Don Quijote’nin Üçüncü Cildi Üzerine, Ferhat Uludere

Vapur ne kadar hızlı yanaştı. Deniz yolculuğu hiç bitmesin istiyorsun. Bir de okur olarak Oblomovluk bulaşmış ”… Kitabını Anlamak” diye yazılar olsun, vapurda okuyup sonra kitaba başlamayı düşünüyorsun.

Ferhat Uludere’nin Don Quijote’nin Üçüncü Cildi’ni okumaya başlamadan önce de böyle bir yazı okusaymışım keşke de bana biri Don Quijote’yi okumadan başlama bu kitaba deseymiş. Böylece beni çok etkileyen bu kitabı çok daha önce okuyacaktım; başlayıp bırakmayacaktım. Godot’yu Beklerken oyununu yıllar önce iki defa izlemiş ve Oblomov’u üç sene önce okumuştum. Bu yaz da Cervantes’in Don Quijote’sini okuyabildiğim için içimde kelebekler uçtu resmen. Bu sayede Ferhat Uludere’nin kitabına yeniden başladım ve bir çırpıda okumak nasılsa öyle okudum işte. Gene içimde kelebekler uçuştu.

Kitap sadece Don Quijote ile Sancho Panza’nın yeni maceralarını içermiyor tabii ki. Uludere; Oblomov ile Zahar’ı, Coşkun Ermiş’i, Vladimir ve Estragon’la birlikte bekleyen Hancı’yı da anlatısına dahil ediyor. Godot’yu bekleyenlerin üçüncüsü olan Hancı, bir yanda da hanını inşa ediyor. Sonra bekleyiş, hana Oblomov ile Zahar’ın, Coşkun Ermiş’in ve Don Quijote’nin biricik prensesi Dulcinea’nın gelişiyle devam ediyor. Don Quijote ve Sancho Panza’nın hana gelişi ise yeni bir sayfanın açılışı oluyor. Sevgili Dulcinea ve Hancı için Godot’yu bulup getirmek Don Quijote’nin boynunun borcu oluyor. Hedefine ulaşıyor da. Godot’un hana gelmesi, kitabın kilit sahnelerinden birini oluşturuyor. Kitap, bekleyiş, ümit ve insanlık durumuna dair kısa bir inceleme olarak da okunabilecek bu bölümle sonlanıyor.

Büyük bir kurmaca olan Don Quijote’nin Üçüncü Cildi, içinde bir de üst kurmaca barındırıyor. Seyyid Hamid Badincani’nin el yazmalarının anlatıcının eline geçişi ile sağlanan bu üst kurmaca, Oblomov, Coşkun Ermiş ve Hancı’nın imkânsız buluşmasıyla yıkılan zaman-mekân bütünlüğü, üst kurmacanın ikna ediciliğiyle birleşip yeni bir oyuna dönüşüyor. Kurmacanın kurmacası.

Bizzat kendileri olarak gelen karakterlerin, kendileri gibi konuşturulması da Uludere’nin üslup taklidinde usta olduğunu gösteriyor. Özellikle Coşkun Ermiş’in tiradı oldukça başarılı. Ayrıca anlatıcının notuyla açılan, Badincani’nin el yazmalarının bir çevirisi olduğu iddia edilen, roman anlatısı olarak başlayıp tiyatro formuna dönen hatta bunların bir kısmının da anlatıcının yazdığını bildiğimiz bu sözde üçüncü cilt, türler arası geçişlerle de postmodernliğin altını çiziyor. Bu haliyle romanın ders kitaplarına girecek bir postmodern metin örneği olduğunu da rahatlıkla söylüyor gezindiğim kaynaklar…

Cervantes, kişiliği Sancho özelinde o kadar güzel bizlere aktarmıştır ki onu kendimize çok yakın hissederiz, bize çok ”insani” gelir. Don Quijote, Triad veya insanın ölümsüz kısmını tamamlayan, ona yoldaşlık eden Sancho (Silahtar), Clemente Gonzales’in de yazdığı gibi kişiliğimizin ihtiyaçları, içgüdüleri, alışkanlıkları ve kusurlarıyla karşımızdadır. Bu yüzden bize yakın gelir, çünkü mükemmel değildir. Don Quijote gibi mükemmelleşmeye de çalışmamaktadır. Ama doğanın yasası ve evrim biz istesek de istemesek de mükemmelleşmek için bizi zorlamaktadır, kimi bunun farkındadır, kimisi ise değil.

Don Quijote edebiyat tarihinin en ünlü birkaç kahramanından biridir. Hamlet, Polyanna, Odysseus, Küçük Prens gibi diğer ünlü kurgu kahramanlarından daha yaygınlıkla tanınır ve belki hepsinden daha fazla sevilir. Onu Cervantes’in romanından tanıdığını bile unutur insan; hayallerinin peşinde koşmasına saygı duyar, dünyanın acı gerçeklerinin onu yenmesine üzülür, zayıfların güçlüler karşısında ezilmelerine karşı duyduğu heyecanı destekler, ama bir yandan da bu yaşlı şövalyenin çaresizliğine güler okurlar.

Cervantes insan amacının ”ruhunu ilk yuvasına kavuşturmak” olduğunu, yani ruhun evrendeki birliğe, iç huzura ulaşması olduğunu yazmıştır. Bu amaç doğrultusunda kişilik bireyin aracı olmalıdır.

Don Kişotluk yanlış olduğunu düşündüğün bir olay karşısında, kendi başarı şansının ne olduğuna dair hesap yapmadan, müdahalenin sana verebileceği zararları düşünmeden eyleme geçmek ve gördüğün bu haksızlığı önlemek üzere davranmaktır.

Don Quijote’nin sorumluluk duygusu -ödev kavramı o kadar gelişmiştir ki insanın hayatta bir amacı olması gerektiğini ve o görevi yerine getirmek için yaşaması, gerekiyorsa ölmesi gerektiğini gösteren bir semboldür. Hissettiği duygu, bir şey uğruna cesaret değil, cesaret uğruna cesaret sanki…

Nabokov ”Don Kişot üç yüz elli yıldır insan düşüncesinin balta girmemiş ormanlarıyla tundraları içinden geçiyor, caniliği ile ululuğu artıyor. Artık ona gülmüyoruz. Taşıdığı zırh acıma, bayrağı güzellik. İnce kimsesiz, özverili, yiğit olan her şeyin simgesi. Gülünçleme bir erdem örneğine dönüştü artık” diyor.

Gelelim Don Quijote’yi okumuş olmaya; bu, Ferhat Uludere’nin kitabında başrol oyuncuyu yerine koymak gibi bir şey. Başrol oyuncusu olmadan bir oyun nasıl oynanmıyorsa bu kitap da o anlaşılmadan anlaşılmayacaktı bir türlü.

Ferhat Uludere ‘postmodern batı romanı’ yazmak için eski metinleri bilinçli olarak kullanmış ve dönüştürmüş. Kitap dostlarının hayran olduğu kahramanları bir araya getirip sanki kahramanlara olan hayranlığı daha da arttırmış ve ortaya güzel bir roman-tiyatro oyunu çıkarması ile dünya edebiyatında yerini almaya hak kazanmış. Umarım ki yakın gelecekte diğer dillere de çevrilir kitabı.

Oyun içinde oyun, bulmacanın parçalarının bir araya gelmesi ile oluşan büyüden keyif aldım doğrusu.

Şimdi Ferhat Uludere’nin kitabı elimde ve aynı Don Quijote okurken yüzümde beliren gülümsemeyi hatta daha fazlasını yaşatıyor ve evin en iyi köşesine koyuyorum Don Quijote’nin Üçüncü Cildi ile Cervantes’in Don Kişot’unu…

Sen çok yaşa Don Quijote simgesi ve sen çok yaşa bu simgeyi bize yeniden aşılayan Ferhat Uludere!

Sema Demirsoy

KAYNAKLAR:

1.Cervantes Don Quijote

2.www.sabitfikir.com

3.Aktif felsefe Bakirköy Şubesi yayını Don Kişot ve Sembolojisi

4.Asuman Kafaoğlu Büke yazıları

5.Murat Belge Toplumsal Tarih Sayı 133 Ocak 2005 s.46-51

6.Vladimir Nabokov Edebiyat Dersleri S.227 ve devamı

Önceki İçerikBeykoz Kundura Sinema 17 Kasım’da Kapılarını Açıyor!
Sonraki İçerikRagıp Ertuğrul: “Toplumun ruh ve sosyal yapısına en uygun sözü sanat söyler.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz