Hayat, hikâyelerden ve tesadüflerden ibaret… İnsanların karşısına ne zaman, ne çıkacağı hiç belli olmuyor işin açıkçası. Oradan oraya savrulup durmuyorum ama İstediğim şekilde de hayatımı yönlendirebiliyor muyum? Kısmen evet cevabı versem de bu soruya, kısmen hayır cevabı da vermek zorundayım. Ne var ki, hayat beklenmedik sürprizlerle dolu. Benim burada yazıyor olmam da, sürprizlerin ve tesadüflerin birleştiği yer.
Aslında şu ana kadar birçok makaleyi yaza durdum ama hiç birini bitiremedim. Yazar olmayı istemek kolay da, yazar olmak zor. Cümleleri yan yana dizip, yazdıklarının okuyanlar için bir şeyler çağrıştırmasını sağlayabilmek zor iş. O yüzden tüm yazarlara şimdi daha da fazla saygı duyuyorum. Mesele kalemi eline almak değil, mesele bilgilerini ve tecrübelerini doğru üslupla okurlarla buluşturabilmek.
Deneme yazısı bu; belki hayata merhaba demeyecek, belki de şimdi olduğu gibi bu satırları okuyor olacaksınız ve sonrasında kaleme alacağım başka hikâyeleri okumaya devam edeceksiniz. Evet, şimdi başlıyorum, ilk hikâye benim insan hikâyem.
Nasıl oldu Martı Dergisi’nde yazmaya başlayabildim? Sevgili büyüğüm Armağan Portakal’ın, büyük annesinin annesine, annesinin de Armağan Portakal’a söylediği “Birazcık da hoppacık lazım!” sözünü benimle paylaşması, Martı Dergisi’nde yazar olmayı istememin ilk perdesidir. Sonraki perde tesadüfler zinciri ve Yasemin Sungur ile Twitter’da yazışmaya başlamamızdır. “Hoppacık” yaparak, Yasemin Sungur’a Martı Dergisi’nde yazar olmayı istediğimi yazdım. Benim “hoppacık” hareketim karşılık buldu “Deneme yazısı hazırla, bir bakalım.” diyerek istediğim kapıyı araladı.
Aslında kendi bloğum var. Yayına aldığım yazılar belli bir kitle tarafından okunuyor. Yani bu benim ilk deneyimim olmayacak ama ilk profesyonel yazarlık deneyimim olacak. Pazartesi yazımı teslim etmem gerekiyor. Bugün günlerden pazartesi. İlk yazı olacağı için herhalde bu kadar zorlanıyorum. Samimi olmam gerekirse şu ana kadar on bir konuyu kaleme alıp sildim. Sonra ortaokul çağlarımda, Türkçe öğretmenimin cesaret ile ilgili anlattığı bir hikâye geldi aklıma:
Üniversitede edebiyat bölümü öğrencisi kompozisyon dersinden üç kere kalır. Dördüncü ve son şansı olan sınava katılır. Soru şudur:
“Cesaret ile ilgili kompozisyon hazırlayınız.”
Öğrenci, bu dersle ilgili tüm hikâyesini başlar yazmaya. Bu sınavın son şansı olduğunu, üç kere kaldığını ve diğer detayları… Sözünü şöyle bitirir:
“Son sınavımda, size kendi hikâyemi anlatarak tüm şansımı kaybetme riskini göze almış olmam cesarettir.”
O öğrenci, kompozisyon sınavından tam puan alarak mezun olur. İlk profesyonel yazı deneyimimde, bu sayfada nasıl yer aldığımı yazmış olmam benim için büyük bir cesarettir.
Biraz tesadüf, biraz hoppacık, biraz da cesaret gerektirir hayat.
Uğur Hepdiker