Yıllardır zamanı yetiştiremediğinden dem vurup dururdu. Gün içinde bitiremediği işleri, aklında yapmak istedikleri ve geleceğe dair planları. Yaşamını sanki bir labirentin içinde sürdürüyordu. Son günlerdeyse çıkışsızlık duygusu iyice artmış, dayanma gücünün sınırına gelmişti.
Her zaman olduğu gibi cep telefonunun alarmı, sabahın bu görmez saatinde acı acı çalıyordu. Okkalı bir küfür savurarak, yatağından kalkıp can sıkıcı sesi susturdu. Lavaboyla olan işini alelacele halledip kahvaltıya oturdu. Yalnızca birkaç dakikasının olduğunu bilerek lokmaları hızlıca ağzına attı. Fakat aklına üşüşen düşünceler, normalde süratle işleyecek çenesini yavaşlattı. Boşluğu takılı gözleriyle vaktin dur duraksız geçişini izlemeye başladı. Dakikaların geçit töreninden sonra, çocuk sevinci kumru güzelliğinde yüzüne kondu.
Zamanı büyük bir kararlılıkla çöp kutusuna boşalttı. Bundan böyle hayatında saatin hükümdarlığı sonlanmıştı. Labirent yıkılmış, önünde özgürce bir alan açılmıştı. Şimdi bitiremeyeceği işleri için kendine yeni bahaneler bulabilirdi.
Turhan Yıldırım