“Hello Afrika” iki motosikletli maceraperestin İstanbul’dan başlayarak, Afrika kıtasını boydan boya geçip Cape Town’da sonlanacak olan yolculuk projesi. Bu ay, sizler için özel bir dosya hazırladık ve Afrika’nın bilinmeyenlerini gezginlerin gözüyle anlattık.
Serkan Söğüt kendi işine 100 gün ara verdi, Murat Cengiz yıllardır çalıştığı bankadan ücretsiz izin aldı. Onlar hayallerinin peşinden 100 günlük bir yolculuğa çıkmak için yanlarına sadece motosikletlerini aldı.
100 günde 15.000 kilometre yol yapacak olan bu iki maceraperest, kendileri gibi maceraperestlere ve keşfetmeyi sevenlere yol göstermeyi, ilham olmayı hedefliyor. “Hedefimiz bizi takip edenlere, motosiklet sevgisini ve ruhunu aşılamak, bilmedikleri yerleri korkulur olmaktan çıkarmak.” diyorlar.
24 Haziran 2012’de başlayan yolculuğun tam bitiş tarihi henüz belli değil. Zira hergün farklı bir sürprizle karşılaşıp zaman planlarında sarkmalar yaşayabiliyorlar.
“Hello Afrika” aynı zamanda bir sosyal medya belgeseli. Gün gün yaşadıklarını Facebook ve Twitter sayfalarından yayınlayan gezginler, haftada ortalama 35.000 ila 40.000 kişiye paylaşımlarını ulaştırıyorlar.
Sadece gezmek değil, gezdikleri yerleri, gördüklerini de mümkün olduğunca çok kişiye ulaştırmak isteyen gezginlerden Serkan Söğüt felsefelerini şöyle açıklıyor: “Gezmek demek farklı kültürleri tanımak demek. İlginç coğrafyaları keşfetmek, dünyada ne kadar farklı yaşam şekilleri olduğunu görmek, yeni kültürlerle tanışmak demek. Kısacası gezmek demek dünyayı tanımak demek. Hello Afrika projesini mümkün olduğunca çok kişi ile paylaşarak, takipçilerimizde dünyanın farklı coğrafyalarına yönelik merakını uyandırmayı amaçlıyoruz.”
Rota Afrika Kıtası
İstanbul’dan Cape Town’a uzanan 100 gün sürecek olan, 15.000 kilometrelik bir yolculuk Hello Afrika. Yol boyunca Afrika’nın doğu ve güneyini kapsayan toplam 11 ülkeden geçmeyi planlıyorlar: Mısır, Sudan, Etiyopya, Kenya, Uganda, Tanzanya, Malavi, Mozambik, Madagaskar, Lesotho, Güney Afrika.
Hello Afrika Yolculuğunda Bir Ayda Neler Yaşandı?
Yolculuğa çıkmadan önce bizi destekleyen gerçekten çok fazla insan ve kurum oldu, hepsine tek tek teşekkür etmek istiyorum. Bu destekler olmadan bu yolculuğu çıkmamız çok zor olurdu. Çorabından tshirtüne, sigortasından iletişim masraflarına kadar pek çok konuda sponsorlarımız ve bizi tanıyan tanımayan çok sayıda manevi destekçimizin yardımlarıyla hazırlandık bu yolculuğa.
17.06.2012 Pazar sabahı erken saatlerde teker döndü, Hello Afrika macerası İstanbul’dan başladı. Motosikletle çıkılan bu yolculuğun ilk bölümü Türkiye’den Afrika kıtasına ulaşmaktı. Bu önceden planlandığı kadar kolay olmadı, çünkü karayolu Suriye üzerinden geçiyordu ve Suriye’de savaş vardı. Alternatif yollar araştırıldı en mantıklı görünen Mersin’den RORO ile Mısır’daki Port Said’e limanına motosikletlerle birlikte geçmekti.
Ancak RORO’nun seferlere yeni başlamış olması, daha önce hiç motosikletle yolcu almamış olmaları gibi gerekçelerle hem Mersin’de hem de Port Said limanında 3’er gün kaybettik ve yolculuk planımız ilk günlerden bir hafta sarktı. Bu maceraya atılırken böyle aksiliklerle karşılaşabileceğimizi bekliyorduk, hiç moralimizi bozmadık. Keyifle kamp yaptık, RORO’da bizimle yolculuk edecek olan tır şoförleriyle ahbap olduk.
İlk Ülke Mısır
Limanlarda geçirdiğimiz hafta Mısır’da gezmeyi planladığımız Piramitler ve Krallar Vadisi hayallerimizi başka bir bahara ertelememize sebep oldu.
Kaybettiğimiz bir haftayı telafi edebilmek için mümkün olduğunca hızlı bir şekilde Mısır’dan çıkmayı hedefledik. Nil kıyısından ıssız Mısır asfaltında Aswan’a, yani Sudan’a en güvenli geçiş noktasına 2 günde sürekli motosiklet kullanarak geçtik.
Aswan, Nil kıyısından Mısır üzerinden Abu Simbel Tapınağı’nı görmek isteyen ve Sudan’a geçmek isteyenlerin durağı. Bundan sonra göreceğimiz şehirlere göre de hem kalabalık hem de modern. Mc Donalds bile vardı, modernlik kriteri olarak (!).
Türkiye’den Sudan vizesi alamamıştık, bu yüzden Aswan’da biran önce vize almamız gerekiyordu. Nil üzerinden Sudan’a giden gemi (gemi demeye şahit lazım) haftada bir kez, o da Salı günleri geçiyor. Ancak aracınızı Pazar günü gemiye yüklemeniz gerekiyor. Mısır’da Cuma-Cumartesi resmi tatil, neyse ki Pazar değil. Gümrükçü işlemleri yetiştiremeyeceğimizi söyledi ama muamelecimiz akşam olmadan motosikletleri gemiye yüklemememizi sağlamıştı.
2 ayrı gemi var, biri araçları biri de insanları alıyor. Bizim Üsküdar-Eminönü vapurunu düşünün, 600 kişi ve onların en az üçer beşer valizle vapura bindiklerini… Gölge yok, hava 45-50 derece civarında, insanlar balık istifi gibi… Oldukça eğlenceli sürecek 18 saatlik bir yolculuk. Neyse ki çadırlarımız yanımızdaydı, ondan gölgelik yapıp kendimize güzel bir yer açtık. Araçları getiren gemi insanları getirenden 2 gün sonra Wadi Halfa’ya yani varış noktasına ulaşıyor. Yani orada da bir süre bekleyeceğiz.
Burada bizim rotamızın benzerini yapan iki jeep ile tanıştık. Bundan sonraki 10 gün seyahatimizin farklı noktalarında birbirimize hep yardımcı olduk. Biri Hollandalı, biri Alman iki çift onlar da Afrika seyahatlari için bu yolu kullanıyorlardı. Aswan-Wadi Halfa arası yolcuğumuzu da muhteşem gölgeliğimizin altında beraber geçirdik.
Nil nehri üzerine kurulan baraj nedeniyle yerinden dağ kesilerek taşınan Abu Simbel Tapınağı’nı pek çoğunuz duymuşsunuzdur. Gemi tapınağın yakınından geçiyor. Uzaktan da olsa tağınağı görme şansımız oldu. Aswan’da buraya turlar düzenleniyor.
Mısır Hakkında Kısa Bilgiler
Mısır tahminlerinizin çok üstünde pis. Daha önce Suriye’de de benzer bir manzara ile karşılaştığım için bana çok yabancı gelmedi ancak ilk kez Arap ülkelerine giden biri için ağır olabilir. Ekmekleri kaldırıma koyup soğutuyorlar mesela.
İnsanları rüşvet almaya fazlasıyla meyilli, selam verdiğinizde borçlu çıkabilirsiniz. Hele ki yabancı olduğunuzu farkettiklerinde çok daha dikkatli olmalısınız.
Yemekler konusunda sıkıntı yaşamadık. Damak tatları bize çok uzak değil. Sabah kahvaltılarında barbunyaya benzer bir yemek yiyorlar. Biz de yedik, yeniyor…
Güney’e inip çöle yaklaştıkça sıcaklık korkunç hale geliyor, ne kadar su tükettiğimizi biz bile hatırlamıyoruz, su içtikten 5 dakika sonra diliniz damağınız kurumuş oluyor.
Sudan
Wadi Halfa Sudan’daki ilk durağımız oldu. Motosikletleri beklerken geçirdiğimiz 2 gün de bize Sudan hakkında fikir sahibi olmamız için zaman kazandırdı. Wadi Halfa buradaki taşıma olayına rağmen çok fakir, bizim doğudaki köylerin 15-20 yıl önceki hallerine benziyor.
Kaldığımız otelde elektrik varken su, su varken elektrik çalışmıyordu ve oranın en lüks oteliydi. Klima çalışırken bile oda sıcaklığı 37 dereceyi gösteriyordu.
Sudan’da gezmek ve fotoğraf çekmek için resmi evrak alınması gerekiyor. Motosikletlerimizi beklerken bu evrak işlemlerini de tamamladık.
Sudan’a geçtikten sonra Vodafone telefon hattımız da çalışmamaya başladı. Bu yolculuk boyunca başımıza gelen en can sıkıcı olaydı, Türkiye’de hem bayii hem çağrı merkezinden sorunsuz çalışacağı bilgisini aldığımız hattı, saatler süren telefon görüşmeleri sonunda çalışmayacağını öğrendik.
Bundan sonra her gittiğimiz ülkeden internet paketi olan bir hat satın alıp işimizi garantiye alacaktık.
Motosikletlerimizi aldıktan sonraki casino online durağımız Dongola. Daha önce giden gezginlerden Wadi Halfa-Dongola arasındaki yolun çok kötü olduğunu duymuştuk. Ancak yol yapumu yeni tamamlanmış ve son derece düzgün güzel bir yol bizi bekliyordu.
Geceyi yol kenarında kamp yaparak geçireceğiz bu kez, bizim jeeplerle karşılaşıyoruz. Gemide gölgemizi paylaşmamızın şerefine onlar da bize akşam yemeği ikram ediyor. Biz karşılık beklememiştik ama olsun, iyi geldi.
Kimi zaman yolda bize dostça yaklaşan ama dilce anlaşamadığımız Sudanlılarla sohbet ediyor, kimi zaman sıcaktan bulanıp kendimize gölge arıyoruz.
Sudan’daki tek piramitler Meroe Piramitleri, Mısır’dakileri göremedik diye buraya kamp yapıp geceyi burada geçiriyoruz. Gece zifiri karanlık, gerçekten göz gözü görmüyordu.
Bir sonraki durağımız başkent Hartum. Hartum’da medeniyete ulaşmanın sevinci ile kendimizi güzel bir restoranta atıp karnımızı doyurduktan sonra otel arıyoruz. Daha önce buraya gelen arkadaşlarımızın referans olduğu Muhammed Nasir ile buluşuyoruz. Hartum’da birkaç gün kalacağız. Çünkü hem vize işlemleri hem de motosikletlerimizin bakım-teker değişimi gibi işlerini halletmemiz lazım.
Kavurucu sıcaklardan sonra Etiyopya’nın yağmur mevsimine geçeceğimiz için yazlıkları kaldırıp kışlıkları çıkarıyoruz çantalarımızdan.
Sudan’da kilometrelerce süren çöl, hiçlik, susuzluk, kum, rüzgar bizi gerçekten yormuştu. Dişimi her sıktığımda kum tanelerinin ezilirken çıkardığı sesi hiç unutmayacağım.
Sudan Hakkında Kısa Bilgiler
Yüzölçümü olarak dünyanın 16.büyük ülkesi ancak çöl nedeniyle yaşam alanı çok kısıtlı.
Benzin gerçekten sudan ucuz. İnsanın inanası gelmiyor ama öyle. Halk koyu tenlerinin üstüne rengarenk kıyafetler giyiyor ve tam da fotoğraf çekmeye uygun. Ancak fotoğraf konusunda çok hassaslar, kesinlikle çekilmesini istemiyorlar.
Mısır’daki barbunya benzeri kahvaltılık burada da var. Onun dışında yemekler konusunda yine sıkıntımız olmadı.
Sudan’ın harika kahveleri var. Sunumları da oldukça ilginç.
Etiyopya
Sudan’ın Etiyopya sınırına yaklaştıkça hava serinliyor. Neredeyse üşümeye başlıyoruz. Zaten ilerledikçe 12-13 dereceleri de göreceğiz.
Etiyopya’ya geçer geçmez hava, insanlar, hayvanlar herşey biranda değişti. İlk geceyi Tana Gölü kıyısında kamp yaparak, ikinci geceyi ise daha popüler olan Bahirdar’da geçiriyoruz. Doğa muhteşem, burada uzun süre kalıp ruhunu dinlendirebilir insan.
Etiyopya’da insanlar çok fakir. Yol kenarında yarı çıplak, ayağı çıplak yürüyen çok insan var. Göl yada derelerde yıkanıyor, çamaşırlarını da oralarda yıkıyorlar. Sanki zaman makinasına girmiş gibiydik Etiyopya’da.
Etiyopya’daki diğer durağımız Nil Nehri’nin 2 büyük kaynağından biri olan Mavi Nil Şelaleleri, diğeri de Beyaz Nil onu da Uruguay’a geçersek göreceğiz.
Yılın sadece bu mevsimi yağmur nedeniyle kahverengi akarmış şelale, 20 günlük dönem dışında ise masmavi akarmış. Biz bu kısa döneme şahit olma fırsatını yakaladık.
Etiyopya’daki en ilginç duraklarımızdan biri de Laibela’daki kiliselerdi. Yerin altına kayaya kazınmış bu kiliseler için yerli halk, Hindistan için Tac Mahal neyse Etiyopya için Laibela o diyorlar. Gerçekten görülmeye değer, son derece ilginç yapılar. Kiliselere ulaşmak için iyi bir yürüyüşe de hazır olmanız gerekiyor.
Uzun süren yolculuklar ve farklı coğraflayalarda farklı insanları gördükten sonra Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da Murat’ın kuzeni Onur’un misafiri oluyoruz. Bizi çok iyi ağırlayıp güzel yerlere götürdüler. Türk fabrikaları gezip oradaki başka Türklerle de tanıştık.
Son gece de bize Etiyopya misafirperverliğini göstermek için firmalarının avukatı evlerine yemeğe davet etti.
Bize geleneksel yemeklerinden ve kahvelerinden ikram ettiler. Bir aile ortamında yemek yemeyi özlemiş olduğumuzu farkettik.
Kenya vizemizi de buradan aldık. Motosikletlerimize tekrar bir bakım yaptık. Önümüzde önce Omo Bölgesi sonra da zorlu bir Kenya geçişi vardı.
Awasa Etiyopya’daki dağlık bölgedeki durağımızdı. Awasa’da yolda yürürken bir araba durdu, kapısında Türkçe bir isim yazıyordu. Bunlar Türk herhalde “merhaba” diyelim dedik. Biz merhaba deyince arabadaki adam “siz motorcu gezginlersiniz değil mi? biliyorum sizi” dedi. Buralarda epey meşhuruz yani :) Awasa oldukça modern, üniversite şehri olduğu için genç nüfus da fazla. Diğer şehirlerde olduğu gibi yabancı görünce hemen yanımıza yanaşıp taciz eden kimse de yoktu. O yüzden orada olmaktan keyif aldık.
Bu bölge göller bölgesi. Barasi ile Addis Ababa arasında 7 tane göl var. Bugünkü gölümüz Awasa Gölü, göle karşı kahve keyfi de bir başka güzeldi.
Etiyopya kahvenin ilk çıktığı ülke imiş, malum kahvesi de meşhut. Burada kahveler çok sert, bir içiyorsun zımba gibi oluyorsun. Artık yola çıkmaya hazırız.
Etiyopya’daki bir sonraki durağımız Arba Minch. Etiyopya’nın doğa harikası yollarından geçerek ilerliyoruz. 3600 metrelerden 1200lü metrelere indiğimiz için hava ısınıyor, yağmur yavaş yavaş peşimizi bırakıyor. Ya da biz öyle sanıyoruz.
Abaya ve Chamo Gölleri arasında kalan Nechisar National Park bu gezideki ilk safari noktamız. Önce motosikletlerle safari yapmak istiyoruz ancak çamur ve derin çukurlar nedeniyle hızlıca vazgeçip safariyi jeeple yapmaya karar veriyoruz. 5 metre uzunluktaki timsahları görünce de ne kadar doğru bir karar verdiğimizi farkediyoruz. Zaten timsahları izlediğimiz bölümün adı da Crocodile Market. O kadar çoklar ki…
Maymun , hipopotam, pelikan ve timsahlarla dolu bu parkı gezmek çok keyifliydi. Zebra göremedik ama daha yolumuz çok görürüz herhalde dedik ve bir sonraki durak için hazırlanmaya başladık.
Etiyopya’da kabilelerin yoğun olarak bulunduğu Omo Bölgesine doğru gidiyoruz. Turmi’de kalacak ve Omaret’te çıkış işlemlerimizi tamamlayıp yol iz olmayan bir yerden Turkana Gölü National Park alınına giriş yapacağız.
Oldukça bozuk bir yolda bütün gün ilerleyip akşama Turmi’ye vardık. Bu kez Hollandalı motosikletle bir çiftle tanıştık ve sohbet ettik. Bizimle benzer bir rotada ilerliyorlar.
Turmi’de karaborsadan benzinimizi yedekliyor, son Etiyopya kahvemizi içiyor ve Etiyopya seyahatimizi bitirmeye hazırlanıyoruz.
Kabilelerin yoğun olduğu bu bölgede turlarla gelen turistlere çok alışmışlar. Fotoğraf makinası yada kamera ışığı yandığı anda para istiyor yerliler. Biz de parasını verip fotoğrafımızı çektiriyoruz.
Etiyopya gerçekten unutulmaz bir ülke. Kahvesiyle, doğasıyla, insanlarıyla, kabileleriyle hafızamızda derin bir yer etti. Gezimizin bir sonraki durağı ve 4. Ülkesi Kenya olacak. Bakalım bizi orada ne maceralar bekliyor.
Seyahati Nasıl Paylaşıyorlar?
Web Sitesi: Yolculuk hikayeleri, çektikleri fotoğraf ve videolar ruzgarinizinde.com üzerinden internet ortamında paylaşıyorlar. Ruzgarinizinde.com’da bu rotayı kullanacak maceraperestlerin işlerine yarayacak bilgiler ağırlıkta.
Sosyal Medya: Yol boyunca Facebook ve Twitter üzerinde bulunan “Rüzgarın İzinde” sayfalarından seyahatin kısa notları, bulunulan yer, fotoğraflar ve önemli olaylar gibi özet bilgileri sürekli paylaşıyorlar.
Facebook Rüzgarın İzinde: http://facebook.com/ruzgarinizinde Twitter Rüzgarın İzinde: http://twitter.com/ruzgarinizinde