Zaman zaten hızlıydı fakat geçen ay tutamayacak kadar koşturdu. Nisan sayısına yazı hazırlayacak fırsatı bana bırakmadı. Üstüste gelen işler, seyahatler, ev taşımalar gibi değişiklikler beni biraz nakavt etti diyebilirim. Böyle söylemek insanı rahatlatıyor gibi olsa da sorumluluğu üzerimden atamam elbette. Kendime bahane üretmemeliyim.
Martı Dergisi facebook sayfasında Sevgili Yasemin Sungur “Martı üzgün diye not düşmüş. İçime öyle dokundu ki! O’nun güzel işler ortaya çıkarmak için ne kadar emek harcadığını biliyorum, Martı’yı üzmek istemiyorum. Martı kanatlarında sizlere ulaşmak, sizlerle buluşmak paha biçilemez. Mayıs sayısı için neredeyse geç kalıyorken işte yazıyorum. Meğer ben bu yazmaları ne çok seviyorum. İlk harfleri ekrana koyana kadar. Sonrası sizinle hasbihale dönüşüyor. İçimden geleni paylaşıyorum. Dışarda güzel ve taze bir bahar güneşi, penceremden hafifçe arkadaşlık ediyor, bana ilham veriyor, hatta beni dışarıya çağırıyor.
Benim hayat felsefem “İlham almak ve İlham vermek” yani bu zinciri tamamlayan halka olmak. Bugün gerçekleştirdiğim pek çok şeyin arkasında, benim isteğim var ama değer verdiğim kişilerden aldığım ilham da var. Üstelik önemli bir boyutta. Şuna inanıyorum, ben hayatta birilerinden ilham alıyorsam, bu enerji benim üzerimde kalmamalı ve bunu bencilce kullanmamalı mutlaka paylaşmalıyım. Hayattaki duruşları, davranışları, başarıları, başarısızlıklarından aldıkları dersleri, düşüp tekrar ayağa kalkmaları, ortaya çıkardıkları, hayata tutunuşlarıyla bende iz bırakan ve içimde yeni tohumlar oluşturan bu ilhamla ben güç alarak yeni şeyler yapabiliyorum. Hayallerimin arkasından cesaretle gidebiliyorum. Bıraktığım izler oluyor, umuyorum bu izler de başkalarında bendeki etkisini sürdürüyor.
Cesaret dedim ya! İnsan isterse yapamayacağı şey yok. İstemesi, peşinden gitmesi, azmetmesi, sebat etmesi mutlaka sonuca taşıyor. Yoksa durduğun yerde, üstelik yelkenleri de indirmişsen nasıl ilerleyebilirsin? Yelkeni indirmek en kolay yol, oysa hayatta kalmak için yelkenleri dik ve doğru yönde tutmak lazım. O zaman, sen kendi gücüne ve kelimelerine sahip olabilirsin. Aksi halde, seni itenler çekenler olacaktır ve ilerlediğini sandığın yolda nereye gittiğin belirsizleşecektir.
Hep şunu söylüyorum. Bu hayat bizim, sevabı da günahı da bizim. Arkasında durabileceğimiz kararlarımız, peşinden gideceğimiz hayallerimiz olmalı. Sevabın da günahın da sorumluluğunu kendimiz taşıyabilmeliyiz. Elimizi taşın altına koyabilmeliyiz. Bana göre her gün bir tutam alın teri ve emek kemikleri güçlendirir, insanı dik tutar. Ve emek insanı özgürleştirir.
Pencereden gelerek bana arkadaşlık eden güneş ve bahar mevsiminin yanında çevrem ilham kaynıyor. Kardeşim gibi sevdiğim dostum Uğur Hepdiker “Hay ben senin aşkına” isimli bir kitap yayınladı. Benim için şöyle imzaladı “İlham vermek olan hayat felsefenizin bir yapıtıdır bu kitap!” Çünkü hiç akılda yokken, böyle bir yeteneğinin farkında değilken, hatta ortada böyle bir yol yokken, cesaretle kendine yeni bir yol açtı ve hobi olarak başlayan sohbetlerini kitapla somutlaştırdı. Artık, O da bir ilham veren. İçinizde ne çok cevherler var ve saklı tutuyorsunuz. Oysa paylaştıkça büyüyor güzellikler bunu gözden kaçırıyorsunuz. Paylaşmak için mükemmel olmayı beklemeyin. Bana gore böyle bir şey yok. Sadece her defasında daha iyiye gitmek var. Daha iyiye hepimizi ulaştıracak bu eylemlerinizi içinizde tutmayın, paylaşın, ilham verin…
Not: İlham alarak başladığım fotoğrafçılık beni TÜRGÖK (Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı) yararına fotoğraf sergilerine taşıdı. Armağan’ın Penceresi fotoğraf sergimin ikincisi bu kez İzmir’de olacak. 10-16 Mayıs tarihleri arasında İzmir’in simgelerinden olan Atatürk Lisesi’nin bahçesindeki 130 yıllık tarihi konakta yani İzmir Atatürk Lisesi Müzesi’ne ilham arayanları mutlaka bekliyorum.
Sevgiyle…