Ilık bir sonbahar gününde, alışveriş sonrası biraz dinlenmek üzere, bir banka yerleşiyorum yüzümü güz güneşine vererek…Birkaç dakika sonra, oldukça yaşlı, tıknaz, güler yüzlü bir kadın gelip oturuyor yanıma; anlaşılan o da eve gitmeden önce dinlenme ihtiyacı duymuş. Merhabalaşıyoruz… “Hava serin ama güneşli” diyor zayıf bir sesle. “Ne kadar şanslıyız; bu güzel şehirde harika bir sonbahar yaşıyoruz” diye yanıtlıyorum. “Evet, ben şahsen bu şansı çok hak ettim” derken derin bir iç çekiyor. “Bazen hayat çok zor” diyorum. “Uzun yıllar boyunca ezildim” diye fısıldıyor… İsviçrelilerin, içlerini dökme konusunda çok çekingen olduğunu, hatta bunu saygısız bir davranış olarak nitelediğini bildiğimden, kadıncağızın rahat etmesi için “paylaşmak istediğiniz bir şeyler varsa, sizi dinlemeye hazırım” diyorum. “Çok naziksiniz… Evet, bugün yine geçmiş üstüme çöktü, kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Konuşmak bana iyi gelir” diyerek konuya giriyor.
“Anne babamız hiç gelmezdi”
“Ben bir Verdingkind (sözleşmeli çocuk) idim. Ailem çok fakirdi; 7 yaşımdayken, kilise beni ailemden alarak, Bern’in bir köyünde küçük bir çiftliğe verdi. Orada ahırda ve tarlada çalıştırıldım. Başka üç dört çocuk da vardı o çiftlikte çalışan… Onlar da benim gibi ailelerinden koparılmıştı. Samanlıkta yatırıyorlardı bizi, birbirimize sarılarak ve ağlayarak uyuyorduk. Sabah beşte zorla uyandırıyordu bizi çiftçi, elimize kuru ekmek tutuşturuyordu; çıplak ayaklarla, aç ve yorgun çalışıyorduk bütün gün tarlada. Dar bir yol vardı çiftlikte,yukarı doğru çıkardı ve tepeden tren istasyonu gözükürdü. Biz çocuklar yukarı çıkıp, ailelerimiz geliyor mu diye bakardık. Ama anne babamız hiç gelmezdi. Ah bu çok acıydı! Bir çocuk buna dayanamayarak hayatına son verdi. Ben yıllarca çiftçi adam tarafından cinsel istismara uğradım. Ağlıyor ama sesimi çıkaramıyordum. Hiç gözümüzün yaşına bakmadan dövüyorlardı bizi en ufak hatamızda… Sonra, bir mucize oldu, başka bir köyden genç bir çiftçi çıktı geldi iş için, beni orada gördü ve hayatımı kurtardı. Elimden tutup arabasına bindirdi, kendi ailesinin çiftliğine götürdü. Benden 6 yaş büyüktü. Bana âşık olmuş ilk bakışta, öyle anlattı sonradan. Ben tüm duygulardan mahrum büyüdüğüm için onun duygularına asla karşılık veremedim evliliğimiz boyunca… Çok iyi bir adamdı. Nazikti. Bana çok iyi baktı. Artık kölelikten kurtulmuş ama travmalarımdan kurtulamamıştım. Geçen sene kaybettim değerli eşimi. Gördüğünüz gibi, hayat beni çok yordu çocukluğumda ve gençliğimde… Neyse, sizi daha fazla meşgul etmeyeyim, teşekkür ederim beni dinlediğiniz için. Eve gideyim artık, hava kararmaya başladı.”
Kadın gittikten sonra üstümden kamyon geçmiş gibi hissettim kendimi… Her insanın bir hikâyesi olduğu ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, ya daha iyi ya da daha kötü olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalmıştım bir kez daha…
Haklar ülkesinde ‘sözleşmeli çocuklar’
Evet, peyniri, çikolatası, Alp Dağları ile meşhur, demokrasinin kalesi, haklar ülkesi, özgür ve zengin İsviçre’nin karanlık tarihinden çıkıp gelmişti bu kadın…
Peki, ‘sözleşmeli çocuklar’ kimlerdi? 14 yaşın altındaki çocukların fabrikalarda çalıştırılmasının 1789’da yasaklanması kararı yüzünden, ‘sözleşmeli çocuklar’ (Verdingkinder) İsviçre’de, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın ortalarına kadar süregelen ve oldukça trajik sonuçları olan bir çocuk hakları ihlali uygulamasını ifade ediyor maalesef… Bu dönemde yoksul ya da boşanmış ailelerin çocukları çiftçilere veya varlıklı ailelere sözleşmeli olarak veriliyordu. Uygulamanın amacı, onların daha iyi yaşam koşullarına sahip olmalarını sağlamak ve ülkede tarımsal iş gücü açığını kapatmak olsa da yaşları 6 ila 15 arasında değişen on binlerce çocuk, gerçekte çoğunlukla ağır işlerde köle gibi çalıştırılıyordu. Günlük yaşamları tarla, hayvan bakımı gibi fiziksel olarak yorucu işlerle geçiyor hatta bazıları okula bile gönderilmiyor, şiddet ve istismara da uğruyordu.
Devlet ve kilise gözetiminde yürütülen bu uygulama, birçok çocuğun fiziksel ve psikolojik zarar görmesine yol açmıştı. Uygulamayı özellikle kilise yürüttüğü için çocukların bu şekilde çalıştırılması uzun yıllar sorgulanmamış, tartışmaya açılsa dahi din uygulamalarına karşı bir eylemmiş gibi görülmüştü.
Çocuk hakları
1970’lere gelindiğinde, kamuoyunun baskısı ve insan hakları savunucularının girişimleriyle ‘sözleşmeli çocuk’ uygulaması sona erdi. Bu durum, İsviçre’de çocuk hakları konusundaki farkındalığı artırarak çocukların korunması için yasal düzenlemelere gidilmesine yol açtı. İsviçre hükümeti, bu trajik geçmişiçin özür diledi.
Günümüzde birçok eski ‘sözleşmeli çocuk’, yaşadıkları deneyimleri anlatıyor ve bunların kayda geçmesi için çeşitli kuruluşlarca destekleniyor. 2016 yılında kendilerine federal hükümet tarafından tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.
O yıllarda sırf İsviçre’de değil, İsveç ve İngiltere gibi ülkelerde de benzer uygulamalar yaşanmıştı. Ne yazık ki günümüzde de dünyanın birçok ülkesinde çocuklar hâlâ türlü istismarlara uğruyorlar. Tüm dünyada çocuk haklarının korunması ne kadar önemli değil mi?