Ona Bağlı mıyım, Bağımlı mı?
1971, Sakarya doğumlu. 1996 yılındaki fakülte mezuniyetinden bu yana, özel ofisinde, psikolog/terapist olarak çalışıyor. Psikanaliz genel çatısı altında sayılabilecek psikoterapi anlayışı, ilişkilerdeki yetersizlik ve çatışma sorunlarına odaklanmasına neden olmuş.
İnsanın, bedeni dışındaki her şeyinin ilişkiye ait olduğunu düşünüyor ve bunu çok önemsiyor. Bu konuda kendi sitesinde denemeler yazıyor, yazdıkları siteyi aşıyor ve kitaplara yansıyor. İlişkiler, evlilik, erkek psikolojisi ve sevmek ve bağımlılık üzerine birçok kitabı var. Takipçileriyle ilişki üzerine tartışıyor, görüşlerini alıyor ve kendine gelen her soruya cevap veriyor. Kendi özelini de paylaşmaktan hiç çekinmiyor ve bu duruş hem yazılarına hem de yorumlarına samimiyet olarak yansıyor.
Psikolog Yazar Mustafa Topkara ile yıllar önce İlişkilerin Psikolojisi adlı kitabıyla ilgili bir röportaj gerçekleştirmiştik. Kitabın neredeyse her satırını çizerek okumuş bir okuyucu olarak, her evde bulunması gerektiğini düşünüyorum. Hiç böyle düşünmemiştim diyebileceğiniz birçok bilgiyle karşılaşacak ve ailenize, çocukluk dönemlerinize doğru bir yolculuk yapacaksınız. Aslında kitaplarıyla okuyucuya bir yüzleşme yaşatıyor. “İlişkiler, hem benliğimizin, hem kişiliğimizin oluşumunda temel belirleyicidir. İnsan, hem bir ilişkiyle var olur, hem de insan yavrusuyla kurduğu ilişkiyle ‘ötekini’ var eder.“ sözüyle bu durumu çok güzel özetliyor.
Sevgili Mustafa Topkara ile bu defa bağımlı ilişkiler üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Bir gece Facebook’ta bağımlılık üzerine paylaştığı bir söz ve söze gelen yorumlar oldukça düşündürücüydü. Bunun üzerine bu konuyu masaya yatırıp sayfamız el verdiği sürece enine boyuna konuşmak istedim. Sağ olsun kendisine sorduğum onlarca soruya hiç sıkılmadan yanıt verdi. Bu sohbeti özellikle ebeveynlerin okumasını çok isterim, bağımlılığın aile ilişkileriyle çok yakından bir ilişkisi var ve ailelerin bu konuda ciddi bir farkındalık yaşaması gerekiyor.
İlişkinizde bağlı mı yoksa bağımlı mı olduğunuzu merak ediyorsanız, bir yandan bağlanmaya ihtiyaç duyuyor, bir taraftan da korkuyorsanız, ilişkinin içinde yorulduysanız, ayrılmanız gerektiğini biliyor ve bunu bir türlü yapamıyorsanız, bağımlı bir eşiniz, aşkınız ya da dostunuz varsa bu sohbet yolunuza ışık olsun.
Bu hafta ilk bölümünü yayımladığımız sohbetimiz 2 bölümden oluşuyor. 2. Bölümü haftaya okuyabilirsiniz.
“Bağımlıyı bağımlı yapan, bağımlı olduğu “şey”den aldığı “haz” değil kendİ gerçekleriyle yüzleşmekten kaçınmasıdır.”
Bu söz, sayfanızda oldukça yorum aldı. Bağlılık ve bağımlılık arasında gidip geldiğimizi fark ettim. İki kavramın açılımıyla başlamak, bağımlılığı anlamamız açısından iyi olacak diye düşünüyorum. Bağlılık tam olarak nedir?
Öncelikle okurlarınıza merhaba demek isterim. Kastettiğiniz bağımlılık türü karşı cins ilişkilerinde yaşanan zorlanma sanırım… İlk olarak şunu belirteyim, klinik anlamda “ilişki bağımlılığı” diye bir tanım söz konusu değildir. Psikiyatrik olarak bağımlılıklar “nesne” bağımlılıklarıdır, alkol, uyuşturucu, hap vs. Karşı cins ilişkilerine geliştirilen bağımlılık meselesi dünyanın son 20 yılının meselesidir. Son 20 yıla psikolojinin, psikanalizin teorik konusuydu bu mesele, tartışılsa da ne klinik tanımlamalara ne de kamuoyuna yansımış böyle bir algı söz konusu değildi. Modern yaşamın bize sunduğu problemlerden biri de budur desem yanlış bir şey söylemiş olmam sanırım. İlişkilerde zorlanma durumlarına bu adın verilmesinin nedeni, klinik olarak tanımlanan nesne bağımlılıklarının semptomlarına benzer özellikler taşımasıdır. Ancak üstüne basarak tekrar belirteyim böyle bir klinik tanımlama yok, bunu bir psikiyatrik bozukluk olarak değerlendirmek, bu değerlendirmeyi yapan uzmanın sübjektif fikridir. Yine belirtmek gerek ki böyle bir tanımlama olmamasına karşın dünya kamuoyunda bu sorun bir klinik tanım gibi algılanıyor, bu nedenle de bir şekilde psikolojik tedavi alanının konusudur. Bu nedenle karşı cins bağımlılığıyla söyleyeceklerim de doğal olarak büyük oranda benim yorumlarımı içerecek.
Karşı cins ilişkilerindeki bağımlılığı şöyle tanımlayabiliriz;
Kişinin yaşamış olduğu ilişkideki kaygılarının gündelik yaşamını bozması,
kişinin kendini, partnerini ve ilişkisini algılamasındaki gerçekliği kaybetmesi,
sürekli bir kaygı durumu içinde olması,
ilişkideki gerilimlere yoğun derecede duyarlı olması hali…
Bu duygu nedeniyle kişinin gerçekte hissettiği duygusal tepkileri verememesi,
bastırılmış ya da dolaylılaştırılmış ifade biçimlerinin davranışlarına egemen olması… Kaldı ki bu durumda kişiler çoğu zaman duygularını kendilerinden bile saklarlar… Çarpıtılmış bir ilişki algısı söz konusudur.
Bağlılığı ise, kişinin yaşadığı ilişkiye aidiyet geliştirme duygusu olarak tanımlayabiliriz. Bağlılığı kişi direkt olarak algılayamaz, bağlı olduğunun farkında olmaz, o bağı tehdit edecek bir durum ortaya çıktığında ya da o ilişki sonlandığında kendini belirgin şekilde gösterir. Bu hissedilişin bağımlılıktan farkı kişinin gündelik rutinini bozmaması, kişide kaotik bir duygu yaratmaması, kişini hayatını devam ettirebilmesidir. Zorlanmanın kişi tarafından kabul edilebilir seviyede olmasıdır. Bağlılığın bağımlılıktan belirgin farkı, bu bağlanma durumunun kişiyi travmatize edecek bir yoğunluğa sahip olmamasıdır.
“Bağımlılığın ana sebebi ilk dönem aile ilişkilerinde yatar.”
Bağımlılığı da anlatabilir misiniz? Bağımlılık bir hastalık mıdır? İnsan neden bağımlı olur?
Bağımlılık bir hastalıktır psikiyatrik tanılara göre, ancak ilişki bağımlılığı bu kategoride değerlendirilmez. Bağımlılığın ana sebebi “ilk dönem” aile ilişkilerinde yatar. Orada yaşanan travmayı kişinin gündelik hayatına taşıması kişinin bağımlılık davranışlarını sergilemesine neden olur. Örneğin annesiyle travmatik ayrılık yaşamış bir çocuğun, giden annenin yerine koyduğu kişilere karşı sürekli ilişkinin biteceği kaygısıyla yaklaşması, yoğun bağlılık geliştirdiği ilişkilere karşı aşırı duyarlı olması, sürekli onay içeren davranışlar geliştirmesi ya da olası ayrılık durumlarına karşı sanki annesi onu bir kez daha terk ediyormuş gibi yoğun bir duygusal reaksiyon göstermesi gibi. Böyle biri karşı cins ilişkilerinde de aynı reaksiyonları gösterir. Biz onun bugünkü davranışını görüp bir anormallik olduğunu düşünürüz, ancak bugünkü davranışın temeli geçmişte atılmıştır ve kişi o dönem ortaya çıkan travmayı çözümleyemediği için, geliştirdiği savunma düzenekleriyle aynı süreci, davranışları, korkuları tekrar be tekrar hayatında yaşamaktadır.
“Bağımlığın bugünkü bilincimize ait en önemli verisi, kişisel hayatımızla başa çıkamamamızdır.”
Bunlar bağımlılık sorunun en alt aşamalarına ait verilerdir. Uzun psikoterapi çalışmalarında ortaya çıkan verilerdir. Bir de bugüne ait verilerimiz var. Bağımlığın bugünkü bilincimize ait en önemli verisi ise kişisel hayatımızla başa çıkamamamızdır. Yalnızlığımızla baş edemeyip kendimizden sürekli kaçmaya çalışmamız örneğin.
Kendimiz bile kendimizden sıkılırken başka biri bizimle ne yapsın. Hayatla ilgili kaygılarımızla, yalnızlık, kendimize güvensizlik, başarı beklentimiz, başarısızlık korkumuz, ekonomik kaygılarımız ve hayata dair daha pek çok kaygımızla yüzleşip bunlarla baş etmeyi öğrenmek yerine kurtuluşu bir başkasında ararız. Sartre’ın sevgilisi Simone de Bauver’ın Sartre için dediği gibi; kurtuluşu bir başkasında aramak yıkılmanın en güvenli yolu oluyor bizim için. Bu kaygılar ve korkulardan kaçınmanın sonucunda ortaya çıkan her aşk ve bağlılık bizi eninde sonunda bağımlılığa götürüyor.
“İlişki bağımlılıklarının temeli ise anneyle kurulan ilişkiye duyulan bağımlılıktır.”
İlişki bağımlılığı, alkol, madde ve hatta sigara bağımlılığının da temel sebepleri aynı mı?
Bence tüm bağımlılıkların temeli ilişki bağımlılığıdır. İlişki bağımlılıklarının temeli ise anneyle kurulan ilişkiye duyulan bağımlılıktır, bu bağımlılığın aşılamamış olması, çözümlenmemiş olmasıdır.
Bağımlı bir kişinin bağımlı olduğunun farkında olup olmaması durumunu nasıl etkiler?
Farkında olmak önemlidir. Farkında olmadığınız bir sorunu çözemezsiniz çünkü Bağımlılığının önemli özelliklerinden biri de kişinin duygu durumu hakkındaki gerçekliğinin bozulmuş olmasıdır. Kişi bağımlı olmadığını düşünür. İsterse ayrılabileceğini düşünür. Bağımlı olduğunu zaman zaman söz olarak söylese de içsel olarak bunu kabul etmez. Gerçek bir bağımlılık algısı kişinin o ilişkideki tutumlarını/davranışları değiştirir. Bu nedenle tüm bağımlılık tedavilerinde o meşhur grup önüne çıkıp “ben bir bağımlıyım” itirafı yaptırılır ve tedavi bu kabulle başlar.
Bağımlı olup olmadığımı nasıl anlarım?
Yaşadığınız ilişki sürekli zihniniz meşgul ediyorsa, bu meşguliyet nedeniyle işinize, gündelik sorumluluklarınıza odaklanmakta zorluk çekiyorsanız, uykunuz bozulmuş, dikkatinizi toplamakta güçlük çekiyorsanız ve ilişkinin mevcut hali sürekli bir gerilim durumu yaratıyor ve kendinizi rahat hissetmiyorsanız, anlayın ki ilişkinize bağımlılık geliştirmiş durumdasınızdır.
WhatsAp, İnstagram, Twitter ve Facebook arasında mekik dokumak, çevirim içi olmuş mu olmamış mı, en son ne zaman mesajlarına bakmış, kiminle konuşmuş… Bu zihin yoran koşturmacanın adı da bağımlılık mı?
Bahsettiğiniz bu davranışlar kişinin gündelik yaşamını verimsizleştiriyor, kişinin enerjisini çalıyor, duygu durumu üzerinde olumsuz etki bırakıyor ve kişi bu davranışlarını istemesine rağmen değiştiremiyor, engelleyemiyorsa bu davranışları bağımlılık belirtisi olarak yorumlayabilirsiniz.
“Bağımlı biriyle bağlanma yoğunluğu daha düşük olan birinin ilişkisi sürmez.”
Bir bağımlı ile sevgili ya da eş olmak da bir bağımlılık mıdır? Bağımlı eşi ya da sevgilisi olan kişiler için de hayat zor olmalı… Bu konuda size gelen danışanlarınızın temel şikayetleri ne oluyor? Kontrol duygusu da bir bağımlılık mıdır?
Bunu herkes için söylemek zor olsa da şunu söyleyebilirim; bağımlı biriyle bağlanma yoğunluğu daha düşük olan birinin ilişkisi sürmez. Yoğunluğu az olan yoğun olan tarafın yoğunluğundan rahatsız olur, üstünde baskı hisseder, yoğun olan tarafsa yoğun olmayan tarafın bu duygu durumu nedeniyle sürekli kaygı yaşar. Baskı ve kaygı ikilemine sürüklenmiş böyle bir ilişki uzun süre devam etmez. Bağımlı bireyin karşısındaki kişi karşısındakinin yoğunluğunu görüyor, bundan rahatsız oluyorsa onun da ilişkiye bağımlı düşünülebilir. Tencere düşmüş kapağını bulmuştur.
“Sevgiliniz ya da eşinizse söz konusu olan, psikolojik destek almasını ilişkinin devamı için şart koşun, bunun dışında hiçbir şekilde ilişkinizi sürdürmeyin.”
Bağımlılık tehlikeli bir hal alabilir mi? Bağımlı eşi, çocuğu, aşığı olanlar ne yapmalılar?
Bu olasıdır. Ancak her bağımlığının başkaları için potansiyel bir tehlike olduğunu söylemek gerçekçi olmaz. Bununla ilgili bir yoruma varmak için kişinin önceki yaşamını bilmek, çatışmaya, şiddete meylini görmek gerek. Kişi önceki hayatında tehlike içeren davranışlar sergilememişse şu an bağımlı olduğu ilişkide tehlike içeren davranışlar geliştirmesi düşük bir ihtimaldir. Çünkü bugün görünen sorun gerçekte geçmişte de başka ilişkilerde yaşanmıştır, tehlikeli bir durum varsa bunun daha önce de kendini göstermesi gerekir. İhtimalin düşük olması, hiç olmadığı anlamına gelmemeli elbette. Dikkatli olmakta fayda var. Sevgiliniz ya da eşinizse söz konusu olan, psikolojik destek almasını ilişkinin devamı için şart koşun, bunun dışında hiçbir şekilde ilişkinizi sürdürmeyin.
Genelde aileler çocukları için bir arada duruyor ve duruma katlanmak zorunda kalıyorlar. “Çocuğum için katlanıyorum” diyenler ne yapmalı?
Çocuğu olanlarınsa bir uzmanla görüşüp bir yandan çocuğu için yardım alırken diğer yandan kendisinin de sürecin bir parçası olduğunu, bağımlı bir çocuğun genelde bağımlı ebeveynlerin tutumlarından geliştiğini unutmaması gerekir, kendisini de sürecin bir parçası olarak konumlandırması gerekir.
“Kendi duygularınızla kendi başınıza yüzleşebilmeniz için beklentilerinizin azalmış olması gerekir…”
Yüzleşmekten, yüzleşmenin birçok şeyi çözebileceğinden, yaralarımızı sarabileceğinden bahsediyoruz fakat yüzleşmek nasıl bir şey tam olarak bildiğimizi düşünmüyorum. “Evet, şimdi kendimle yüzleşmeye hazırım “dediğim anda bile kendimi haklı çıkartabilecek, bağımlılığımı köpürtebilecek yollara girebilirim. Yüzleşmeye hangi sorularla, hangi yoldan gidebiliriz. Bunun bir kılavuzu, formülü bir başlangıç noktası var mı?
Çok haklısınız… Bağımlılığın en önemli özelliği budur. Bağımlılık durumu yani yoğun kaygı hali kişinin kendi duygularını, derininde hissettiklerini algılamasını, karşıdaki kişiye ya da ilişkiye dair algılarını bozar. Olanı değil olmasını istediğimiz şeyi görürüz. Bu noktada insan kendini aldatıyor demektir ki bu çoğu zaman sizin kendi başınıza görebileceğiniz, çözümleyebileceğiniz bir süreç değildir. Dışarıdan bir şeylerin yolunda gitmediği görülür, ancak siz görmezsiniz, gelen her yoruma bir açıklamanız vardır, yardım almalısınız. Kendi duygularınızla kendi başınıza yüzleşebilmeniz için beklentilerinizin azalmış olması gerekir ki kaygınız azalmış olsun, zihniniz bir parça özgür kalsın ve kendini görebilsin, bu olmuşsa zaten bağımlılık durumunuz da azalmış demektir.
Sevilay Acar