Geciken, adı kalan dost
Başlamadan önce, kapanışa
İtiraf etmeliyim: Bütün mesele, o kapı gıcırtısında
Ya da solmuş kadife kanepede — belki
Kolay uyduruyorum, atıştırır gibi hafif.
Ama sen, yine de hafife alma beni
Ey oyalayıcı, gelmeyi unutan!
Vefasızlığın gölgesini bahşeden,
Her gün umut dağıttın boş vaatlerle,
Beyhude sözler savurdun, aldatmayı huy edindin
Ne büyük özgüven!
Beklete beklete, oyalarsın sandın…
Gölgesiyle avutan, adı kalan dost
Kapı gıcırtısına küskün, suskunluğu anlamadın.
Ben sustukça sandın ki
Kanepede bıraktığım izle silinirim — belki
Her şeye razıyım… Ne tuhaf!
Aynı bahaneyi tekrarladın usanmadan,
Gerçek sandığın yanılsama— Nietzsche bile onaylardı.
Sonuç mu? Hep orada, aynı yerde bekliyorum sandın.
Ama ben de insanım ya!
Kırıldım, yoruldum, unuttum bile.
Neyi eksilttiysen, neyin fazlaysa — al götür,
Al götür hepsini,
Geciken, adı kalan dost!
Sözün parlaktı, özün donuk…
“Çok kötüyüm,” dedin,
Gece yarısı bir siren gibi fısıldadın: “Sadece seni arayabildim.”
Dediklerin içime işledi,
Ama geçiyor,
İnan, geçiyor.
O eski ben yok artık…
Kırıldım, yoruldum, unuttum bile.
Geciken, adı kalan dost!
Artık gölgen bile düşmüyor üstüme…
Belki bilmek istersin: Yumruklayıp gölgeni savurdum duvara
Kapıyı yağladım, kanepeyi yeniledim.
Vallahi de billahi de.
Ve sonra unuttum… Sen kimdin, kim kaldın?
Nezihat Keret,





















