Kendisini “Taocu, anarşist, feminist ve çevreci” olarak tanımlayan, bilimkurgu ve fantastik edebiyatın büyülü kalemi ile “Mülksüzler” romanıyla tanıştım. Sonrasında “Karanlığın Sol Eli”, “Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar” kitapları ile pekişen dostluğumuzu en kısa zamanda “Yerdeniz Öyküleri” ile taçlandırmak arzusundayım.
Le Guin, iyi bir romanı bitirdiğimizde, onu okumadan önceki halimizden biraz farklı olduğumuzu, biraz değiştiğimizi görebiliriz diyor ama nasıl değiştiğimizi, ne öğrendiğimizi söylemenin zor olduğunu dile getiriyor. Yazarının da belirttiği gibi “Mülksüzler” okurunu değiştiriyor ve içindeki daha doğala doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Gerçekliği, doğayı, doğalı ve insan olmayı, iç dünyamızın derinliklerini yeniden sorgulatırken, dış dünyada olan bitene de ışık tutuyor. Mülkiyet, siyaset, aidiyet, cinsiyet, özgürlük, tüketim ve daha nice kavram hakkında, akıcı ve akılcı bir üslupla düşünmeye sevk ediyor.
Anarres ve Urras; birbirinin uydusu olan iki gezegen olup, hangisinin diğerinin uydusu olduğu nereden baktığınıza göre değişiyor. Anarres’liler yedi kuşak önce kurucuları Odo’nun fikirleri ile yola çıkmış, Urras’tan göç eden ve yeni bir düzen kuran anarşistler. Bu iki dünyayı hayal gücü ile ilmek ilmek işliyor Le Guin. Bir ütopya vadetmiyor, her iki dünyayı da güzellikleri ile olduğu kadar açmazları ile de ele alıyor. Kalbimiz Anarres’te atıyor ama yine de sorguluyor, sorgulatıyor bize de böyle bir düzende dahi özgürlüğümüzü sınırlayan ne?
Anarres’te anarşizm hâkim ve mülkiyet yok, kurak ve verimsiz topraklar var, su kısıtlı, iyelik zamirinin tekil şekli yok, idealist ve Odo’cu bir toplum bulunuyor. Toplumun lideri olan Odo bir kadın ve cinsiyet eşitliğine dayalı bir toplum modeli yaratıyor. Yasa yok, hükümet yok, ödül yok, ceza yok, bağlılık ve bağımlılık yok! Çocuklarınız dahi sizin değiller, Halil Cibran’ın da dediği gibi “Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil / Onlar kendi yolunu izleyen hayatın oğulları ve kızları”. Bu doğrultuda ebeveyn hakkı yok, aile birliği yok. Din ve cinsiyet ayrımı bulunmuyor. Sistem, karşılıklı yardım ve iş birliği temellerine dayanıyor. Toplumsal ve bireysel vicdan, komşularınızın sizin hakkınızdaki düşüncelerinde hayat buluyor.
Romanın Anarresli baş kahramanı Shevek “Zorlama, düzenin sağlamanın en etkisiz yoludur.” diyor Anarres’teki düzeni anlatırken. Kişiler bireysel, toplumsal ahlak duyguları ve kendi kararları ile yaşamlarını sürdürüyorlar. Hiç kimse istemediği bir işi yapmak zorunda değil. Bazı zorunlu işler sırayla yapılıyor. Öyle ki, Shevek romanın bir yerinde insanın istemediği bir işi yapmasını ahlak dışı olarak tanımlıyor.
İkiz gezegen Urras’a baktığımıza ise kapitalist sistemin hâkim olduğu bir devlet yapısı görüyoruz. Para, din ve gücün tüm unsurlarıyla devrede olduğu sınıflı bir toplum yapısı bulunuyor. Her anlamda zenginlik ve bolluk var. Cinsiyet ayrımı yapılıyor, kadınlar toplumda yok sayılıyor ve erkekler üstünlüklerini kadınlar üzerinden sağlıyorlar. Anarres’teki bilim “insanlarını” burada sadece bilim “adamları” temsil ediyor. Kadınlar yalnız özel alanda yer alıyor, seslerini duyuramadan… Tüm zenginlik ve imkanlar kaymak tabakası olan üst sınıf tarafından tüketilirken, şehrin alt tabakası görmezden gelinen bir sefalet içerisinde yaşıyor. Tüketim ekonomisinin çarkları üst tabaka tarafından çevriliyor. Alt sınıfların sömürüsüne dayanan zenginlik, tıpkı günümüz dünyasını özetlemiyor mu?
Kitap Anarresli bilim insanı Shevek’in Urras’a yolculuğu, bu gezegende karşılaştığı yeni şeyler, kendi gezegenini ve düzeni sorgulayışı ile geri dönüşlerle Annares’teki hayatını anlatıyor. Biz de bir taraftan Anarres’teki atmosferde bebekliğinden itibaren hayatını detayları ile öğrenirken, bu dünya ile farklarını, aynı zamanda Odo’cu bir insanın bizim dünyamıza benzeyen Urras hakkındaki şaşkınlıklarını ve fikirlerini izliyor, dünyaya onun gözlerinden bakıyoruz.
Le Guin kitabın başında “İkircikli Ütopya” olarak bir alt başlık atıyor ve Anarres’te özgürlükten yola çıkan anarşist toplum git gide birlikte çalışmaktan, boyun eğmeye doğru evriliyor. Yasaların yerini başka otoriteler alıyor. Böylelikle Odo’ya ihanet ediliyor… Toplumsal vicdan, bireysel vicdanla birlikte hareket etmiyor, onu bastırıyor. Geleneksel davranış yasaları ortaya çıkıyor. Bu durum da baskıya yol açarak anarşist bir toplumda anarşizmi gerekli kılıyor.
Shevek’in Urras’a yolculuğu ile başlayan roman Urras’tan Anarres’e dönüş yolculuğu ile bitiyor. Gerçek yolcuğun eve dönüş olduğunu dile getirerek… Gidişinde de atalarının Anarres’e yolcuğunun dönüşünü yapıyor olduğunu düşünerek romanın sonunda birinci bölümü tekrar okuyorum… Yolculuğun çemberi tamamlanıyor zihnimde, iç dünyam yeni gezegenler ve farklı bakış açıları ile zenginleşirken…
Ursula Le Guin, bize gerçekliğin tek olmadığını gösterirken, başka bakış açıları sunuyor. O’nun feminizmi de insan olma ve eşitlik temeline dayanıyor. Eril dilden yalıtılmış diliyle okuruna sesleniyor, kendi sesini oluşturuyor. Mülksüzler ile başladığım bu yolculukta okunacak çokça kitabının daha olduğunu bilmek keşfedilecek yeni dünyaların heyecanını yaşatıyor.
2018 Ocak ayında kaybettiğimiz bu harika yazar, kurguladığı birbirinden şahane dünyalar içerisinde yaşamaya devam ediyor. “Dünyaya Orman Denir” kitabı, sadece ismiyle şairin “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” diyeceği türden… Bu büyülü dünyaya girmek isteyen herkese iyi yolculuklar dilerim…
Ayşen Atalay