Van Gogh ve Karanlık Olmayan Gece

Van Gogh sıra dışı bir hayatın, sıra dışı bakış açısının ve sıra dışı bir sanat yolculuğunun mimarıdır. Asıl adı Vincent Willem van Gogh olan sanatçı 1853’te Hollanda’da doğmuştur. Uzun yıllar depresyonla mücadele eden sanatçı yirmili yaşların sonlarına doğru kendisini sıkan depresyondan kaçarak resme dönmüştür. 1886’da sanatın kalbi olan Paris’e taşınır. Paris’ de kaldığı süre boyunca birbirinden değerli birçok eseri ortaya koymuştur. Eserlerden bir tanesi de post-empresyonist akımının mükemmel örneği olan Kafe Terasta Gecedir. Sanatçı eserini 1888’in Eylül ayında olağanüstü gözlem ve hayal gücü yeteneği ile harmanlayarak tamamlamıştır. Eser üç isimle anılmaktadır: The Cafe Terrace on the Place du Forum, 1891’de ilk sergilendiğinde ise Coffeehouse in the evening ismini almıştır.

Gecenin Ahengi

Kafe Terasta Gece hiç siyah renk kullanılmadan gece tasviri yapıldığı için çok özeldir. Ressam siyahın yer almadığı aydınlık bir gecede huzurun var olabileceğini gösterir. İncelerken bile insana heyecan veren eser resmedene de bambaşka heyecan ve soluk getirmiştir. Van Gogh ‘un heyecanını kız kardeşi Wil’e yazdığı mektuptan da anlayabiliriz:

Bu aralar bir gece kahvesinin dışını yansıtan yeni bir resimle uğraşıyorum. Terasta içki içen küçük insan figürleri var. Devasa bir sarı fener terası, evi ve kaldırımı aydınlatıyor ve kaldırım pembemsi bir menekşe tonu alıyor. Yıldızlarla süslenmiş mavi bir gökyüzünün altında uzanan bir yol boyunca koyu mavi veya menekşe cepheli evler ve bir de yeşil bir ağaç sıralanmış. İşte sana içinde hiç siyah olmayan ve yalnızca mavi, menekşe ve yeşil tonlarının hakim olduğu bir gece resmi; ayrıca aydınlık küçük meydan soluk sülfür ve yeşilimsi bir citron sarısına bürünmüş. Gece resmini geceleyin, o anda yapmaktan inanılmaz bir zevk alıyorum. Genelde gece yapılmış olan kaba karakalemlere dayanarak, gece resimleri gündüzleri çizilir ve boyanır.  Ama ben bir şeyi hemen yerinde yapmayı daha çok seviyorum. Belki de karanlıkta yeşil yerine mavi, pembemsi lila yerine mavimsi bir lila kullanabilirim, bu doğru, gerçek tonu net bir şekilde çıkaramayız. Aslında sadece bir mum ışığı ile geleneksel siyah geceden kurtulabilir, zengin sarıları ve turuncuları bulabiliriz.”

Williemien Van Gogh’a’ 9–14 Eylül 1888

Aydınlığın peyda olduğu bu gece tasviri bize hareketliliği, canlılığı, ahengi ve renkliliği sunar. Van Gogh ‘Gece gündüzden daha canlı ve daha zengin renklidir.’ sözünü tuvaline yansıtmıştır. Gecenin ahengi resimdeki tüm figürleri ele geçirmiş, su oluğundan başlayıp gökyüzüne uzanan bu ahenk resme huzuru getirmiştir. Su oluğu, resmi inceleyen kişileri terasa doğru sürükler. Terasta bir süre gezinen meraklı gözler sonunda yoğun fırça izlerinin, zengin sarı tonlarının, kükürt yeşili yansımalarının hakim olduğu tente ile buluşarak döngüyü tamamlamış olur. Bu resmin büyüsüne kapılanlar döngünün hiç bitmeden devam etmesini hatta hissettikleri o huzur dolu ahenkte var olmayı tercih edebilirler. Van Gogh çoğu resminde olduğu gibi bu resminde de çizmek yerine boya tabakaları ile şekillendirme tekniği olan impasto tekniğinden yararlanmıştır. Bu teknik sayesinde kullandığı boyalar belirli bir katman oluşturarak uygulanan figürü daha da çok ortaya çıkarır. Esere dikkatli bakan izleyici fırça izleriyle daha belirgin olan gökyüzünün, gecenin ahengini daha da etkileyici kıldığını görür.

Yıldız Tozlarının Dansı

Kafe Terasta Gece aynı zamanda yıldızlı gece çizimlerinin de ilk adımıdır. Van Gogh Ren Nehri’nde Yıldızlı Bir Gece ve Yıldızlı Gece eserleri ile devamını getirerek adeta bir yıldızlar geçidi oluşturmuştur. Gökyüzünde dans eden yıldızlar kafenin ışıkları ile buluştuklarında resme canlılığı serpiştirirler. Van Gogh Arles‘te görüp unutamadığı güneşin sarı rengini bu esere de aktarmıştır. Fenerin ışığına adadığı sarı, onu güneş ışığı kadar parlak ve dostça yapmıştır. Işık o kadar parlak ki, doğrudan güneşe bakmak gibi göz kamaştırır. Sarının verdiği neşe, ayçiçeklerinin güneşe döndüklerine benzer şekilde resmi inceleyen insanları da kendisine çeker. Sıcak yaz gecelerinin hissini verir. Umudu fısıldayan gündüz düşleri gibi ilham verici bir gece. Kafenin yansıttığı ışık yansımaları ve yıldız tozlarının dansı resme şiirselliği katmıştır. Belki de yer ve göğün birbirine kavuşmasındaki şiiri okumamızı istemiştir ressam. Turuncu kafe zeminin, bitişik pencere ve kapıların siluetinde mavi gökyüzünün ters çevrilmiş halini; yıldızların dağınık diskleri ile aşağıdaki eliptik masaların eşleşmesini keşfedebilmek ve sonunda yıldız tozlarının dansı ile yeri ve göğü birleştirmek…

Siz de fısıldanan şiirin ahengini ve huzurunu hissedebiliyor musunuz?

Rabia Çolak

Önceki İçerikOsman Hamdi Bey ve Altın Yaldızlı Portre
Sonraki İçerikHediyeSepeti Hediyeleri Çok Daha Özel Hale Getiriyor
Hayatımın en güzel iki eylemi yazmak ve okumak. Yazarken ve okurken dünya bir süreliğine sessizliğini koruyor. Dünya sessizlik anını yaşarken ben hayallere dalıyorum. Hayal kurarken de bir şeyler öğrenebileceğimi biliyorum çünkü. Bu yüzden var olduğum süre boyunca hep öğrenci kalmaya talibim. Sanat ,edebiyat ,flamenko , tarih, arkeoloji ilgi alanlarım arasında yer alıyor. Çok yönlü bir kişiliğim olsa da tek bir alanda, finans alanında uzun yıllar sektör deneyimi elde ettikten sonra sanat tarihi üzerinde araştırmalar yapmaya başladım. Şu an Gebze Teknik Üniversitesi’nde ekonomi yüksek lisansı yapıp, eş zamanlı olarak İtalya’da bulunan Bari Üniversitesi’nde Prof.Mariantonietta Intonti’ nin yürüttüğü ‘Sürdürülebilirlik Finans’ çalışmalarında gönüllü araştırmacı olarak yer alıyorum. Sanat tarihine olan ilgimi ekonomi eğitimimle harmanlayarak araştırmalarıma sanat ekonomisi üzerinden devam etmek hayallerim arasında. Pablo Picasso’nun da dediği gibi ‘Hayal ettiğiniz her şey gerçektir.’