsa tam bir hayata sahip olamaz. Böyle bir ulus bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve hastalıklı bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir ulusun hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”  tanımını yapmıştır.

Atatürk’ün bilim ve fennin yanında sanata verdiği önemi yansıtan öngörüsü ise şöyledir: “Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki heykel yapmaz, bir ulus ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur.”

Kültürü iz bırakıcı, kalıcı kılmanın yolu kitaplardır. Atatürk’ün bir “kitap kurdu” olduğunu biliyoruz. Atatürk’ün yazdıkları, sanatçı ve sanata verdiği destek, açtırdığı sanat okulları yanında, hedeflerine ulaşırken sanatçıları da bu hedeflere ortak etmesi, onun sanatçı kişiliğinin bir parçasıdır. Atatürk’ün sanatçı kişiliğinin ilk tohumları şiirle atılmıştır. Meşrutiyetin ünlü hatiplerinden, Ömer Naci’nin iyi bir şair, güçlü bir konuşmacı olması onu etkilemiş, şiir ile tanışmasına neden olmuştur. Bu sırada okuduğu Manastır Askeri İdadi ’sinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu zor durum, ülke içindeki idarecilerin yetersizlikleri, emperyalist devletlerin imparatorluğa karşı tutundukları tavırlar, toprak kayıpları ve bu topraklardaki Türklere yapılan zulüm onu derinden etkilemiş, daha o günden olumsuzluklara, ancak sanatçılarda bulunabilecek ön sezi ve duyarlılık sayesinde, “HAKİKAT” adlı şiir ile karşı durmaya başlamıştır. Bu şiiri yazdığında sadece 16 yaşındadır. 

Hakikat Nerede? 

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır

Tuna ezelden Türk diyarıdır.

Bilinen tarihler söylememiş bunu

Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,

Dinleyin sesini doğan tarihin,

Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak

Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,

Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları

Doğudan çıkan biz

Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz

Türk sadece bir milletin adı değil,

Türk bütün adamların birliğidir.

Ey birbirine diş bileyen yığınlar,

Ey yığın yığın insan gafletleri

Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,

Hakikat nerede?

Sanatçı; her ne kadar yeniyi bulmayı, olmayanı sunmayı, duygularını dile getirmeyi amaçlasa da içinde bulunduğu duruma da, sanatını araç olarak kullanıp tepki göstermeyi, sanatının doğal sonucu kabul eder. Bu bağlamda Atatürk, “Hakikat” şiiriyle bile, sanatçı kişiliğe sahiptir. 1897’de yazdığı bu şiir, belki de Türk Tarih Kurumu’nu kurmasına, Türk Tarih Tezini oluşturmasına önemli bir katkı sağlamıştır.

Atatürk savaş süresince de kitap okudu, sadece kendi değil subaylar, askerler de kitap okuyup tartıştılar Kitaplarını da savaş süresince cephelere taşınmaya devam etmiştir. Bu konuda anılarını anlatan Nuri Ulusu’ya kulak verelim. 

Atatürk, Anadolu da kurtuluş savaşını başlatmak için 16 Mayıs 1919 günü ayrıldığı İstanbul’a, 8 yıl sonra 1927 de dönüş hazırlığı içindedir. Kütüphaneci Nuri Ulusu’ya, yanında götürmek istediği kitapların listesini verir.

Nuri Ulusu, o günleri şöyle anlatır:

İstanbul seyahatine giderken istediği kitaplar o kadar fazlaydı ki, karton kutular buldurup kütüphaneye getirtmiştim. Tam içine kitapları doldurmak üzereyken Atatürk kütüphaneye geldi ve ne yaptığımı sordu.

‘İstediğiniz kitaplar için karton kutular aldırdım, onların içine koydurup trene naklettireceğim’ deyince, ‘Dur bekle biraz’, dedi.

Kitap adetine şöyle bir baktıktan sonra kütüphaneden çıktı, odasına gitti.

Biraz sonra bir baktım iki tane cephane sandığını muhafız alayı erleri getirip kütüphaneye koyuverdiler. Ne olduğunu anlamadım, bakıp dururken Atatürk içeri geldi, benim şaşkın şaşkın baktığımı görünce, ‘Ne o Nuri oğlum, şaşırdın değil mi? Şaşırma, şaşırma, savaşta bunlarla cephane taşıdık, sen o zaman çocuktun, bilemezsin, bu sandıklar benim için çok önemlidir. Şimdi o savaş bitti, yeni bir savaşımız başlıyor. O da kültür ve sanat savaşımızdır ve okumakla, kitapla olur; işte şimdi cephane taşıdığımız o sandıklara kitaplarımı koy, bu sandıklarla taşınsın, cephanenin yerini artık kitaplar alsın’ dedi.

Kitaplarını seçerek sandığa koyduk, iki sandığı da güzelce kapadıktan sonra derhal muhafız alayından erler çağırttık ve sandıkları doğru Ankara Garı’na trenimize koymak üzere yolladık gitti. 

Bugün Atatürk’ün okuduğu, altını çizerek okuduğu kitaplar Anıtkabir’dedir. Dijital ortama aktarılmış ve herkesin kullanımına açılmıştır. 

Atatürk’ün 57 yıllık yaşamında araştırmalara göre 3 bin 937 kitap okuduğunu saptamışlar. Sadece kitap değil tiyatro, bale, edebiyat, heykeltıraşlık, mimarî, resim, müzik gibi sanat dallarıyla ve sanatçılarla ilgilenmesi, onları desteklemesi Atatürk’ün sanatla çok yakın bir ilişki içinde olduğunun göstergesidir. Atatürk, sanatla ilgili düşüncelerini, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki konuşmalarında, Çankaya Köşkünde sanatçılarla yaptığı sohbet ve tartışmalarda belirtmiştir. Atatürk’ün bu konuşma ve tartışmalarda dile getirdiği sanatla ilgili düşünceleri, Türk halkına ileti niteliği de taşımaktadır. Atatürk, sanatın tanımını şu sözlerle açıklamıştır: 

“Sanat güzelliğin ifadesidir. Bu anlatım sözle olursa şiir, ezgi ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık olur.”

Çok kitap okumak değil, okuduğun, idrak ettiğin bilgiyle, oluşturduğun inanç ile ne yaptığın önemlidir. 

Canım CUMHURİYET, Canım Atatürk…  

İzindeyim ATAM

Yasemin Sungur

Bu yazıda çok sayıda kaynak kullanılmıştır.

Önceki İçerikŞimdi Asın Bayrakları
Sonraki İçerikCumhuriyet Doğamızda Var: 10 adımla nice yüzyıllara
Yasemin Sungur
Yıllar önce okul dönemimin bittiğini söyleseler de ben hayatın tutkulu bir öğrencisi ve seçip aldıkları, özünden kattıkları ile sen izin verirsen ben bir rehber. Ben bir Özgür Martı. Ben bir düşleyen. Kanatlarım ile gelişime, paylaşıma ve değişime keyifle uçarım. İçimizde yaşayan gerçek Martı Jonathan’lara ulaşmak için MartiDergisi.Com’u uçurdum. Şimdi hep birlikte uçuyoruz. Kitapdaşlarımla birlikte Kitap ile Sohbet ederim ve onları İstanbul Oyuncak Müzesin de baş konuk olarak ağırlarım. Oyun oynamayı bırakmadım. Hayatı kelimeler ile anlatmayı, yazmayı ve onların büyüsüne kapılıp Yaz(ı) Kamplarımı keşfe dönüştürmeyi bilirim. Harekete Geçmeyenleri enerjimle uyandırırım. Sevgiyle nefes alıp, şiirle güne başlarım. Aşk ile Can oğlum ve Ceren kızımla, evrende hayat bir başka güzel. Şükür...