İkinci oğlumla hamile kaldığımda herhalde her anne gibi bazı konuları düşünmeye başladım. Büyük oğlumu kardeşine nasıl alıştırırım? Birbirilerini kıskanacaklar? Bunu nasıl önleyeceğim?
Pedagog ve psikologların bu konudaki tavsiyeleri aynı. Eşimle ben elimizden geldiği kadarıyla bunlara uymaya çalıştık. Oğullarım şuanda 3,5 ve 5 yaşındalar ve şimdiye kadar büyük sorunlar yaşamadık. Peki, uzmanlar ne diyor?
Her şeyden önce iki oğlum arasındaki yaş farkı oldukça uygun. Yaşı büyük olan oğlum henüz 14 aylıkken kardeşi dünyaya geldiğinde kendisi bebeklikten zaten yeni çıkmıştı. Buna rağmen ünlü pedagog ve çocuk psikoloğu, bireysellik teorisinin savunucusu ve bugünkü çocuk gelişiminin öncüsü Dreikurs ilk doğan çocukların temel davranışları olarak tarif ettiği karakter özellikleri büyük oğlumda görüyorum. Rudolf Dreikurs (1897 Viyana – 1972 Şikago) ilk doğan çocukların kardeşlerinden 5 yaş daha az fark olunca, kardeşlik olayını nasıl atlattığına bakılmaksızın çoğunlukla belli davranışları sergilediğini söylemişti; değişikliği sevmezler, her şey plana göre olmalı. Sorumluluk almayı seviyorlar. Kardeşlerinden daha fazla otoriter yaklaşıma açıklar ve kendileri de otoriter davranırlar.
Kardeşlerin arasındaki kıskançlığı körüklememek için iki çocuğun kendi özellikleri ve yetenekleri olan birer birey olarak davranmamız çok önemli. İki kardeş birbiriyle kıyaslanmamalı, kendilerini yetersiz hissetmesin ya da diğerinin daha fazla sevildiğini düşünmesin. Tabii ki, “ama sen abla/abisin” ve “ama sen küçüksün” gibi cümleler de kullanılmamalı. Tüm kardeşlere eşit davranılmalı. Bundan yola çıkarak çocuklarıma adaletli davranmaya özen gösteriyorum. Birine bir şey alınıyorsa, diğerine de alınıyor. Örneğin kıyafet konusunda, ikisinin ihtiyacı olduğunda alırım, birini tabi ki daima belli bir süre o fark etmeden idare ediyorum. Biri bir şey yapmak istiyorsa, diğeri de yapabilir. Okunacak kitabı bir gün biri, ertesi gün diğeri seçer, vs. gibi eşit hak tanımaya özen gösteriyoruz.
Büyük oğlum ilk doğan olarak sorumluluk almaya meraklı olduğu için başından beri elinden gelen yardımı istedim. Kendisi henüz çok küçükken “bana oradan bir bez verir misin” gibi yardımlarla sınırlıydı. Ama artık “bak sen yapabiliyorsun biliyorum, şimdi kardeşin de yapmak istiyor. Senin kadar henüz çok yapmadığı için tecrübesi yok, senin kadar iyi yapamıyor bu nedenle. Ona tecrübe kazandıralım birlikte, ne dersin” dediğimde özellikle kardeşinin yapmak istediğinde ona sırasını veriyor, bekliyor ve sonra gerekirse kardeşine nasıl yapması gerektiğini de gösteriyor. İkisini izlerken bazen ben bile şaşırıyorum.
Kötü günler olmadı mı hiç? Tabii ki oldu. Hele küçük oğlum bir birey olduğunun farkına varıp oyuncaklara sahip çıkmaya başlayınca evimizde kavga hiç eksik olmadı. Ancak aşağı yukarı çok da sorun yaşamadık. İlk başta içgüdüsel davranıp karışıyorduk, adalet sağlamaya çalışıyorduk. Ancak bir fark yaratamıyorduk. Durum hiç iyiye gitmiyor, kavgalar sadece sıklaşıyordu. Sonra Dreifus’ta okuduklarım ve uzmanların da dediklerini hatırladım. Fiziksel bir zarar söz konusu olmadığı sürece karışmayın! İlk günler kendimizi tutmakta zorlandık, ama sonra kavgalar azalmaya başladı. Neden? Çünkü iki oğlumuz sırf ilgimizi çekmek, birimizin taraf tutması adına kavga çıkartıyorlardı. Biz kavgalara karışmayınca kavga etmek keyifli olmaktan çıkmış. Yanımıza gelip “abim/kardeşim bunu şunu yaptı” dediğinde “onun aranda bir şey bu, karışmak istmiyorum, aranızda halletmeniz gerekiyor” diyoruz. Ben varken tartışmaya başlıyorlarsa hiç beklemeden odadan çıkıyorum. Genelde bir dakika içerisinde tartışma da sona eriyor.