Bu yaz Gümüşlük Akademi’de Yasemin Sungurla Yaz(ı) Kampı etkinliklerinde seyrettiğimiz filmlerden biri de Selvi Boylum Al Yazmalım filmi idi, beni çok etkileyen filmden bir sahne yüreğime kazındı; Asya’nın karar verme sahnesi…
Asya pencereden baktı, Samet’i bahçede Cemşit’in onun için yaptığı salıncakta göremedi. Bir anda yüreği hopladı ve kendini bahçeye attı. “Samet” “Samet” diye seslenerek endişe ve korku dolu gözlerle bahçede oğlunu aramaya koyuldu. Endişesi İlyas’ın gelip Samet’i götürmesiydi. Zaten gönlü İlyas’taydı, içi gidiyordu ama mantığını dinlemeye mecburdu. Tam da bu sırada asfaltta İlyas’ın kocaman kırmızı kamyonu göründü, bir anda içini korku kapladı. İlyas ya oğlunu kaçırırsa ne yapardı? Cemşit’e ne derdi? Kendi oğlundan ayrı nasıl yaşardı? Telaşla peşlerinden koştu…
İlyas kamyonunu sürerken Asya’yı düşünüyordu. “Beni hala seviyor, bakışlarından belli” diyordu. “Samet gelirse Asya da benle gelir” diyordu. Karısını, oğlunu ve kendini eski günlerdeki gibi bir arada ve mutlu hayal ediyordu. Samet ise olanca çocuk saflığıyla kamyonda olmaktan çok mutluydu. Büyüyünce kendi de kamyon şoförü olacaktı, çok hızlı sürecekti kamyonunu…
Asya peşlerinden koşmaya başladı. Biliyordu yetişemezdi kamyona ama oğlu içindeydi, onu bırakamazdı ya… Telaş içinde, korku içinde koşmaya başladı. Seneler önce de İlyas’ın kamyonunun peşinden koşardı ama o zamanlar al yazmasıyla, kara saçları ve kocaman gözleriyle hatta annesinin yüzüne sürdüğü kazan karasıyla bile daha güzeldi. Oysa şimdi hayat onu yormuş, al yazması kahverengi bir tülbente dönmüş, elbisesi eprimiş, o güzel gözlerinin ışığı sönmüştü.
Yetişmeliydi, kamyonu yakalamalıydı, koştu koştu, kestirmeden yola çıkmak istedi. Bu sırada İlyas’la Samet kamyonla giderken yol kenarından yürüyen Cemşit’i gördüler. Cemşit onlara el etti, “durun” diye seslendi. İlyas bir an önce oradan uzaklaşmak istedi, Samet “babam” diye haykırdı. Çocuk babasını Cemşit bellemişti. “babama gideceğim” dedi, “babama gideceğim, durdur kamyonu”. İlyas çaresiz durdu, kamyondan indirdiği ağlayan çocuğu teskin etmeye çalışıyordu. Bu sırada perişan halde koşarak gelen Asya çığlık çığlığa yavrusunu haykırıyordu. Tam da İlyas Samet’e onun babası olduğunu açıklayacağı sırada, Samet annesini gördü ve ona doğru koştu. Bu sırada Cemşit kamyonun ardından koşa koşa yetişmişti. Çok zordu. Annesi oğluna sımsıkı sarılmış sanki birbirlerinin parçası olmuşlardı.
Asya ve Samet yavaş adımlarla İlyas’a doğru yürüdüler. Asya İlyas’ı çok sevmişti, gözlerinin içinde hala aynı aşkı buluyordu. İlyas da tüm yaşananları unutturmak, karısını oğlunu alıp gitmek istiyordu. Yalvaran gözlerle Asya’ya bakarken, “gel bana” derken, Asya ne yapacağını bilemeyen bir ruh hali içinde kıvranıyordu. Gitmeli miydi? İlyas’ına sarılıp bir daha hiç ayrılmamacasına, arkasına bakmadan, hiçbir şey düşünmeden, yüreğinin sesini dinlemeli miydi?
Samet “babacığım” diyerek Cemşit’e doğru koşmaya başladı. Yıkılmış, olduğu yerden olanları seyreden ve artık mutlu günlerinin bittiğini düşünüp üzülen, boğazı yumruk yumruk olan Cemşit’in bir anda gözleri parladı. Oğlu ona doğru koşuyordu. Eğildi, Samet’i kucakladı ve gözleriyle Asya’yı kendine çağırdı.
Asya bir oğluna ve ona sevgi veren, emek veren, oğluna babalık yapan Cemşit’e, bir de aşkı, kocası, ilk göz ağrısı İlyas’a bakıyordu. Ne yapmalıydı, ne düşünmeliydi?
Sevgi ne demekti?
Sevgi iyilikti, sevgi dostluktu, sevgi emekti.
Çok, çok zor bir karardı bu. İlyas’tan vazgeçmek zordu ama gözleri dolu dolu oğlunun peşinden gitti. İyiliği, dostluğu, emeği seçti…
Seçimlerimizi neler etkiliyor sorusu hep zihnimizdedir, Asya’nın seçimlerini etkileyen size ne düşündürdü?
Filiz Temizel