Kendisini zirveye yerleştirmiş insanlara sorulduğunda verdikleri cevaplar hemen hemen birbirinin kopyası: Çok çalıştım, öğrenmeye kesintisiz devam ettim, optimist oldum, takım arkadaşlarımı en iyiler arasından seçtim. Madem bu dört ana girdi insanı zirveye taşıyor, neden herkes zirvede değil?
Demek ki yeterince çalışmıyoruz. Belki de çok çalışıyoruz ama verimli değiliz. Zamanımızı israf ediyoruz.
Demek ki okuldan alınan bilgiler ve günlük iş tecrübelerinden oluşan birikimi “olmak” için yeterli görüyoruz. Kitap okumuyoruz, eğitimlere katılmıyoruz, koçluk desteği almıyoruz. Kendimizi çok yönlü geliştiremiyoruz.
Demek ki zorluklar ayağımıza takıldığında pes ediyoruz. Zorluğun kaynağı bazen bir insan oluyor, bazen parasızlık, bazen de ‘kötü hava koşulları’ performansımızın düşüklüğüne kötümser bakmamıza neden olan hep bir şeyler … hep bahanelerimizin ardı arkası kesilmedi.
Demek ki iyi takım arkadaşlarımız olmadı, etrafımızdaki insanlar hep vasatlardı. Zaten takım arkadaşlarını seçme hakkınız da hiç olmadı.
Sonuçta siz öyle veya böyle zirveye çıkamadınız. Siz çıkmak istediğiniz ama çıkarmadılar. Değil mi?
Aslında değil.
Zirve yolculuğunda tepeye ulaşanlar hayatlarını bahane değil fikir ve çözüm üreterek geçiriyorlar. Onların en büyük motivasyon kaynağı zorluklar. Çünkü onlar mücadele etmekten hoşlanıyor. Mücadele sonundaki zafer anına bağımlılıkları var. Onlar birer Zirve Bağımlısı.
Hayat insanın karşısına seçenekler ve fırsatlar sunuyor. Bunlardan hangisini seçeceğiniz, hangisini değerlendireceğiniz tümüyle size bağlı. GE’nin efsane CEO’su Jack Welch “İnsanın içindeki özgüveni yönetemezsiniz” diyor. Dolayısıyla eğer bizi zirveye taşıyacak özgüvenimizin dört altyapı unsurunu; çok çalışmak, sürekli öğrenmek, optimizm ve iyi takım arkadaşları, iş hayatımızın mayası haline getirebilirsek hiçbir güç önümüzde engel olamaz.
Unutmayın, zirve yolundaki tek engelimiz aslında sadece biricik kendimiziz.