Çok değerli Ata’m…
Sana duyduğumuz özlemin tarifini yapmak güç. Özlemle, hasretle başlıyorum satırlarıma.
Senden sonra çok şey değişti; kurallar, prensipler, amaçlar…
Yalan doğruluğa, ikiyüzlülük saflığa, etiket sahibi olmak erdemli olmaya tercih edilir oldu. İnsanlar hücre hücre, organ organ değiştiler. Balıkların suya küstüğü, çiçeklerin filiz vermeye korktuğu bir dünyada yaşıyoruz artık…
Ülke ne yazık ki gergin. Trafik kazaları, terör, şiddet… Güzel Türkiye’miz için bir şeyler yapmak dururken, canla başla çalışmak dururken birbirimize düştük. Yürümemiz gereken yolda tam anlamıyla yürüyemiyoruz.
Toprak küstü, su bulandı, hava dumanlandı ve hepimiz çıplak kaldık bu kara parçası üzerinde. Örtüsüz, savunmasız, sipersiz, en önemlisi sensiz kaldık. Şimdi ağlıyoruz. Çok geç bir vakitte, temiz gözyaşları dökerek, sana verdiğimiz sözü tam anlamıyla yerine getirememiş olmanın verdiği acıyla ağlıyoruz. Kendimizi, erdemlerimizi unuttuk. Özümüze, atalarımıza yabancı kaldık. Bilmediğimiz bir kaosun peşinden sürüklendik. Bir şeyleri iyi olur umuduyla peşimizden sürükledik. Kendi kültürümüz dururken, kendi benliğimiz dururken, başka ulusları hayranlıkla izledik. Uykumuz gün ortasına sarkar oldu.
Atam
“Türk, övün, çalış, güven” dedik ama olması gerektiği gibi çalışamadık. Çok söz söyledik, çok yol kat edemedik.
Aşk bile garip bir duygu oldu. Süslü, gösterişli, yüzeysel, yapay… Kalpler, kalp olduklarını unuttu kimi zaman. Senin sevdiğin gibi sevemedik bir yerde…
İlkelerini, inkılaplarını, hatta tüm yaşamını satır satır ezberledik fakat asıl önemli olan Atatürk ideolojisini yaşantımıza geçiremedik. İnançlarımızı küçülttük, bir cüzdana sığdırdık. Milletçe birbirimizi destekleyeceğimiz yerde gözlerimizdeki kıvılcımı, alnımızdaki parlaklığı, elde edilen başarımızı kıskandık. Kendi içimizde birbirimize küstük. Kardeşimizin, dostumuzun, sevgilimizin katili olduk. Bir futbol maçının sevinciyle avuttuk kendimizi. Parasızlıkmış, terörmüş, işsizlikmiş, yoksullukmuş hepsini unuttuk. Belki sanayimiz biraz daha ilerledi, belki Avrupa artık bizi tanıyor, saniyeler içinde çok uzaktaki ülkelerden bilgi alabiliyoruz ama göğü delen binaların içinde, sensiz kaldık.
Atam
Adına ödüller koyduk, vermeye değecek adam bulamadık. Savaşlarını, devrimlerini ezbere okuduk ama işin özünü göremedik. Kendimizi başkalarında aradık hep. Bilmediğimiz, tanımadığımız bir ülkede, hiç konuşmadığımız bir lisanın içinde aradık ismimizi. Kaybolduk. Sen, “Çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkmalısınız” demiştin. Bizse, gidip ne gördüysek, iyi-kötü olduğu tartışılmadan aldık.
Çoğu zaman demokrasi kelimesinin altına gizlenerek birbirimizin özgürlüğünü kısıtladık. Resmini taşıyarak eylemler yaptık. Gösterişli yürüyüşler, göstermelik mitingler düzenledik. Ne kaldı kırıp dökmediğimiz? Evlerimizi, arabalarımızı yaktık, sokaklarımızı yağmaladık. Birbirimize yardım etmek varken, yine birbirimize saldırdık, birbirimizi öldürdük. Güzelim Türkiye’yi yine ne hale getirdik. Bunda hepimizin kusuru var.
Tüm bunların yanında umudumuzu hala yitirmedik Ata’m. Değerlerimize sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bazı konularda sesimizi dünyaya duyurabildik. Büyük şehirlerimizin altyapısını güçlendirmeye çalıştık. Endüstri kuruluşlarımızı geliştirdik. Kalkınma yolunda da adımlar attık. Ayakta kalmak ve daima güçlü olmak gerektiğini öğrendik. Bütün bunları senin sayende öğrendik Ata’m.
Ama ne yazık ki sana layık olamadık. Bizi affet. Ne olursa olsun yolundan ayrılmamaya, “hayata bakış açını” hayatımıza geçirerek yaşamaya söz veriyoruz. Bunca olumsuzluğa rağmen hala ayakta kalabilecek gücümüz, yarınlara adadığımız umudumuz, gerçekleşmesini istediğimiz ve günün birinde gerçekleşeceğine inandığımız düşlerimiz varsa, bu sana olan sevgimizdendir. Muassır medeniyeti yakalamak için çırpınmaktayız. Çünkü muhtaç olduğumuz kudretin, damarlarımızdaki asil kanımızda olduğunu biliyoruz.
Emanetinin Bekçileri.
Zeynep Kıyak